Reklamcılık değişirken kaybettiklerimiz

Nazar Büyüm, Ersin Salman, Paul McMillen ve Sait Aytemur… Onlar başka bir ekolün temsilcileriydi. Sadece reklamcılıkta değil başka disiplinlerde de kendilerini geliştirmişlerdi.

Nazar Büyüm, Ersin Salman, Paul McMillen, Sait Aytemur

Reklam dünyası kasım sonundan bu yana dört önemli ismini kaybetti. Önce Nazar Büyüm gitti, hemen ardından Ersin Salman. Geçtiğimiz ayın ortasında ise Paul McMillen’ı yitirdik. Bay Paul’ün kanser tedavisi gördüğünü öğrendik. Üç ay gibi kısa bir sürede hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine külleri İstanbul’a getirildi. Sent Antuan Kilisesi’ndeki törenin ardından birkaç ay önce kaybettiği eşi, ünlü koreograf ve akademisyen Geyvan McMillen’ın mezarına kondu. Aradan bir hafta geçmemişti ki Londra’da bir iş seyahatindeyken Sait Aytemur’u kaybettiğimiz haberini aldım. Nazar Bey, Ersin Bey ve Bay Paul hastalıkla mücadele ediyorlardı. Ancak bildiğimiz kadarıyla Sait Bey’in böyle bir problemi olmadığı gibi henüz 60’larındaydı. O yüzden en çok onun gidişine inanamadım. Daha bir hafta önce MediaCat’e “Musk, Hz. İsa ve reklam” başlıklı bir yazı göndermişti.

Sait Aytemur: Sektörün vicdanı ve filozofu

Yazmayı, analiz etmeyi, sorgulamayı seven bir insandı Sait Aytemur. Sektörün en güçlü kalemlerinden biriydi. Değerli bir entelektüeldi. Uzun yıllar boyunca MediaCat’teki köşeyazılarıyla reklamcılığı yorumladı, yönlendirdi, eleştirdi. Onun kelimeleri, bazen sektörün aynası bazen de yol göstericisi oldu. Aynı zamanda reklam dünyasının vicdanıydı. Adeta bir “reklam filozofu”ydu. Reklamcılık hayatı boyunca beş sağlam kitap kazandırdı sektöre: Alametler Farikalar, Reklamın İyisi Kötüsü Olmaz, Quick Cut, Ya Strateji, Ya Toksik Domates, Hikaye Oksijendir. Bir yazar, bir düşünür ve bir yönetici olarak hem bize hem de reklam sektörüne kattıklarını hiçbir zaman unutmayacağız.

Böylesi zamanlarda öyle üzülüyorum ki… Sait Bey’i kaybettiğimizde ilk aklıma gelen “vedalaşamadık bile” oldu. Sonra düşüncenin saçmalığına takıldım. Hasta biri olsa, kaybedeceğini bilsen tamam da, sürekli haberleştiğin, mesajlaştığın birinin öleceği hiç mi hiç insanın aklına gelmiyor.

Türk reklamcılığının yükselişi: 80’ler ve 90’ler

80’ler Türk reklamcılığının yükseldiği, ticari anlamda güçlendiği yıllardı. Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçtiği ve global markaların ardı ardına ülkemize geldiği zamanlar. Global markaların gelmesiyle birlikte, global ajanslar da Türkiye’ye ilgi göstermeye başladılar ve o dönemin büyük ajanslarının hemen hemen tamamı global ajanslarla ortak oldu. Birlikte sektör yeniden inşa edildi, standartlar baştan oluşturuldu.

90’larda ise özel kanalların yayın hayatına başlamasıyla birlikte televizyon reklamları patlamaya başladı. Hikâye anlatımı giderek önem kazandı ve bu ustalar reklamda “ne söylediğin kadar nasıl söylediğin de çok önemlidir” yaklaşımının Türkiye’deki öncüleri oldular. Nazar Büyüm ve Ersin Salman’la 2000’lerin başlarında “Hayatımız Reklam” kitabını hazırlarken uzun uzun konuşmuştum. Reklamcılığı bırakmış, başka alanlara geçmişlerdi. Sait Bey ve Bay Paul çok aktif bir şekilde üretmeye, yönetmeye devam ediyorlardı. Çok uzun yıllar da yaratıcı endüstrilere katkı vermeyi sürdürdüler.

Bay Paul’ün Beşiktaş Plaza’daki odasında Boğaz manzarasını göstererek “Bak bu magic Pelin, işte bu yüzden çok seviyorum bu ülkeyi. Dünyanın başka bir yerinde bunu bulamazsın” dediği dün gibi aklımda.

Popüler kültüre yön veren ustalar

Reklamcılık sadece ticari mesaj yaratmakla ilgili değildir; aynı zamanda bir kültür inşa eder, dönemin ruhunu yansıtır ve toplumun hafızasında kalıcı izler bırakır. Arkasında derin bir düşünce yapısı, strateji ve sorumluluk bilinci taşımalıdır.

Reklamın değerli bir şey ve ciddi bir uğraş olduğunu her zaman vurgulardı hem Bay Paul hem de Sait Aytemur. Bu dört ustanın da çalıştıkları, ürettikleri dönemlerde reklam, popüler kültüre yön verirdi. Reklam sloganları dillere pelesenk olurdu, cingılları herkes mırıldanırdı.

Onlar başka bir ekolün temsilcileriydi. Sadece reklamcılıkta değil başka disiplinlerde de kendilerini geliştir[1]mişlerdi. Çok yönlüydüler. Yazar, edebiyatçı, fotoğrafçı, yönetmen… Onların mesleklerine olan saygısı, yaratıcılığı ele alış biçimleri ve sektöre bıraktıkları etik miras günümüz reklamcılarına ilham vermeye devam ediyor.

Bugün geriye dönüp baktığımızda gerek onları gerekse onlar gibi pek çok ustayı yalnızca yaptıkları işlerle değil, insan olarak taşıdıkları değerlerle de anıyoruz. Nezaketleri, iş yapış biçimleri, sektöre kattıkları, entelektüel birikimleri, meslek etikleri, sanatçı kişilikleri… Onlar Türk reklam sektörünün altın çağının temsilcileriydi. Her anlamda.

Ne diyebilirim ki? Onları yitirmekle kalmadık; bir dönemi, bir kültürü, değerleri, zarafeti, kaliteyi de kaybettik. Artık başka bir çağdayız, bilginin, kültürün, zarafetin, centilmenliğin değerinin olmadığı bir çağ bu. Bununla yaşamak ve bunu kabul etmek ise çok zor.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.