2024 ABD Başkanlık Seçimleri partilerin tabanındaki geleneksel nesil ve etnik kimliklerin tercihlerindeki değişikliklerin yeniden hizalandığı bir seçim oldu.
Brand Week Istanbul’un son gününde, Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği IAPC’nin 57’nci Dünya Konferansı’na katılmak için Toronto’ya uçtum. Neden Toronto? Çünkü, 57 yaşındaki derneğin çok net kuralları ve teamülleri var. Bunlardan biri de dünya konferanslarının mekanizması. Dernek her yıl bir başka kıtada dünya konferansını düzenliyor. Ama Amerikan Başkanlık Seçimleri’nin yapıldığı yıl, seçimlerin hemen ertesinde Amerika kıtasına dönüyor ve konferansı o yıl, bu kıtanın bir şehrinde organize ediyor. Ben de IAPC’nin konferanslardan sorumlu başkan yardımcısı olarak, etkinlikle ilgili çeşitli sorumluluklarımı yerine getirecek ve Türkiye’de yapılan 2024 Yerel Seçim Kampanyası’nı sektöre bir örnek vaka olarak sunacaktım.
Doğrusu Toronto’ya uçarken beni asıl motive eden duygu, Amerikan Başkanlık Seçimleri’nde her iki tarafta çalışan meslektaşların ve araştırmacıların anlatacaklarıydı. Toronto yolunda Trump’ın Amerikan halkına seslendiği konuşmayı izledim. Trump konuşmasına “Kimsenin aşabileceğimizi düşünmediği engelleri aştık” diyerek başladı ve özetle yeni döneminin “Amerika’nın altın çağı” olacağını taahhüt etti.
Bu yazıda sizlerle dört gün süren IAPC Toronto konferansında, çeşitli taraflara göre Trump’ın zaferine giden yolda etkisi olan altı taktiği paylaşmak istiyorum:
Donald Trump kampanyasını Florida’daki evinde, Kasım 2022’deki ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin başarısız olmasından hemen sonra başlattı. Kampanyasını intikam, göçmen karşıtı söylemler ile ekonomik ve sosyal politikalarda yeni bir popülist dalga üzerine inşa etti.
İlk mitingini, federal ajanlarla bir tarikat arasında çıkan ve 82 tarikat üyesinin ölümüyle sonuçlanan çatışmanın 30’uncu yıldönümü olan 24 Mart 2023’te Teksas’ta yaptı. Trump davasını “Son Savaş” olarak tanımladı ve siyasi düşmanlarından intikam alma sözü verdi. Trump, “Ben sizin savaşçınızım, sizin adaletinizim” diyerek söze başladı ve devam etti: “Haksızlığa ve ihanete uğrayanlar, ben sizin intikamınızım.”
Erken kampanya başlatma hamlesi akıllıca bir stratejiydi. Çünkü bu sayede Trump, aleyhinde devam eden ceza davalarını siyasi güdümlü hamleler olarak lanse etme fırsatı buldu. Her bir iddianameyle, Cumhuriyetçi Parti tabanında daha fazla destek kazandı ve milyonlarca dolar bağış topladı.
Trump, yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğü göçmen karşıtı pozisyonunu daha da sertleştirdi. Her fırsatta yeniden seçilirse, göçmenleri kitlesel olarak sınır dışı edeceği sözünü verdi. Anketler seçmenin yasadışı göçle mücadelede Trump’ın daha iyi iş çıkaracağına inandığını haber veriyordu zaten. Trump, sertleşen pozisyonuyla kararsız erkek seçmenleri kazanmayı bildi.
Pek çok araştırma, seçmenlerin yüzde 75’inin ekonomiden mutsuz olduğunu ortaya koyuyordu. Bu yüzdendir ki Trump, öfkeli ve memnuniyetsiz seçmen kümelerine odaklanarak yüzde 61’ini kazandı.
Donald Trump, kampanya sürecinde iki suikast girişiminden de kazançla çıkmayı başardı: Suikastlerin biri 13 Temmuz’da Pennsylvania’daki bir miting sırasında kurşunun kulağını sıyırmasıyla, diğeri ise 15 Eylül’de West Palm Beach’de gizli servis ateş açtığında şüphelinin kaçmasıyla sonuçlanmıştı. Özellikle ilk saldırının ikonikleşen görseli Trump’ı tabanda kahramanlaştırdı.
Joe Biden adaylıktan çekildikten sonra Trump, tüm dikkatini Kamala Harris’e yöneltti. Onu “düşük IQ’lu” ve “aptal” olarak nitelendirdi. Biden’ın başkan yardımcısını göç yönetimiyle görevlendirmesinden hareketle Harris’i “Sınır Çarı” olarak etiketledi. “Rezil bir başkan yardımcısı” gibi hakaret dolu ifadeler kullandığı Harris’e “yasadışı tecavüzcüleri ve katilleri ülkeye getiriyor” suçlamasında bulundu.
