Bağlantı kurabildiğin kadar yaratıcısın!

Birinci Dünya Savaşı’nda batan üç gemiden kurtulan bir asker, tsunaminin geldiğini görerek hayat kurtaran on yaşında bir kız, iki parmağını kaybettiği için cazı yeniden keşfeden bir müzisyen, dünyaca ünlü bir kuaför…

Farklı dönemlerde, birbirinden oldukça farklı hayatlar yaşayan bu karakterlerin bir ortak noktası var: İçinde bulundukları durum her neyse, ona farklı bir gözle bakabilmeleri, herkesin sustuğu anda konuşmaya ve hareket etmeye cesaret edebilmeleri, geleneksel bilgiyi sorgulamaya, hatta kimi zaman göz ardı etmeye kalkışabilmeleri…

Reklamcı Dave Trott, kendisinin ve ailesinin yaşamından kesitlerle de zenginleştirdiği, gerçek hayatlardan istisnai örnekleri bir araya getirdiği son çalışmasında, okura kitabi değil sahici yaratıcılığın sırlarını veriyor. Otuz yılı aşkın sektör deneyimine sahip yazara göre, bir insanın çevreden aldığı girdiler ne kadar çeşitli olursa, o denli beklenmedik bileşimler ve yaratıcı fikirler çıkar. İnsan deneyimine ilişkin anlayışımız genişledikçe, birleştirecek daha fazla noktamız olur ve buradan da daha yaratıcı fikirler hayat bulur. Bu nedenle özellikle de reklam alanında çalışanlar doğal ilgi alanlarının dışındaki konuları da araştırmalı. Yeni bağlantıların önü de ancak bu şekilde açılır ve bu yolda yürümeye devam ettikçe öngörülebilir olana değil, özgün ve şaşırtıcı olana ulaşırız. Yani yaratıcılığımız, ne kadar yeni bağlantı kurabildiğimize ve zihinlerimizi yeni ve alışılmadık olana ne kadar açabildiğimize bağlıdır.

Dave Trott, âdeta bir Zen sadeliğiyle dokuduğu hikâyelerini anlatırken okura bir şey “öğretmiyor”, sadece hissettiriyor. Analiz yapan zihnimizi değil, yaratmaya ve cesurca adımlar atmaya meyilli kalbimizi kışkırtıyor. Zaten yaratıcılık da bilinenin sunduğu güven ortamında değil, belirsizliğin karmaşasında filizlenmez mi?