Kâbil’in aynası: Black Mirror

Her bölümün başında belirip bir gerilimle çatlayan Black Mirror, yani “Kara Ayna” da bana hep “Kâbil’in aynası” gibi gelir!..

Robert Ardrey 1960’larda, tıpkı günümüzde Yuval Noah Harari gibi, çoksatarlarıyla ünlenmiş sansasyonel bir isimdi. Amerikalı yazar, yine tıpkı Harari’nin yaptığı gibi, insanın evrimi üzerine kendi döneminin bulguları temelinde hayli spekülatif ve o ölçüde de etkileyici metinler kaleme almıştır. Onu şöhrete kavuşturan African Genesis (Afrika’dan Yaratılış, 1961) adlı kitap, insanlaşma sürecini bir “katil maymun”un ortaya çıkışına indirgemekteydi. Ardrey’e göre, özgürleşmiş eller ile büyümüş beynin etkileşiminin sonucu olan alet yapımı, yani ilksel teknoloji, insanı kutsal kitaptaki Kâbil’le özdeş “ölümcül” bir varlık kılmaktan öte sonuç doğurmamıştır. Kitabın “Kâbil’in Çocukları” başlıklı son bölümünde o, şöyle yazar: “Bizler Kâbil’in çocuklarıyız. Giderek büyüyen beyin ve etobur yaşam biçimi, bir genetik imkân olarak insanı var etti. Bu yırtıcının sıkı sıkıya paketlenmiş silahları, bizim şu an üzerinde durduğumuz en yüksek, en son temelleri biçimlendirdi. Ne kadar geriye gidiyor bunun kurulumu; birkaç milyon, beş milyon, on milyon yıl…? Bilmiyoruz. Fakat o, tıpkı şimdi şehirlerimizin de temel materyali olduğu gibi bizi biz yapan temeli oluşturan materyaldir. İnsan, doğal içgüdüsü silahla öldürmek olan bir yırtıcı. Büyümüş bir beynin halihazırda silahlı ve çok başarılı bir yırtıcı hayvana eklenmesi, sadece insan varlığını değil, aynı zamanda insan çıkmazını yarattı.”1

Teknoloji silahtır

Tevrat’ta yer alan Hâbil-Kâbil anlatısı malum: Cennetten yeryüzüne kovulmuş Âdem ile Havva’nın iki oğlundan büyük olan Kâbil, tanrının takdirini kazanma yolunda yarıştığı kardeşi Hâbil’i, yarışı kaybettiği için duyduğu hasetle kafasına taşla vurarak öldürür.2 Kâbil’in eline alıp kardeşinin başına indirdiği taş hem bir alet hem de silahtır. İşte Ardrey, bu mito-dinsel anlatı ile Afrika’da fosil kalıntıları yanı başındaki taş aletlerle birlikte gün yüzüne çıkarılmış, varlığı 2,6 milyon yıl önceye tarihlenen ilk insana dair bulguları titreşime sokarak diyor ki, Kâbil’in çocuklarıyız!.. Söylemek istediği, insanı insan kılan alet yapabilme yetisinin esasen yıkım ve tahribat yolunda işlerlik kazandığıdır.

