Düşük bütçelerle büyük işler yaratmak

İyi bir fikir, küçük kaynaklarla bile milyonlara ulaşabilir, toplumsal farkındalık oluşturabilir ve unutulmaz bir iz bırakabilir. Bütçelerin düştüğü bu dönemlerde pazarlama ve reklamcılık sektörüne ilham vermek için küçük bütçeyle büyük kazançlar sağlamış geçmiş projeleri inceliyoruz.

Kısıtlı bütçeler, yaratıcılığın önünü kesmek zorunda değil. İyi bir fikir, doğru strateji ve zamanlama ile küçük kaynaklarla bile milyonlara ulaşabilir, toplumsal farkındalık yaratabilir ve kalıcı bir iz bırakabilir. Geçmişte yapılan örnekler gösteriyor ki, etkili ve unutulmaz işler her zaman parayla ölçülmez. İşte sınırlı bütçelerle büyük etki yaratan, yaratıcı ve cesur projelerden derlediğimiz bazı örnekler…

The Blair Witch Project (1999)

1999 yapımı The Blair Witch Project, yalnızca 60 bin dolarlık bütçesiyle 249 milyon dolar hasılat elde ederek sinema ve pazarlama tarihine geçti. Yönetmenler Daniel Myrick ve Eduardo Sánchez, dönemin sınırlı internet olanaklarını kullanarak seyircileri filmin gerçek olduğuna inandıran efsanevi bir viral kampanya yarattı. Bu kampanya, filmdeki olayları gerçekmiş gibi sunan bir web sitesi, kayıp öğrenci afişleri, forumlarda yürütülen tartışmalar ve izleyeni “Bu gerçekten olmuş olabilir mi?” diye düşünmeye sevk eden Curse of the Blair Witch adlı sahte kurmaca bir belgesel… Oyuncuların kendi isimleriyle doğaçlama performans sergilediği, kamerayı kendilerinin kullandığı bu “found footage” yapım, hem korku türünde devrim yarattı hem de “düşük bütçeyle büyük etki” kavramının pazarlamadaki en çarpıcı örneklerinden biri olarak hafızalara kazındı.

Will It Blend? – Blendtec

YouTube ile olan tanışıklığımızın yeni başladığı 2006 yılında, endüstriyel blender üreten küçük bir marka olan Blendtec, Will It Blend? kampanyasıyla kendi zamanının en iyi viral pazarlama kampanyalarından biri oldu.

Şirketin CEO’su Tom Dickson, beyaz laboratuvar önlüğü ile kamera karşısına geçerek “Bu blender her şeyi öğütür mü?” sorusuna cevabı bizzat veriyordu: Bir golf topunu, mıknatısı, boya kutusunu, hatta bir iPhone’u bu blender’da toz haline getiriyordu.

İlk videoların prodüksiyonu için harcanan 50 dolarlık sembolik bir bütçeye karşın Blendtec’in online satışlarında yüzde 700’e varan bir artış yaşandı. Sadece bir iPhone’un öğütüldüğü video, yayınlandıktan sonraki 30 gün içinde tek başına beş milyon dolar değerinde blender satışı sağladı.

İlk aşamada çekilen beş video, altıncı günün sonunda YouTube’da altı milyon izlenmeye ulaştı. Altı yıl sonra ise, 120’den fazla video, 219 milyon izlenme elde etti.

Real Beauty Sketches – Dove

2013’te Dove, “Gerçek Güzellik” kampanyasının bir parçası olarak yayınladığı Real Beauty Sketches videosuyla reklam tarihinin en duygusal işlerinden birine imza attı.

Bir sabun reklamı olmaktan çok, kadınların kendilerini nasıl gördükleriyle başkalarının onları nasıl gördüğü arasındaki farkı ortaya koyan bir sosyal deneydi bu.

FBI eğitimli adli ressam Gil Zamora, önce kadınların kendi tariflerine göre, sonra onları kısa süre tanıyan yabancıların tariflerine göre portreler çizdi. Ortaya çıkan fark çarpıcıydı: Kadınlar kendilerini daha olumsuz ve sert tarif ederken, yabancıların tarifleri çok daha sıcak ve gerçekçiydi.

Kadınlar iki portreyi yan yana gördüklerinde duygusal anlar yaşadı, izleyen milyonlar da o duyguyu paylaştı. 135 bin dolarlık mütevazı bir prodüksiyon bütçesiyle hazırlanan kampanya, 12 günde 50 milyon izlenmeye, zamanla da 180 milyona ve 4,8 milyar ücretsiz medya gösterimine ulaştı.  Cannes YouTube Reklam Liderlik Tablosu’nda zirveye yerleşti ve Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali’nde Titanium Grand Prix kazandı. Tüm bu ödüllerin ötesinde en önemlisi, bu çalışmayla Dove, bir sabun markası olmanın ötesine geçip kadınların özgüvenini destekleyen bir ses haline geldi.

