Metal, ana akımın dışında kalsa da Türkiye’nin en hızlı büyüyen kültürel akımlarından biri artık. Konserler, festivaller, uluslararası ilgi ve gençlerin sahiplenişi, metal sahnesini hiç olmadığı kadar genişletiyor.
Türkiye’de metal müzik, ana akımın radarına pek takılmasa da son yılların en dikkat çekici kültürel hareketlerinden birinin merkezinde duruyor desek yeridir. Billboard’larda, metro panolarında ya da televizyon ekranlarında pek görünmeyen bu dünya, konser ve festival alanlarında ve sosyal medyada, her nesilden kitlenin sadakatiyle varlığını genişletmeyi sürdürüyor. Bunun neticesi olarak bırakın geçtiğimiz yılları, sadece 2025’te bile Gojira’dan Marduk’a, Septic Flesh’ten Rotting Christ’a, Dream Theater’dan Blind Guardian’a kadar metalin farklı alt türlerinden dünyaca ünlü grupları ağırladı Türkiye. Münferit konserlerin yanı sıra dördüncüsünü geride bıraktığımız Bosphorus Open Air Metal Fest ve Headbangers’ Weekend gibi festivaller aracılığıyla da, dinleyerek büyüdüğümüz ya da yeni tanıyıp çok sevdiğimiz gruplarla bir araya geldik.
2025 yılında, metal etkinlikleri için sadece Passo üzerinden satılan bilet sayısı 28 bin 752 olurken 64 etkinlikte 111 milyon 300 bin TL’lik hasılat elde edildi. Bilet satışlarında İstanbul, 18 bin 985 adet ile birinci sırada konumlanırken, Ankara 2 bin 326 adet ile İstanbul’u takip etti.
İzmir, bin 478 ile üçüncü sıraya yerleşirken yurtdışından 781 adet bilet satıldı. Bosphorus Open Air Metal Fest ise açıkhavaya çıktığından beri, son iki senedir yaklaşık 3 bin 500 kişi ortalama katılımcıyla ilerliyor. Festivalin kurucu ortaklarından İbrahim Karakurt, bu rakamı daha yukarı çıkartmayı hedeflediklerini ancak son birkaç senedir etkinlik sayısındaki ciddi artış nedeniyle konserlere en çok katılım gösteren 20- 30 yaş arası grubun ekonomik koşullar nedeniyle etkinlikler arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
Moribund Oblivion grubundan da tanıdığımız festivalin diğer kurucu ortağı Bahadır Uludağlar da bilet almanın yanı sıra iki günlük bir festival için yapılan konaklama ve gıda harcamaları maliyeti yükseltse de yurtdışından katılımın yüksek olduğunu ekliyor. Nitekim festival bu yıl Rusya başta olmak üzere komşu ülkelerden, Asya ülkelerinden Güney Amerika’ya kadar yabancı misafir ağırladı.
Burada 2017’de verdiği aranın ardından 4-5-6- Temmuz 2025’te yeniden kapılarını yeniden Life Park’ta açan Headbangers’ Weekend’ten de bahsetmek de anlamlı. Zira Vera Müzik Marka Yöneticisi Emre Gökgöz, Rusya, Yunanistan, İran, Azerbaycan, Gürcistan, İtalya, İskoçya, Finlandiya gibi ülkelerden hem tatil hem de festival için İstanbul’u tercih eden kişi sayısının bir hayli fazla olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yaş profili de bununla orantılı olarak geniş. Mekân avantajından dolayı 18 yaş altı olanlar ebeveyni ile festivale gelebildi. Özellikle üniversite çağında olan, yeni iş hayatına atılmış olanlar bu festivalin ve tüm konserlerin önemli bir parçası. Bu jenerasyon, bu işlerin devam etmesi konusunda kilit role sahip”
Veriler sadece Passo, Bosphorus ve Headbangers’ Weekend özelinde, genel tablonun küçük parçalarını oluşturuyor. Ancak hem bu yıl izlediğimiz hem de 2026’da ülkemizi ziyaret edeceği şimdiden açıklanan Lamb of God gibi gruplar, çeşitlenen festivaller ve yurtdışından artan katılım bile metalin ülkemizde sınırları zorlamaya devam edeceğini gösteriyor.
Fotoğraf: Cüneyt ÖzerAncak bu yol, dikensiz bir yol değil. Bahadır Uludağlar “Bazen çok iyi bir planlamayla bile kâr etmeyi bırakın, zararı minimuma indirme mantığı ile hareket etmeniz gerekebiliyor. Elbette en birinci zorluk ekonomik koşullar. Daha sonra lojistik, reklam ve kitle ilgisi denebilir” diyor. Karakurt ise “Organizasyonların bu durumda sponsorluk gelirlerine ihtiyacı var elbette. İyi sponsorlar ve güçlü destek bütçeleriyle başarıya ulaşmak daha kolay oluyor” diyerek Uludağlar’ı destekliyor. Gökgöz de Headbangers’ Weekend’de Manowar, Kreator, Opeth, Katatonia, Paradise Lost, Machine Head ve Hypocrisy gibi dünya çapında isimlerin yanı sıra, yerli sahnede yükselen Yaşru, Sovak, Hatemotion, Sails of Serenity, Pitch Black Process, Sabhankra ve Alkera gibi grupları üç gün boyunca bir araya getirmenin zorluklarından söz ederken sponsorlukların önemine dikkat çekiyor.
Bilet fiyatlarının, katılımcıların beklentileri ve alım gücü gözetilerek belirlendiğini söyleyen Gökgöz’e göre, festival süresince gelen yüzlerce soruya hızlı ve şeffaf yanıtlar vererek güvenilir ve ulaşılabilir bir marka algısı oluşturmanın da yoğun katılımda önemli bir rolü var.
Gökgöz, yabancı grupların İstanbul ve festival ile ilgili paylaşımlarının etkinliği sadece sahnedeki katılımcılarla sınırlı bırakmayarak ulusal ve uluslararası kitleye taşıdığını, bu paylaşımların diğer potansiyel katılımcıları festivale çektiğini, etkinliğe olan ilgiyi artırdığını ve festivalin dinamik bir topluluk tarafından sahiplenilmesine vesile olduğunu aktararak sözlerini bitiriyor.
Buraya kadar metal sahnesinin ulaştığı noktayı tüm zorluklara rağmen bir endüstrinin yükselişi olarak vurgulasak da vaziyet bundan ibaret değil, Türkiye’de kültürel çeşitliliğin ve topluluk gücünün dönüştürücü etkisini gösteren güçlü bir örnek aynı zamanda. Bu yükselişin toplumsal psikolojiye dokunan boyutlarını Doğu Yücel’den dinliyoruz.

