Engellerin ötesinde bir dünya hayali

Biçilmiş toplumsal roller, bedensel veya zihinsel boyuttaki bir engelden dolayı eğitim ve kariyerde erişimin kısıtlanması, ekonomik belirsizlikler… Mesele, olumsuzluklara rağmen bir inanca tutunup o inançtan değer yaratabilmek.

Dünya yeni teknolojilerle hızla yeni şeklini alıyor almasına ama dönemin gerektirdiği yeni yetenek setlerini kazanmak konusunda atılan adımların ne kadar nitelikli ve çağın gerektirdiği hız ile ne kadar doğru orantıda olduğu meçhul. Hele işin içine bir de toplumsal kabullerin bireye biçtiği cinsiyet rolleri, bedensel veya zihinsel boyuttaki bir engelden dolayı eğitime ve kariyere erişim olanaklarının kısıtlanması, ekonomik belirsizlikler, endişe ve kaygılar girince, halihazırda var olan soru işaretleri daha da derinleşiyor. Soru işaretlerinin derinleştiği yerde yollarımızın kesiştiği üç kadın var ki, zorlukların üstesinden gelip imza attıkları başarılarla, mücadele ettiğimizde neler başarabileceğimizi gösteriyor bizlere. Kreatif Yapay Zekâ Platformu Crait AI Kurucusu ve CEO’su Safiye Dinçtürk, beynin biyolojik olarak gerçekleştirdiği görme eylemini taklit eden ve gelişmiş yapay görme duyusu tasarlayan NeuroVision ve From Your Eyes Kurucusu Zülal Tannur, e-ticaret data analizi platformu Usersdot Kurucu Ortağı ve CEO’su Şevin Ballıktaş ile birlikteyiz.

“Az gören bir çocuktum büyürken” diye başlıyor anlatmaya Zülal Tannur, “Bir şeyleri görmeyi bilgisayar başında öğrendim. Sonra görüşümü tamamen kaybedince bu sefer görüntü işleme teknolojilerini kullanmaya başladım, ardından onları geliştirmeye, sonra da liderlik etmeye devam ettim” diyor.
Yola çıkarken amacı göremeyen insanlar için bir teknoloji üretmek değil, makinelerin, teknolojinin görmesini sağlamak ve bu sayede göremiyor olmanın yarattığı dezavantajları ortadan kaldırmakmış. Kurduğu şirket, dünyada çok az örneği bulunan başarılara imza atıp ses getirmeye başladığında onun liderliğine inanmayıp bütün bunların ardında gizli başka bir liderin olduğunu düşünenler de olmuş, yatırım almak için yaptığı toplantılar ve sunumlar esnasında yaratılan derin teknolojiyi boş verip onun hikâyesine odaklananlar da… Yani teknolojiyi anlamayıp hikâyesini sevmişler. “İşin ticari boyutunu anlatırken, unicorn olma potansiyelleri üzerinde konuşurken, ‘ya bunları boş ver, sen hikâyeni anlat. Ne zaman görüşünü kaybetmiştin, o zaman ne hissetmiştin’ gibi sorularla karşılaştım. Bir yatırım toplantısında bunların konuşulmaması gerekiyor” diyerek özetliyor bütün bunları Zülal Tannur.

Girişimciden anne olur mu?

Şirketi kurduktan sonra başlayan yatırım turlarında, çocuk sahibi genç bir kadın olmanın zorluklarını deneyimleyen Safiye Dinçtürk ise “Normalde bir erkek girişimcinin böyle bir dönemde çocuk sahibi olmasını hiç kimse yadırgamazken gittiği bazı büyük şirketlerde üst düzey yöneticilerden “Girişimcilik var zaten, çocuk da yapmazsın herhalde?” gibi yorumlar aldığını anlatıyor.

“Bir kadın girişimci olarak bu yüzden kendime biraz daha sert davrandım. Zamanımı hiçbir şekilde verimsiz kullanmayacağım, bütün dikkatimi kaynaklarıma ve işe odaklayacağım diyerek kendimi zor durumlara soktum. Daha da stresli halde çalışmaya devam ettiğim bir hale geldim. Bunun sebebi aslında hem anneliği hem işi bir arada yapamayacak olmam değil, insanların bir işi başaramadığımda bunun sebebinin çocuk sahibi olmam olduğunu düşünme ihtimalinden korkuyor olmamdı ama artık böyle hissetmiyorum. Bir de katıldığım bazı konferanslarda kadının empatik kişiliği, şefkatli olması gibi özelliklerine vurgu yapılıyor. Kadını böyle ekstra özellikleriyle çok daha yumuşatmaya ve de liderlikte bakın böyle özellikleri de var demeye gerek yok. İşin önüne geçebilecek faktörlerin kadın ve erkek için aynı olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Çünkü sosyal hayat hepimizin sosyal hayatı. Aile hepimizin ailesi… Bence insanlar bunun üzerine gidip bunu konuştukça daha çok ilerleme olacak” diyor Dinçtürk.

İş hayatı boyunca kadın çalışanların ve liderlerin önünü açan şirketlerde çalışma şansına sahip olduğunu aktaran Şevin Ballıktaş’ın düşünceleri burada Safiye Dinçtürk’ün düşünceleriyle buluşuyor. Ballıktaş “Kadının iş hayatındaki odağını azaltan en büyük faktör, ev ve aile yükünün çoğunlukla kadınların üzerinde olması. Çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi konular hâlâ büyük ölçüde kadınların sorumluluğunda. İş yerinde cinsiyet eşitliği sağlansa bile kadının işine daha fazla odaklanabilmesi için aile içindeki destek mekanizmalarının da eşit şekilde paylaşılması gerekiyor” diyor.