Altıncı taktik de kuşkusuz medyaya yönelik. Trump kampanya boyunca medyaya saldırmayı ihmal etmedi. Seçimden iki gün önceki mitingde, kendisini koruyan kurşun geçirmez camlardan şikâyet ederken, birilerinin medya platformuna ateş etmeye çalışmasından rahatsız olmayacağını bile söyledi.
2008’de Barack Obama’nın kazandığı seçimden sonra Demokratlar, demografik değişimin kendilerine sürekli seçim kazandıracak bir formül yarattığına inanmıştı. Öyle ki Demokrat Parti’nin “The Emerging Democratic Majority” adlı el kitabında, özellikle beyaz olmayan etnik grupların ülke nüfusunda artmaya devam edeceği ve dolayısıyla geleceğin Demokratlar adına güvenli olduğu tespit ediliyordu. 2024 Seçimleri bu teoriyi tamamen çürüttü.
Trump’ın tabanı olan MAGA (Make America Great Again) hareketi eskiden, öfkeli beyaz seçmenler, kamuda pozisyon arayan muhafazakârlar ve LGBTQI+ karşıtı kilise cemaatlerinden oluşuyordu. Bu kitleler siyasi elitlerin hataları yüzünden Amerika’nın dünyadaki pozisyonunu kaybettiği günün geldiğini de düşünüyorlardı.
Seçim sonuçları, MAGA’nın orijinal tabanının çok ötesinde yayıldığını gösterdi. Trump, 2016 ve 2020 seçimlerindeki performansını önemli ölçüde artırdı. Önceki seçimlere kıyasla erkekler ve kadınlar, özellikle genç erkekler; siyahlar, Hispanikler, Asyalılar, Pasifik Adalılar ve banliyölerdeki orta sınıf seçmenler arasında başarı elde etti. Üstelik istisnasız her eyalette.
Bu sonuçlar hem yüksek katılım hem de siyasi yeniden hizalanma anlamına geliyor. 2024 ABD Başkanlık Seçimleri partilerin tabanındaki geleneksel nesil ve etnik kimliklerin tercihlerindeki değişikliklerin yeniden hizalandığı bir seçim oldu. Cumhuriyetçi Parti giderek daha fazla etnik kimlikli ve işçi sınıfı tabanına dayanır hale gelir ve evli yetişkinler arasında güçlü destek bulurken; Demokrat Parti giderek üniversite eğitimi almış ve daha yaşlı seçmenlerin koalisyonuna dönüşüyor.
Donald Trump kampanyasının ana mesajları güvenlik, ekonomik büyüme, aile değerlerinin korunması ve güçlü liderlik temaları etrafında şekilleniyordu. Temel mesajları şunlardı:
Güvenlik ve düzenin yeniden inşası: Trump’ın kampanyası, ABD’nin mevcut yönetim altında güvensiz hale geldiğini öne sürerek, hukuk ve düzen vurgusu yaptı. “Biden’ın Amerikası’nda Güvende Değilsiniz” gibi reklamlarla bu mesaj desteklendi ve Trump, Amerikan toplumuna güvenlik ve istikrarı geri getirecek aday olarak konumlandı.
Ekonomik büyüme: Trump “Bidenomiks”i eleştirerek kendi ekonomik başarılarını ön plana çıkardı. Daha düşük vergi, regülasyonların azaltılması ve Amerikan endüstrilerine odaklanma vaadinde bulundu. Kampanya, Amerikalılara dört yıl öncesine göre ekonomik olarak daha iyi durumda olup olmadıklarını sorgulatarak, liderlik değişikliğinin ekonomik refah getireceğini vaat ediyordu.
Aile değerlerinin korunması: Trump, kültürel değişimlerden endişe duyan seçmenlere hitap ederek, sosyal programlar için yapılan harcamalar gibi konularda eleştirilerde bulundu. “Kamala onların yanında, Başkan Trump sizin” gibi reklamlar, onu geleneksel değerlere önem veren bir aday olarak konumladı.
Güçlü ve güvenilir liderlik: Kampanya, Trump’ı kararlı ve deneyimli bir lider olarak sunmaya çalıştı ve onu sürekli Harris ile kıyasladı. Harris’in açıklamalarındaki çelişkileri göstererek onun güvenilirliğini zayıflatmayı amaçladı ve Trump’ı daha istikrarlı bir alternatif olarak öne çıkardı.
