Deprem gerçeği, Türkiye’de yalnızca bir doğa olayı değil, aynı zamanda bilim ve medya arasındaki hakikat savaşının da bir sahnesidir. Her sarsıntı, hakikate bir adım daha yaklaşmamızı sağlamak yerine, onu daha da uzaklaştırıyor.
Deprem, yalnızca yerin derinliklerinden gelen bir sarsıntı değil, aynı zamanda toplumların gerçekle yüzleştiği ve hakikatle sınandığı acımasız bir sınavdır. Türkiye’de her büyük deprem, yalnızca fiziksel bir yıkımı değil, aynı zamanda bilgi ve güven krizini de beraberinde getiriyor. Bilim insanlarının medyada ve sosyal medyada birbirleriyle çelişen açıklamaları, hakikatin bulanıklaşmasına neden oluyor.
Konuya önce bilim iletişimi açısından bakmakta yarar var. Bilim iletişimi, bilimsel bilgilerin geniş kitlelere doğru ve anlaşılır bir şekilde iletilmesini amaçlayan bir süreçtir. Ancak bu süreç, yalnızca bilginin aktarılmasıyla sınırlı değildir. Bilim iletişimi, toplumun bilimsel gelişmeleri anlaması, eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesi ve güvenilir bilgi kaynaklarına ulaşabilmesi için kritik bir köprü görevi görür. Günümüzde bilim iletişimi, yalnızca akademik çevrelerde değil, medya, sosyal medya ve hatta günlük hayatın bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Fakat bu geniş erişim, beraberinde sorunları da getiriyor.
Günümüzde bilim iletişiminde en büyük sorun, güvenilir bilgi ile manipülatif veya yanlış bilgilerin birbirine karışmasıdır. Bilim insanlarının medyada ve sosyal medyada popülerlik uğruna yaptıkları çelişkili açıklamalar, toplumun güvenini daha da sarsıyor. Bu çelişkili söylemler, halkın güvenini sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda bilgi kirliliği ve korku yaratıyor. Medya kuruluşlarının sansasyon peşinde koşması ve sosyal medyada hızla yayılan yanlış bilgiler, bilim iletişimini daha da karmaşık hale getiriyor.
Deprem gibi ani ve yıkıcı olaylar, insanların bilinçli düşünme yetisini zayıflatır, korku, panik ve çaresizlik gibi duyguların ön plana çıkmasına neden olur. Bu psikolojik durum, bireylerin hızla bilgi arayışına girmesine ve çoğu zaman doğruluğunu sorgulamadan medyaya ve sosyal medyaya yönelmesine yol açar. Sosyal medyada hızla yayılan görseller, videolar ve çelişkili bilgiler, bireylerde korku ve çaresizliği daha da artırır.
Kriz anlarında, insanlar belirsizlik ve korku nedeniyle güvenilir bilgiye ulaşmakta zorlanır. Güven ve kontrol arayışı, kolayca ulaşılabilen ve güçlü duygusal tepkiler yaratan içeriklere yönelmelerine neden olur. Manipülatif haberler ve sansasyonel başlıklar, bu psikolojik boşluğu doldurur. Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların korku ve panik içeren içeriklere daha fazla maruz kalmasına neden olarak bu etkiyi daha da güçlendirir.
23 Nisan İstanbul depremi sonrası televizyon ekranları ve sosyal medya adeta bir arenaya dönüştü. Bir uzman, “Bu yalnızca bir artçı” derken, bir diğeri “Büyük bir depremin habercisi” uyarısını yaptı. Sosyal medyada “Büyük İstanbul Depremi Kapıda!” gibi başlıklarla korku yayıldı. Gerçek bilgiye erişmek yerine toplum, çelişkili açıklamaların ve manipülasyonun içinde kayboldu.
Medya ve sosyal medya, doğru bilginin yayılmasını sağlayacak güçlü araçlardır. Ancak bu araçlar, sansasyon peşinde koşulduğunda toplumun hakikat algısını zedeliyor. Bilim insanlarının popülerlik uğruna sorumluluklarını göz ardı etmesi, bilimin güvenilirliğini sorgulatıyor. Bir bilim insanı “Büyük bir deprem geliyor” derken, bir diğeri “Panik yapmaya gerek yok” diyebiliyor. Peki hangisi doğru? Hakikat bu çelişkilerin arasında kayboluyor.
Deprem gerçeği, Türkiye’de yalnızca bir doğa olayı değil, aynı zamanda bilim ve medya arasındaki hakikat savaşının da bir sahnesidir. Her sarsıntı, hakikate bir adım daha yaklaşmamızı sağlamak yerine, onu daha da uzaklaştırıyor. Ne yazık ki, toplum olarak bu sarsıntılardan ders almak yerine, bilgi kirliliği ve manipülasyonun esiri oluyoruz. Bugün, hakikati aramak ve doğru bilgiye ulaşmak her zamankinden daha hayati.
Hakikate nasıl ulaşabiliriz? Güvenilir kaynaklara yönelmek ve eleştirel bir bakış açısını benimsemek önemlidir. Bilimsel açıklamalar kişisel kanaatlerle karıştırılmamalı ve bilgi karmaşasında doğruyu bulmak için uzmanlık alanlarına dikkat edilmelidir. Medya ve sosyal medyada karşılaştığımız bilgileri sorgulamak, doğruluğunu ve kaynağını kontrol etmek hayati önem taşır.
Son olarak, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, yalnızca bilimsel bilgiye değil, etik bir sorumluluğa da dayanır. Bilim insanları, toplumu aydınlatmak yerine sansasyon peşinde koştuğunda, hakikat kaybolur. Bu nedenle, doğru bilgiye ulaşmak ve hakikati savunmak hepimizin sorumluluğudur. Bilgi kirliliğinin ve manipülasyonun karanlığında hakikate tutunmak, toplumsal bir direnç ve farkındalık gerektirir.
Depremler yalnızca coğrafi ve fiziksel değil, aynı zamanda bilişsel ve etik sarsıntılar da yaratır. Bu yüzden bilgiye, özellikle de bilimsel bilgiye erişim bir hak olduğu kadar bir sorumluluktur. Bilim insanları, medya çalışanları ve bireyler olarak hepimiz bu sorumluluğu taşıyoruz. Hakikatin peşinde olmak; bilgiyi eleştirel süzgeçten geçirmek, kaynakları sorgulamak ve korku yerine farkındalığı yaymakla mümkündür.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.