Son dönemde haber takip etmede isteksizliğe ve haberlere olan güvenin düşüşüne neden olan dinamikleri anlayabilmek için haber tüketiminin tarihine doğru bir yolculuğa çıkalım.
Yıl 1938… Mars yüzeyinde gaz patlamasına benzer olayların gözlemlenmesinin ardından, gökyüzünden Londra yakınlarına meteora benzer nesneler düşmeye başladı. Zamanın radyosu silindir biçimindeki kapsüllerin içinden çıkan Marslıların, üç ayaklı devasa savaş makineleri ve ellerinde bulunan ısı ışınlarıyla dehşet saçmaya başladığını duyuruyordu insanlara. Amerika’da birçok radyo dinleyicisi Dünya’nın gerçek bir Marslı istilasıyla karşı karşıya olduğuna inanmış vaziyette, panik içinde sokaklara dökülüyordu.
Oysa gerçekte, H.G. Wells’in kaleme aldığı, dünyanın uzaylılar tarafından istilasını tasvir eden öncü eserlerden Dünyalar Savaşı kaynak alınarak yazılan ve “Mercury Tiyatrosu Yayında” tiyatro serisi kapsamında anlatımı Orson Welles tarafından haber bülteni şeklinde gerçekleştirilen bir oyundu bu sadece.
O zamanlar topluma bir radyo tiyatrosunu gerçek zannettirecek kadar güçlü bir etkiye sahip olan medya, görünüşe bakılırsa yavaş yavaş insanlar üzerindeki hâkimiyetini kaybediyor. Haberden kaçınma davranışının giderek yükseldiğini ortaya koyan 2023 Reuters Enstitüsü Dijital Haber Raporu’na göre 2017’de dünya genelinde insanların yüzde 63’ü haberlere yoğun ilgi gösterdiğini söylerken, bu oran 2023’te yüzde 48’e düştü. TV ve yazılı basın gibi geleneksel medyanın tüketimi çoğu ülkede düşmeye devam ederken, online ve sosyal medya tüketimi de ne yazık ki aradaki farkı kapatamıyor. Haber takip etmede isteksizliğe ve haberlere olan güvenin düşüşüne neden olan dinamikleri anlayabilmek için haber tüketiminin tarihinde yolculuğumuza başlayalım. İlk durağımız matbaanın icat edildiği 15’inci yüzyıl…
15’inci yüzyıl… Hareketli parçalar ile baskı tekniğinin Alman kâşifi Johannes Gutenberg, Avrupa toplumunu modern matbaa ile tanıştırıyordu. 1300’lerde ticaret gemilerinin seferleri, mal fiyatları, Avrupa’nın önemli saraylarındaki gelişmeler hakkındaki haberler el yazısı mektuplarla yayılırken, modern matbaanın icadıyla pek çok farklı nitelikteki basılı materyal, el yazısı mektupların yerini almaya başladı. İlk gazeteler de bu dönemde toplumun bir araya gelip sosyalleştiği mekânlarda dilden dile dolaşan bilgileri, dedikoduları ve siyasi tartışmaları toparlayıp kâğıda basmaya başlayan girişimci matbaacılar tarafından ortaya çıkarıldı.
Sanayi Devrimi’yle birlikte üretimde teknolojik yenilikler kullanılmaya başlamıştı. İnsanlar artık daha uzak coğrafyalara daha hızlı bir şekilde ulaşmaya başlamış, posta ve dağıtım sistemleri gelişmiş, okur-yazarlık ve gelir düzeyi artmıştı. Kapalı ekonomiler daha dinamik bir yapıya kavuşurken şehirleşme ve buna yönelik yeni bir yaşam tarzı gelişmeye başlamıştı. Tüm bu değişim süreciyle birlikte yeni sosyal sınıflar için siyasi ve toplumsal alanda yer alabilmek için bir mücadele dönemi başlarken, aristokratlar ya da tüccarlar gibi küçük kesimlere hitap eden gazeteler halka inmeye başladı. Telgraf, telefon, daktilo ve fotoğraf gibi teknolojik gelişmeleri de kullanarak geniş bir okuyucu kesimine ulaşmak isteyen gazeteciler eğlence, spor, karikatür gibi içeriklere önemli bir yer vermeye başladı.