Ardrey’nin hayli tartışmalı, sorgulamaya da yanlışlamaya da açık bu spekülatif değerlendirmesi kurgusal karşılığını Arthur Clarke’ın kalemiyle sinemaya uyarlanmış Stanley Kubrick şaheseri 2001: A Space Odyssey’de bulur. 1968 yapımı filmin girişindeki “Dawn of Man” (İnsanın Şafak Sökümü) bölümü, Ardrey’nin kitabından esinlenmedir. Henüz insanlaşma aşamasına gelmemiş bir maymun türünün iki grubu arasında bir su kaynağını ele geçirme mücadelesini izleyerek filme giriş yaparız. Derken, gruplardan birinin lideri, orta yere bırakılmış bir dikili “Kara Taş”tan aldığı (doğaüstü) güçle, büyükçe bir kemiği elle kavrayıp alete/silaha dönüştürerek rakip grup liderinin kafasına, tıpkı Kâbil’in Hâbil’e yaptığı gibi yapıştırır ve onu yere serer. Böylece öteki grubu korkutup kaçırarak su kaynağını kendi grubuna kazandırmıştır. Bu kazanımın zafer sarhoşluğu içinde elindeki kemiği, daha doğrusu “alet”i coşkuyla havaya fırlatır. Ağır çekim döne döne göğe yükselen kemik, Mavi Tuna valsi eşliğinde bir uzay gemisine dönüşerek insanlığın tarih-öncesinden tarih-ötesine; Afrika’nın uçsuz bucaksız çayırlıklarından uzayın uçsuz bucaksız karanlıklarına uzanan fethi bize özetler. Kıssadan hisse, “Kâbil’in çocukları”nın alet yapımı ya da “teknolojisi” marifetiyle gerçekleştirdikleri başarı, öldürme-hâkimiyet- iktidar içindir. Teknoloji silahtır. Daha barışçıl ve müreffeh yaşam arzusu, onu var eden asli motivasyon değildir.

Aynadaki karanlık: Teknopoli

İlk sezonu 2011’de başlayıp en son 7’nci sezonu şu ara gösterimdeki Black Mirror’ı izlerken hep insanın doğuşuna dair, Ardrey’den Kubrick’e uzanan ürkütücü savı hatırlarım. Her bölümün başında belirip bir gerilimle çatlayan Black Mirror, yani “Kara Ayna” da bana hep “Kâbil’in aynası” gibi gelir!..

Black Mirror’ı eğitimci ve iletişim kuramcısı Neil Postman’ın teknoloji- insan etkileşimine ilişkin “teknopoli” kavramı temelinde yaptığı eleştirel çözümlemelerin kurgusal mahiyette ete-kemiğe bürünmüş hali olarak değerlendirmek mümkün. Postman, teknopoli ile insanın kendi araçlarına alet olmaya başladığı evreyi kasteder. Teknolojinin insanın hizmetinde olduğu bir dünyadan, insanın teknoloji hizmetinde olduğu bir dünyaya geçiştir bu.3 Daha çarpıcı deyişle teknopoli, teknolojinin teolojiyle yer değiştirmesidir.

Black Mirror, böyle bir teknopolide kaybolmuş insanlığı resmeden distopik bir gelecek kurgusu. Aslında buna insanlığın karanlık yarını diye bakmak da artık pek geçerli değil. Çünkü yarın artık bugündür ve hayatımızın içinde gündemde olan sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, metaverse, deepfake, yapay zekâ, ChatGPT, Grok; topluca sibernetik teknolojiyle biyoteknolojinin buluşturulmasıyla ortaya çıkmış ya da çıkması beklenen her şey, Black Mirror’da genelde sorgulayıcı perspektiften yıllardır işlenmekte. Şu ara gösterimdeki yeni sezonda da (nispeten “iyimser” iki bölüm hariç) bu böyle. Dolayısıyla, yaratıcısı Charlie Brooker’ın da vurguladığı üzere, insanın teknoloji ile aşkının karanlık yüzüne odaklaşma, dizide doludizgin devam ediyor.4

İyimserlerin “silikon tanrı”sı

Elbette teknopoliyi içinde insanın kaybolduğu “imkânsız bir dünya” olarak değerlendiren eleştirel, kuşkucu, kötümser bakış rakipsiz değil. Teknopolinin cenneti yeryüzüne indireceğini; sürekli mutluluğa, uzun ömre, hatta ölümsüzlüğe kapı açacağını ve insanı tanrı mertebesine yükselteceğini cevval bir iyimserlikle öne sürenler de var. Başta zikrettiğimiz Harari’yi, özellikle kitabı Homo Deus temelinde bu kampta saymak mümkün. Ama asıl girişimci ve fütürist Ray Kurzweil’ı bu kategoride baş köşeye yerleştirmek gerekir. Türkçeye İnsanlık 2.0 başlığıyla çevrilmiş ve biyolojimizle teknolojimizin birleşip mükemmel bir “Tekillik” (Singularity) arz edeceği yeni insanlık halini müjdeleyen kitabında Kurzweil, teknopolik iyimserliğinde Bill Gates’le şöyle buluşuyor:

Bill: Seninle yüzde 99 aynı kanıdayım. Düşüncelerinin beğendiğim yanı, bilimden kaynaklanmaları ama iyimserliğin neredeyse dinsel bir inanç. Ben de iyimserim.