Tannur ise, tam da bu nedenlerden dolayı kadınların STEM alanlarından uzak görüldüğünü söyleyerek Dinçtürk’ün açtığı pencereden başka bir perspektif sunuyor.

‘Objektif olmayan veriden anlamlı çözümler yaratmaya çalışıyor gibiyiz’

“Biz analitik düşünen varlıklarız. Analiz, kapsamlı bir şekilde ele almak, birçok yönüyle bakabilmek demek. Evet, nöroanatomimiz gereği daha farklı olduğumuz yönler var, daha güçlü olduğumuz yönler var ama bunlar bir alanı seçebilmek için bir koşul değil. Şimdi baktığımızda hâlâ Silikon Vadisi’nde inanılmaz az sayıda girişimci kadın var” diyor Tannur ve ekliyor:

“Yapay zekâ alanında keza öyle… Yapay zekâ, teknoloji alanı dışında, bir de kadın yönetici olmak çok kabul gören bir şey mi hâlâ, emin değilim. Değişiyor mu? Değişiyor. Mühendislik fakültelerinde daha çok kadın var mı? Var. Yetenek programları daha çok kadın çekiyor mu? Çekiyor. Ama yine de temel noktalarda kadınların bile kendine karşı hissettiği ve bazen hissettiğini kendine dahi söylemediği önyargılar var. Elimizde çok da objektif olmayan bir veri seti var ve biz bu veri setinden anlamlı veriler çıkartıp bunlarla ürünler yapıp çözümler yaratmaya çalışıyor gibiyiz. Haliyle bu veri seti değişmediğinde çıkan şeyler de ona göre oluyor.”

Safiye Dinçtürk de “Çocukluktan başlıyor aslında” diyerek katılıyor Zülal Tannur’a. “Çocukluğundan beri hayal kurabileceğin şeyler daha limitli olabiliyor. Kız çocuklarına bir öğretmen olmanın yakıştırılması, erkek çocuklarının uzaya gitmek istemesi gibi… Ki bence çok ufak, dilde olan söylemlerle belki biz bile yapıyoruz bunu kendimize.”

Nasıl çıkarız işin içinden?

Bu sorunun cevabı elbette tek bir yerde değil, her bir bireyin içinde, ailede, toplumda, eğitimde, iş dünyasında, dayanışma ve örgütlenmede, devlet kurumlarında saklı olan her parçanın bulunup yapboz gibi bir araya getirilmesiyle bulunabilir. Sohbetimizin sonlarına gelirken Tannur, Dinçtürk ve Ballıktaş ile bu yapbozun iş dünyasında, eğitimde ve ailede saklı parçalarını bulmaya çalışıyoruz.
Konuya kariyer penceresinden bakan Safiye Dinçtürk, bir çocuk sahibi olunduğunda sadece kadına değil, erkeğe de izin verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Şevin Ballıktaş da hem taraflılık konusunda hem çözüm için örnek yaklaşımında Dinçtürk’e katılıyor:

“Özellikle babamın bana her zaman ‘Benim kızım her şeyi yapar’ demesi, beni her konuda özgüvenli ve cesur bir birey haline getirdi. Burada baba figürü çok önemli. Ailelerin bilinçlenmesi, kız çocuklarına küçük yaşlardan itibaren özgüven aşılaması gerekiyor. Kadınların kendine inanması, toplumun onlara yüklediği rollerden bağımsız hareket edebilmesi için en baştan, çocukluktan itibaren desteklenmeleri gerekiyor. Bir kız çocuğu ‘her şeyi yapabilirim’ diyerek büyüdüğünde, toplumsal engelleri de aşmak çok daha kolay hale geliyor.”

Erişilebilirlik sorunu kişiselleştirmeyle çözülebilir

Sohbetimizi sonlandırırken dünyanın hiçbir yerinde yüzde 100 erişilebilir bir sistem olmasa da eğitimde ve kariyerde daha kişiselleştirilebilir sistemlerin kurulabileceğine vurgu yapıyor Zülal Tannur:

“Asıl sorun doğduğu andan itibaren özel bireylerin takip edilip, sistemin onların ihtiyaçlarına göre yapılandırılamıyor olması. Bunu yapan bazı ülkeler var. Annelere; kılavuzlar, çocuğunun gelişimini izleyebileceği takip defterleri veriyorlar. Devlet yetkilileri sizi takip ediyor. Üniversite okumak için Arizona’ya gittiğinizde eğitime başlamadan önce, nasıl öğrendiğinize yönelik testler yaparak başlıyorlar. Ve anlamakla kalmıyor, sistemi size göre modifiye ediyorlar.”

Benzer bir sistemin iş dünyasında da uygulanabileceği sonucunu çıkartıyoruz Tannur’un Microsoft’taki deneyimlerinden: “Microsoft çalışanlarının yüzde 16’sı herhangi bir açıdan kendini farklılığa sahip olarak tanımlıyor. Mesela disleksiye sahip olabilir, nörodivergent bir grubun içinde olabilir, boyu kısa olabilir… Çalışma koşullarının kendilerine göre bir şekilde modifiye edilmesini talep ederek Microsoft’a başvuruyor insanlar. Bir Microsoft çalışanı bana şöyle demişti: Benim boyum kısaysa ve üstteki rafa erişemiyorsam o da benim için erişilebilirlik ihtiyacıdır…”

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.