Ve şimdi Kanadalı Mucit Reginald Fessenden’in ilk defa uzun mesafeye radyo yayını gerçekleştirmeyi başardığı o Noel akşamındayız. Yıl 1906… Gemilerdeki telsiz operatörleri, okyanusun ortasında telsiz sinyallerini dinlerken duydukları müzikle şaşkına dönüyordu. Fessenden’in bir konserden canlı yayın yaptığı ve kendisinin de bir şarkı söylediği bu yayın, Karayip adalarından bile dinlenebiliyordu. Birinci Dünya Savaşı’na kadar bir eğlence aracı olarak popülerleşen radyo, Birinci Dünya Savaşı yıllarında propaganda yapmak ve dinleyicilerine moral vermek gibi önemli görevler üstlenmiş, ordular için adeta bir silah olmuştu. Savaş bittiğinde de sivil yaşamdaki hızlı yayılışını profesyonelleşerek sürdürdü. Bu yeni buluş haber alma, eğlenme hatta eğitim ve kültür faaliyeti için insanların evden çıkma ve bu hizmetlerin bulunduğu yere gitme mecburiyetini ortadan kaldırıyordu.
Radyo yayınları dünyanın haber tüketim alışkanlıklarını yeniden şekillendirirken 1950’lerde televizyonların hayatımıza girmesi daha derin bir değişim getirdi. Modern çağın en önemli icatlarından televizyon hem sesli hem görüntülü mesajı şaşırtıcı bir hızla aktarabilme özelliğiyle bütün insanlığı kendine adeta hayran bırakmıştı. İzleyicide yaşama tanıklık etme duygusu ve gerçeğin en yakın aktarım biçimi izlenimi yaratan televizyon, çocuklardan yetişkinlere, kadından aileye tüm insanların düşünce ve davranışlarını, dünyayı ve toplumu algılama modellerini, tüketim alışkanlıklarını, kimlik oluşturma süreçlerini, fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerini büyük ölçüde etkilemeyi başardı.
Günde bir kez, sabaha karşı basılıp dağıtılan gazeteler ve izleyicileri haber alabilmek için fiziksel olarak karşısında bulunmak zorunda bırakan televizyonlar, önce bilgisayar ve internetin ardından dizüstü bilgisayar ve cep telefonlarının hayatımıza girmesiyle üstünlüğünü kaybetti. Bu yeni teknolojilerle her türlü içerik “etkileşime açık” bir şekilde taşınabilir hale geldi, insanlar artık istediği zaman ve istediği yerde medya içeriklerine “çevrimiçi” olarak kolayca ulaşmaya başladı. İnternetle gelen özgürlükçü ortam, ana akım medya kuruluşlarının kamuoyunu bilgilendirme, haber verme gibi işlevlerine yurttaşların da dahil olduğu bir süreci beraberinde getirdi. Tüketici konumunda bulunan insanlar istediği takdirde içerik üreticisi mertebesine de ulaşıyordu artık.
Geleceğe ilerleyen toplumlarda teknolojik gelişmelerin olumlu sonuçlar doğurduğu bir gerçek. Ama madalyonun diğer yüzünü de görmek gerek.
İnternetin demokratik diyaloglar yaratabileceği umuduna rağmen yakın geçmişe kıyasla daha az insan çevrimiçi haberlere, paylaşım ve yorum yapma gibi katılımlar sağlıyor. Reuters 2023 Dijital Haber Raporu, internet kullanıcılarının yalnızca yaklaşık 5’te 1’inin (yüzde 22) aktif katılımcı olduğunu, neredeyse yarısının ise (yüzde 47) haberlere hiç katılım sağlamadığını ortaya koyuyor. İşte burada sonlanan zaman yolculuğumuz, dikkatli gözler için bir mesaj içeriyor: Hızı iyi ayarlamak gerek.
“Hız” kavramının öne çıkmasıyla beraber teyit kavramı geri planda kalıyor. İnternette gördüğümüz haberlerin hız kaygısı nedeniyle düzgün bir editoryal denetimden geçip geçmediği belirsizken, içeriklerin yalan ya da eksik haber niteliği taşıyıp taşımadığına nasıl emin olabiliriz? Hız telaşından doğan “tık haberciliği” anlayışıyla artan abartılı başlık ve görsel kullanımları ile başlık ve içerik uyumsuzluğu da habercilik etiği açısından sorunlu bir yapı oluşturarak bu güveni zedelemez mi? Güvensizlik kalemine bir de olumsuz gelişmeleri köpürterek yayan “Kan varsa satar” anlayışını ekleyince zihnimizdeki yorgunluk ve isteksizliğimiz katlanıyor.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.