Kampanyası Trump’ı; güvenliği sağlayacak, ekonomik büyüme getirecek ve geleneksel değerlere dönüş sağlayacak aday olarak tanıtmayı, böylece güvenlik, ekonomi ve kültürel konularla ilgili seçmen endişelerine yanıt vermeyi hedefledi: “Biden Amerikası’nda güvende değilsiniz” filmini anmadan geçmeyelim. Mart 2024’te yayınlanan bu reklam, Biden döneminde Amerika’nın güvende olmadığına dair hikâyeler anlatıyor ve Trump’ı ülke güvenliğini yeniden sağlayabilecek alternatif olarak konumlandırıyordu. Reklam, toplumsal endişeleri kullanarak, Trump’ın düzeni yeniden tesis edeceğini anlatıyordu.
“Daha iyi bir durumda mısınız?” filmindeyse, Ronald Reagan’ın ünlü “It’s morning again in America” filminden ilham alınıyor ve seçmenlere dört yıl öncesine göre daha iyi durumda olup olmadıkları soruluyordu. Dolaylı olarak Biden / Harris yönetimi eleştiriliyordu.
Kamala Harris’in kampanyası ise birlik, ekonomik adalet, üreme hakları ve ilerici sosyal politikalar temaları etrafında şekillendi. Harris kampanyasının mesajları şunlardı:
Birleştiricilik: Harris, siyasi kutuplaşmayı aşma ve ulusal birliği sağlama gereğini vurguluyordu. Acil sorunlara çözüm bulmak için iki parti arasında işbirliğini savundu ve ülkenin bölünmüşlüklerini düzeltmeyi hedefliyordu.
Ekonomik adalet: Ekonomik eşitsizlikleri ele almak, Harris’in kampanyasının temel taşlarından biriydi. Orta sınıfı destekleyecek vergi reformları ve gelir eşitsizliğini azaltacak projeler önerdi. Ekonomik gündemi, tüm Amerikalılar için fırsatlar yaratmaya, adil ücretler ve iş imkânlarına odaklandı.
Kürtaj ve üreme hakkı: Harris kendini, üreme haklarının güçlü bir savunucusu olarak konumlandırdı. Kürtaj ve diğer doğum hizmetlerine erişimi koruma ve genişletme sözü vererek bu konuyu kampanyasının merkezine yerleştirdi.
İlerici sosyal politikalar / Göçmen reformu / LGBTQI+ / İklim değişikliği ile mücadele ve bireysel silahlanmanın kontrolü: Kampanyası, belgesiz göçmenler için vatandaşlık yolunu ve göçün kök nedenlerini ele alacak kapsamlı bir göç reformunu destekledi. Ayrıca LGBTQI+ hakları, daha sıkı silah kontrol önlemleri ve iklim değişikliğiyle mücadele için yasaları savundu.
Kampanya Harris’i kapsayıcılık, adalet ve ilerici değişim için kararlı bir lider olarak tanıtmaya çalışarak çeşitli seçmen kitlesinin endişelerine hitap etmeyi amaçlıyordu: Harris’in ilk kampanya filmi “Özgürlük”, 2024 Temmuz ayında yayınlandı ve Beyoncé’nin “Freedom” şarkısını kullandı. Filmde, Harris’in Amerika vizyonunu vurgulayan güvenlik, bedensel özerklik ve ekonomik istikrar temaları ön plana çıkarıldı.
“Korkusuz” filmi ise, Harris’in kariyeri boyunca cesur adımlar atma ve zor kararlar alma konusundaki başarısını vurguluyordu. Deneyimini ve yönetim tarzındaki cesur yaklaşımını öne çıkararak seçmenler arasında güven oluşturmayı amaçlıyordu.
Donald Trump, anketleri ve uzman tahminlerini boşa çıkararak sadece oy sayısında ve başkanı seçen “Süper Delege” oylarda zafer kazanmakla kalmadı; siyasi koalisyonunu her yöne genişleten tarihi bir değişime de imza attı. Bunun sonucu olarak uzun süredir ilk defa Cumhuriyetçi Parti Başkanlık, Senato ve Temsilciler meclisinde çoğunluğu elde ederek “mutlak güce” ulaştı.
Seçim sonuçları ABD için de tam bir siyasi depremdi. Muhtemelen, Trump’ın kendi anketörleri bile bu denli büyük bir fırtınayı tahmin edememişti. Aksi halde Trump’ın ekibi seçim günü içinde seçim hileleriyle ilgili açıklamalar yapmazdı. Kazanacağınızı biliyorsanız bu tür açıklamalar yapmazsınız.
IAPC konferansından dönerken, Trump’ın başkanlık koltuğuna dönüşünün, küresel demokrasiler için ne büyük bir risk oluşturacağını daha iyi anlamıştım. Çünkü politikalarının hem ABD’de hem de dünyada demokratik kurumların bütünlüğünü dejenere edeceği analizleri oldukça ikna ediciydi. Trump’ın ikinci dönemi bu dinamiklerin nasıl şekilleneceğini ve küresel demokrasinin yarınları için ne anlama geleceğini belirlemede kritik rol oynayacak.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.