ALS Ice Bucket Challenge

2014 yazında sosyal medya, başından aşağı buzlu su döken insanlarla dolup taştı. Ice Bucket Challenge adıyla bilinen bu akım, ne bir reklam ajansının fikriydi ne de bir markanın planlı kampanyası.

Tamamen kullanıcıların elinden çıkan, sıfır bütçeyle başlayan ve kısa sürede küresel bir harekete dönüşen bir fenomen olan akımın kuralı basitti: Başına bir kova buzlu su dök, ALS hastalığına dikkat çek, bağış yap ya da birkaç arkadaşına meydan oku.

Basit, eğlenceli ve herkesi dahil eden bu format, “herkes yapıyor, sen de yap” etkisini mükemmel biçimde kullandı. 24 saatlik zaman sınırı, kişisel davet zinciri ve videoların komik, paylaşılabilir doğası, kampanyanın hızlıca yayılmasını sağladı. Hiç reklam bütçesi harcanmadan dünya genelinde ALS için 220 milyon dolardan fazla bağış toplandı; sadece ABD’deki ALS Derneği bir ayda 115 milyon dolara ulaştı. Daha önce çok az kişinin bildiği bir hastalık, bir anda küresel bir farkındalık konusuna dönüştü. Ice Bucket Challenge, sosyal medyanın eğlenceyle iyiliği bir araya getirdiğinde nasıl dev bir etki yaratabileceğini gösteren unutulmaz bir örnek olarak hafızalara kazındı.

The Man Your Man Could Smell Like – Old Spice

2010’a gelindiğinde Old Spice, gençler için “babalarının ya da dedelerinin kullandığı” eski bir marka olarak görülüyordu ve pazar payını Axe gibi daha genç odaklı rakiplere kaptırmıştı. Procter & Gamble ve reklam ajansı Wieden+Kennedy, bu algıyı tersine çevirmek için pazarlama tarihine geçen bir kampanya yarattı. Yaptıkları araştırmada erkek bakım ürünlerinin çoğunu aslında kadınların satın aldığını fark ettiler. Bu yüzden reklamı erkeklere değil, onların hayatındaki kadınlara hitap edecek şekilde tasarladılar. “Hello, ladies…” diye başlayan ikonik reklamda eski futbolcu Isaiah Mustafa, özgüveni tavan, karizmatik “Old Spice Man” karakteriyle hem absürt hem de komik bir şekilde izleyiciyi büyüledi. Tek plan çekimde banyodan yelkenliye, oradan ata geçen bu sahneler teknik açıdan da etkileyiciydi. Kampanyayı unutulmaz yapan ise devamında gelen dijital hamleydi: Marka, YouTube ve Twitter üzerinden gelen yorumlara Mustafa’nın karakteriyle anında video yanıtlar vererek izleyicilerle doğrudan, esprili bir iletişim kurdu. Bu o dönem için devrim niteliğindeydi. Super Bowl sonrası yayınlanan standart bir reklam bütçesiyle başlayan kampanya, sosyal medyada tamamen organik biçimde patladı. İlk haftasında 40 milyon izlenme alan video, ardından gelen kişisel yanıtlarla 80 milyonun üzerine çıktı. Sonuç olarak satışlar altı ay içinde yüzde 125 arttı, Old Spice yeniden zirveye çıktı ve “eski” bir markayken bir anda gençlerin gözdesi haline geldi.

Girls Don’t Poop – PooPourri

2013’te Poo-Pourri, tuvalet kokusunu önleyen spreyini “Girls Don’t Poop” adlı viral video ile ana akım bir fenomene dönüştürdü. Kampanyanın stratejisi, utanç verici bir konuyu zarafet, şıklık ve keskin mizah aracılığıyla ele almaktı: İnci kolyesi ve şık elbisesiyle bir tuvalette oturan kadın karakter, ürünün işleyişini en kaba ifadelerle anlatırken yarattığı tezatlık izleyicide şok ve kahkaha etkisi yaratıyordu. Mizah, konunun yarattığı gerilimi ortadan kaldırıyor, toplumsal klişelere zekice dokunuyor ve ürünün nasıl çalıştığını net bir şekilde gösteriyordu.

Yayınlandığı ilk hafta içinde 6 milyon izlenmeye ulaşan ve 278 binden fazla paylaşılan  video, ikinci haftasında 10 milyon izlenmeye ulaştı. Viral videonun yayınlandığı 2014 yılında, satışlar yüzde 80 artarak 27 milyon doların biraz üzerine çıktı. Yıllık satışların artışına önemli bir katkı sağlayan kampanya, daha önce sadece butik mağazalarda satılan niş bir ürünü, ulusal çapta tanınan bir marka haline getirdi.

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.