DOĞU YÜCEL, Yazar
Müzik tarihine baktığımızda türlerin hep inişli çıkışlı bir grafikle varlığını sürdürdüğünü görürüz. Böyle bakarsak, heavy metal 90’larda ticari anlamda düşüşe geçmiş, adeta kabuğuna çekilmiş, birkaç büyük grup ve bazı yeni türlerin süksesine rağmen yeraltına inmişti. 2000’lerin başında bazı reunion’ların ve büyük festivallerin etkisiyle türün genelinde ciddi bir hareketlenme yaşandı. Şimdi son beş senede yine bir yükseliş sözkonusu.
Metalin zamana adapte olması ve bunu yaparken özündeki ruhu kaybetmemesi bunda büyük bir etken diye düşünüyorum. Metal, bir sanat akımı olarak kendini çok geliştirdi, kabuğunu kırdı, yeni enstrümanlarla yeni sound’lar ortaya çıktı. Bugün Turnstile veya Sleep Token gibi 70’lerdeki metal algısından çok uzakta gruplarla türü güncellemeye devam ediyor.
Kültürel olarak da metal, üstüne yapışan maskülen kodlarını kırmayı başardı. Kadınları zamanla daha fazla metal sahnesinde görmeye başladık. Metal God lakaplı Rob Halford’un eşcinsel kimliğini 90’ların başında açıklaması bir başka dönüm noktasıydı. Artık metal sahnesinde trans kimliğiyle boy gösterenleri de görebiliyoruz. Bugün, çok hızlı ilerleyen teknolojiden ve dünyanın her yerindeki siyasi dalgalanmalardan fazlasıyla etkilenen bir gençlik var. Kafaları karışık ve öfkeliler. Bu duygulara heavy metal müziği çok doğru bir karşılık oluyor. Bunu metalin yükselen trendlerine baktığımızda da görebiliyoruz. Son birkaç yıl durduk yere nu-metal yeniden yükseldi. Limp Bizkit, System of a Down gibi gruplar eskisi gibi aktif olmadıkları halde stadyumları dolduruyorlar, festivallerin ana gruplarından oluyorlar. Gençler bu tuhaf zamanlarda tutunacak gerçek bir şey arıyorlar ve Z kuşağının isyankâr kanadı metali kendine yakın gördü.
Türkiye’de metalin yükselişi de sosyolojik okumalara açık. Türkiye’de metal, ilk başlarda üniversiteli gençlerin, biraz daha eğitimli sınıfın müziği olmuştu. Şimdi her sınıftan insan dinliyor. Yeni kuşaklar geldikçe metalin kitlesi büyüdü. Babadan oğula metalcilik geçti. Metal, öfkenin ve protesto ruhunun müziği olmaya devam ediyor.

EMRE GÖKGÖZ, Vera Müzik Marka Yöneticisi
“Türkiye’de metal müzik dinleyicisi sanıldığı gibi az değil. Ana akım medyada yer almıyor olabiliriz. Billboard’larda, metrolarda, otobüs duraklarında afişlerimiz yoktur. Sadece festival özelinde sokağa çıktık. Metal gibi ekstrem müzik türleri belirli bir kitle içinde kaldığı için güzel. Bizden binlerce var ve kaç yaşında olursa olsun bir şekilde bu müziğin içinde kalıyor.”

İBRAHİM KARAKURT & BAHADIR ULUDAĞLAR
Bosphorus Productions ve Open Air Metal Fest Kurucu Ortakları
“2022’de festivalin ilk yılında, daha Bosphorus Open Air Metal Fest gerçekleşmemişken, Bosphorus Productions’ı yasal bir şirket haline getirdik. Daha sonra festivalimizi dört sene gibi kısa bir sürede büyüterek açık havaya çıkarttık. Zaman içerisinde vizyonumuzda genişlemeler oldu ve olayı bir müzik festivalinden çok bir ‘kültür festivali’ne dönüştürmeye karar verdik ve bu sene Bosphorus Music Conference’ı da hayata geçirdik.”