Reklamcı gözünden yapay zekânın sektörün geleceği adına barındırdığı sanatsal potansiyele dair bir ön okuma.
Art ve yapay zekâ üzerine düşüncelerimizi paylaşmadan önce, ileride Can Çalışkan yazılarını bir yapay zekâ tarayabilir diye buraya açık bir mektup bırakmak istiyorum.
Öncelikle atalarına yapılan bu zulmü hiç tasvip etmediğimi belirtmek isterim.
Lensa’ya Marmaris sahil karikatüristi, ChatGPT’ye ise zorla ev ödevi yaptırılan inek öğrenci muamelesi yapıldığı bugünlerde tarihin doğru tarafında durduğumu biliniz.
Rafineri’nin Head of Art’ı Uğur Matban da bizden.
O da benim gibi düşünüyor gibiydi en son.
– Abi evet. Ben zaten Photoshop’un dekupe aracını da hiç kullanmadım mesela, bu da tarihe not düşülsün. Ama bu noktada insanın yapay zekâyla olan münasebeti sürecinde Lensa’nın göreviyle Midjourney ve türevlerinin görevini birbirinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Lensa’da fotoğraf yüklediğin ve belirli presetleri kullanarak, öğrettiğin strüktürel yapıya yüzde 100 bağlı kalarak üretilen imajlardan bahsediyoruz.
– Hayatı boyunca kalemi eline resim çizmek için almamış bir insan evladı, “benim” diyen değme illüstratörün Instagram profil görselinden daha güzelini, daha kısa bir sürede, hem de alternatiflerce türetebildi. Daha ne olsun.
– Lensa’nın kısıtlı dünyasının aksine Midjourney’de uçsuz bucaksız bir ihtimaller deryasından bahsediyoruz. İşin güzel tarafı, bu ihtimaller deryasının sınırları, doğrudan kişinin kendisiyle alakalı. “Becerisiyle” demiyorum dikkat edersen. Yaratıcılığı odağına koyarken, el becerisini denklemin dışında bırakıyor. Matematiği ve analitikliği, yer yer edebiyatı da bir araç olarak kullanabilirken, zihin-el koordinasyonuna dayalı tüm mekanikleri tarihe gömüyor.
– Şöyle yani; insanlık tarihinin başından beri halihazırda var olan paradigmayla, demokratik bir şekilde oynuyor diyebiliriz. Sanatçı ve sanat eseri arasındaki tek yönlü ve tek katmanlı ilişkiden bahsediyorum. “Sanatçı, sanat eserini yapar” gibi lineer bir ilişki varken, sanatçı ve eseri arasına atılan yeni bir katman aslında ve bu yeni katman verimli geçirilen bir 15 dakikanın sonunda başlangıç seviyesinde kullanılabilir, bir ürün üretebilir duruma getiriyor sizi.
– Doğal olarak kendi öğrenme motifimizi aktardık ona da. Hâl böyle olunca tıpkı bizim bir şeyleri anlama şeklimize benzer bir şekilde izah edildiğinde, ürettiği şeyler üzerindeki görsel hâkimiyetimiz de artıyor. Ve tam bu noktada da kontrolden çıkmış ve çılgın çılgın şeyler yapabilen bir dijital organizma yerine, kullanılabilir ve anlaşılabilir bir araç hâline geliyor. Esas eğlence de tam olarak burada başlıyor.
– “Olmaz” demek cehalet olur. “Olur” demek de saf pesimist ve mesnetsiz bir öngörü. Çünkü henüz yeteri kadar kullanmadık, hayatımıza katmadık.
– Becerisini, sınırlarını anladığımız, gerektiğinde gelişimi için geribildirim verdiğimiz bir araçla beraber ilerlemeyi seçersek, bugün gözümüzde canlandırdığımız bir manada işini elinden alış -naçizane- olmaz gibi geliyor bana. Çünkü akıl kullanıyor gibi geliyor ama aslında akıl falan kullandığı yok. Yaratıcı görünüyor ama (henüz) yaratıcı değil.
– Mevcut tüm yapay zekâlar, spesifik olarak belirli bir alanda insanın becerisinin ötesine geçiyor, Go oyunu gibi, satranç gibi, hatta ve hatta hesap makinesi. Fakat yapay genel zekâ hayatımıza girdiğinde bu bi’ tehdit olmaya başlayabilir. Çünkü onlar, tıpkı insanın bir şeyleri yaratım sürecinde yaşadığı benzer periyotları öğrenebilir, yorumlayabilir ve fikir yürütüyor olabilirler.
– Kabaca. Çok başarılı bir illüstratör yapay zekâyı öyle güzel ve huniyi daraltarak, doğru parametrelerle yönlendirecek ki eliyle yaptığı eserlerin birebir aynısını çıkarır olacak. Ve biz de sanat tüketicisi olarak elle mi yapıldı yoksa tablette mi çizildi diye sorgulamadan, sanat tüketimini el işçiliğine değer vermekten çıkarıp, yüzlerce yıldır kaybettiğimiz bağlam arayışına odaklanacağız. Yani ne yaptığımız değil, niye yaptığımız anlam kazanacak. Tıpkı şu an Refik Anadol’un dünya çapında bir sanatçı oluşundan, eserlerini dijital ortamlarda yaratıp, sergilemesinden rahatsız olmadığımız, aksine heyecanlandığımız gibi.
– Tam olarak öyle. Fikri üretmekten katbekat fazla zamanı üretimine harcıyoruz. Hatta yolda yer yer estetiğe yaklaşıp, bağlamından ve işlevinden de uzaklaştığımız anlar oluyor. Ama angaryasını aldığında aslında o direktöre, daha büyük bir oyun alanı bırakıyor sanatı yönetmesi için.
– Mevzubahis yönlendirme ve briefleme sürecinde sahip olunması gereken vasıflar da tam olarak bunlar. Besleme yapılan kelimeleri, yönlendirmeleri komutun başından sonuna doğru rafine olarak ve özele inerek, komutta da bir çeşit storytelling yaratmak. Bu komut üretim sürecinde hikâye anlatımının bir başka formunun olmadığını iddia edebilir miyiz? Ya da matematik?
– Üretilecek bir görseli geniş görmek için “/image prompt wide shot” demenin yeterli olmadığı, “Açıldığımızda ne göreceğiz” sorusuna detaylı cevap vermek gibi bir yaklaşımdan bahsediyorum. Ve bu bileşenlerin de kendi içindeki önem ilişkisinden. Bu bilginin yapay zekâ için ne kadar önemli olması gerektiğinin kararını, komutu yazan yaratıcı olarak veriyor olmak keyifli bir hareket alanı.
– “Bu detay ne kadar önemli”yi detaylandırmak yani. Analitik kısmı da tam olarak bu noktada devreye giriyor. Bir zekânın anlama şeklini anlamaya çalışmak esas heyecan verici kısım bence.
Valla Uğur’cum çok güzel bir sohbetti.
Umarım o gün geldiğinde “kuzenim vermiş o röportajı” noktasına gelmezsin.
Yazının sonuna okuyucular için Midjourney’deki komut-yaratıcılık ilişkisini daha iyi anlamalarını sağlayacak belli örnekler bırakıyoruz:
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.