Fikrin ışığında 20 yıl

Felis 20 yaşında: Yaratıcı cesarete bir övgü, vasatlığa bir meydan okuma. Felis’in 20’nci yılına özel etkileyici bir kampanya yapan Ergin Binyıldız’la buluştuk.

Zaman, en adil ve bazen de en acımasız eleştirmen. MediaCat 35’inci yıla uzanırken, Brand Week Istanbul 13’üncü yaşını kutluyor ve Felis Ödülleri, sektördeki 20 yıllık köklü geçmişine gururla dönüp bakıyor. Bu yıldönümleri, takvim yapraklarından dökülen sayılardan çok daha fazlasını ifade ediyor: Sayısız ekonomik dalgalanmanın, teknolojik devrimin ve toplumsal dönüşümün ortasında yaratıcılığa inatla alan açmanın, krizlere fikirle meydan okumanın ve her şeye rağmen ayakta kalabilmenin birer kanıtı.

Reklamcılık, tam da bu yüzden önemlidir. Sadece ürün ve hizmetleri tanıtmanın ötesinde, markalarla insanlar arasında anlamlı bağlar kurma, kültüre yön verme ve en zor zamanlarda bile bir umut kıvılcımı yakma gücüne sahiptir. Cesur bir fikrin yarattığı etki, en büyük pazarlama bütçelerinden daha kalıcı bir iz bırakır. Felis Ödülleri de tam 20 yıldır bu yaratıcı cesareti ve etkiyi onurlandırıyor.

Felis’in bu özel yaşını kutlamak için hazırlanan “Öyle Bir Şey” filmini ve sektörün bugünkü en büyük meydan okumalarını, filmin yaratıcı direktörü Ergin Binyıldız’la konuştuk. Yaratıcılığın anlam arayışından vasatlığa karşı verilen ortak mücadeleye uzanan bu sohbet, aslında hepimize şu soruyu hatırlatıyor: Bıraktığımız izin ne kadar farkındayız?

Felis Ödülleri’nin 20’nci yılı senin için ne ifade ediyor?

İletişimi, tüm paydaşlarının birlikte değerlendirdiği bir organizasyon olarak çok kapsayıcı bir yarışma Felis. Farklı bakış açılarını tanımak, bambaşka kriterleri özümsemek adına gerçekten çok özel bir yerde duruyor. İyi ki var.

Peki, Felis kazanmak?

Felis yıllar içinde evrildi, gelişti. İletişime ayak uydurdu ve yeni kanallar, yöntemler ortaya çıktıkça bunları değerlendiren ve ödüllendiren bir organizasyon olmayı başardı. Ayrıca, yaratıcılık ve etki arasındaki ilişkinin gücünü kanıtlıyor bir anlamda.

Felis’in 20’nci yılı için hazırladığın “Öyle Bir Şey” filmi neyi anlatıyor, hangi duygulara tercüman oluyor?

Filmin birden fazla okuması var… Bilinçli bir tercih bu. Bir açıdan baktığınızda bir eleştiri (ve özeleştiri). Sektör olarak kendimiz çalıp kendimiz oynarken gerçek dünyada attığımız taş ne kadar kuş ürkütüyor, onu sorguluyor. Ajansların hedefi rakibi değil, tüketici bariyerini geçmek olmalı, bunu vurguluyor.

Diğer bir yandan da motive edici olmasını umduğumuz bir davet. Mesleğinde anlam arayan reklamcılara “Bundan âlâ ‘challenge’ mı olur?” demek istiyoruz. Ama belki dikkate alınmasını en çok beklediğim, en önemli nokta şu: Film sadece reklamcıya konuşmuyor. Aynı anda ve belki de öncelikli olarak reklamverene konuşuyor. “Ya bu kadar para döküyorsunuz. Siz ‘ok’ misiniz buna?” diye soruyor. Günümüz konjonktüründe sıradışı fikir yoksa etki yok; cesaretsizlik en riskli davranış bunun altını çiziyor. Neticede vasatlık, markayla reklamcının ortak ürünü.

Sence bugün reklamcılığın en büyük meydan okuması ne?

Araştırmalara göre bir tüketici günde 6 bin ila 10 bin arasında içeriğe maruz kalıyor. Sadece yüzde 10’u öyle ya da böyle bir iz bırakıyor. Senin bir tanecik iletişimin nasıl hepsinin arasından sıyrılacak? Bence soru bu.

Son olarak sektöre yeni giren, girmeye ürken ya da girişini sorgulayan genç yaratıcılar için tek bir tavsiye versen, ne olurdu?

Negatifle (rekabet, öfke, hırs, vs) değil, pozitifle (haz, keyif, coşku) güdülenmenin yollarını arayın derim. İlkiyle güdülenenlerin yolu bir yerde bitiyor; ekşi, aksi, samimiyetsiz insanlara dönüşüyorlar.

İlgili İçerikler

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.