Sobraz İletişim Kurucusu ve Ajans Başkanı Soydan Canbaz’a göre, zor zamanlardan geçen Türkiye’de pazarlamacıların her şeyden önce “insan” olduklarını gözden kaçırmamaları şart.
Süregelen ekonomik kriz ve hararetli seçim gündemi bir yana, Türkiye hâlâ ardında onbinlerce cansız beden ve enkaz bırakan afetlerin yaralarını sarabilmiş değil. “Zorlu dönemlerde ‘hiçbir kere hayat bayram olmadı’ ya da ‘her nefes alışımız bayramdı’ diyenlerden olabilirsiniz çünkü iki bakış açısı da çok insani” diyen Soydan Canbaz, yönünü kaybetmiş hisseden pazarlamacılara şu hatırlatmada bulunuyor: “Böyle dönemlerden geçerken pusulamız her zamankinden daha da çok insanlığı göstermeli zira ne onlar sadece tüketici ne bizler sadece pazarlamacıyız. Hepimiz insanız.”
Sadece bastığımız zemin değil, üzerinde yükselmeye çalıştığımız değerler sistemi de sallanırken tutunacak bir yer arıyoruz. Güvende olma, güvende hissetme, tüm değişkenler içerisinde bir sabit bulma ihtiyacımız tavan yapıyor. Birileri “resilience” dedikçe kırılganlıklarımızla tekrar ve tekrar yüzleşiyoruz. Hayatta kalma güdümüz fazla mesaide, vücudumuzun 4’te 3’ü adrenalin, savaş ya da kaç refleksimiz yeni alternatifler arıyor. Özetle insanız…
Oyumuzla iktidar olan siyaset kurumları ile paramızla iktidar olan şirketlere soruyoruz: Bizim için ne yapacaksınız? Her neyse, bu yazının konusu siyaset değil o yüzden şirketlerden devam edelim.
Belirsizliklerle, kayıplarla, güçsüzlükle ve kaygıyla başa çıkmaya çalışan insanların hikâyelerini iyileştirmeye çalışırken lütfen bunun onların hikâyesi olduğunu unutmayın. İnsanların yaşadıkları bu gerçeklik ve zorluklar şirket ya da marka hikâyenizi anlamlı kılmaya, görünür hale getirmeye yarayan yan çatışma unsurları değil. Bu sizin hikâyeniz değil. Olmasın. Özne siz değilsiniz. Olmayın.
Yaşadıklarımızın sindirilmesi zor gerçekliği karşısında görmeyi beklediğimiz yaklaşımın da bir o kadar gerçek olması en doğal hakkımız. “Normal” dönemlerin şık ve kusursuz matematiğe sahip söylemleri yerine, gücünü gerçekten ve samimiyetten alan söylemlere ihtiyacımız var. Tüketici araştırmaları yerine insanın gerçekliğinden yola çıkan verilerle umudu “satan” değil, besleyen ve inşa eden, sahip çıkan, şefkatli, empatik söylemlere ve oradan kurulan eylemlere muhtacız.
Kendinizi iyilik halinin artmasını bekleyen insanlarla yan yana koyup, söylemlerinizi “biz” öznesi üzerine örmek için lisansınız var mı? Yoksa kendini daha şanssız hisseden bir grup insana daha iyi bir noktadan uzanan yardımsever / anlayışlı bir “el” misiniz? Dayanışıyor muyuz yoksa lütufta mı bulunuyorsunuz? “Biz” dediğinizde madalyonun farklı yüzünde misiniz?
STK’lar ile özel sektörün dinamikleri farklı, iyi ki de öyle. Zor zamanlarda sivil toplum dinamikleri konusunda uzman olan bir yapı ile işbirliğine girmek, onların etki kapasitesini artırmak yapabileceğiniz en doğru hamlelerden biri. Yapacağınız en yanlış hamle ise böylesi dönemlerde STK’ları kendi dinamiklerinize göre şekillendirmeye, yönlendirmeye çalışmak; kendileriyle bir ajansınız gibi çalışmak beklentisinde olmak.
Rakipleriniz, benzerleriniz, farklı sektör ve kategori oyuncularının zor dönemlerde nasıl davrandığını gözlemlemek doğal bir kerteriz alma yöntemi. Peki aralarında bazıları doğru olanı yapmıyorsa? Ya sizin sağduyulu ama sürü dışı kalan yaklaşımlarınızın daha sağlıklı bir norm yaratma şansı varsa? Pusulanız insanda kaldığında doğru yerdesiniz demektir ve diğerleri er ya da geç arkanızda saf tutacaktır.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.