Ray: Evet, doğru, yeni bir dine gereksinimimiz var.

Bill: Peki, bu dinin bir tanrısı var mı?

Ray: Henüz yok ama olacak. Evrendeki madde ve enerjiyi zekâya doyurduğumuz zaman ‘uyanacak’, bilinci yerine gelecek, olağanüstü bir zekâya sahip olacak. Bu, düşünebildiğim tanrıya en yakın şeydir.

Bill: Bu silikon bir zekâ olacak, biyolojik değil.

Ray: Evet, biyolojik zekâyı aşmış olacağız. Önce onunla birleşeceğiz ama sonunda zekâmızın biyolojik olmayan bölümü ağır basacak.”5

“Kara ayna”da sosyopat tanrı

Yukarıdaki “hoşbeş”, teknopolide teknolojinin teolojiyle nasıl yer değiştirdiğine de nadide bir örnek sayılabilir. Kurzweil ve Gates’in “silikon tanrısı”nın uyanır uyanmaz ne yapıp yapmayacağı henüz bilinmiyor. Ama Black Mirror 4’üncü sezonda (2017) izlediğimiz ve şimdi 7’nci sezonda devam bölümüyle karşımızdaki “USS Calister”da bir “tanrı” var ve onun neler yaptığını biliyoruz! Bu, sanal gerçeklik tabanlı bir online oyunun programcısı ve oyunu pazarlayan şirketin hem kurucu ortağı hem yöneticisi ama diğer taraftan sosyal olarak ezik, çalışanları tarafından pozisyonu es geçilen yazılım dehası Robert Daly (Jesse Plemons). O, kendisini hafife alan, saygıda kusur eden, küçük gören bazı çalışanların DNA’larından dijital klonlarını yaratarak onları sanal ortamda kendisine kul-köle kılmış bir sosyopat.

Gerçek dünyadaki varlıklarından haberdar ama sanal bir uzay gemisinde mahpus bu klon-insanların, onları yaratıp eziyet eden (kendi tabirleriyle) “yavşak tanrı” Daly’den kurtulma yolunda canhıraş mücadelelerini bol bol da gülerek efkârla izliyoruz. Bu efkâr, geleceğimizde Kurzweil, Gates gibi tekno-oligarkların6 önümüze sürdükleri “Hâbilvari” bir silikon tanrı mı yoksa “Kâbilimsi” bir yazılım tanrısı ya da onun tekno-biyolojik “tekilliği” mi olacak sorusunda düğümleniyor. Böylece başta Ardrey’den aktardığımız “insan çıkmazı”na dönerek noktalıyoruz!..



1- R. Ardrey, African Genesis, 1969 (4.Baskı), s. 322.
2- Ayrıntılar için bkz. T. Atay, Hepimiz Kâbil’in çocuklarıyız”, Gazete Pencere, 7 Ağustos 2022.
3- N. Postman, Teknopoli (Çev. M. E. Yılmaz), 2004, s. 13, 33.
4- “Charlie Brooker: The dark side of our gadget addiction”, The Guardian, 1 Aralık 2011.
5 – R. Kurzweil, İnsanlık 2.0: Tekilliğe Doğru Biyolojisini Aşan İnsan (Çev. M. Şengel), 2019, s. 550-551.
6 – “Tekno-oligark” tabirini daha önce kullanıma sokmuş Vorga Can’ın hakkını burada teslim etmem gerekir (bkz. V. Can, “Demokrasi yalnızca bir park ismi mi: Tekno oligarşi ve yeni düzen”, FAYN, 23 Ocak 2025).

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.