Eğer gerçek ve yanlış bilgi arasındaki çizgi bulanıklaştıysa, bunun iki sebebi olabilir. Birincisi, insanların ikisi arasındaki ayrımı yapamıyor olması. İkincisi ise en az birincisi kadar doğru: İnsanlar gerçeğin ne olduğunu her zaman önemsemiyorlar.
Mart 2022’de, Rusya’nın Ukrayna işgalinin başlangıcından yaklaşık bir ay sonra, bir Ukraynalı haber sitesinde yayınlanan video oldukça şaşırtıcıydı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, videoda Ukraynalı askerlere silahlarını bırakma ve Rus güçlerine teslim olma çağrısı yapıyordu. Sözkonusu video gerçek değildi, “deepfake” teknolojisiyle yaratılmıştı ve “hacker”lar vasıtasıyla haber sitelerine yerleştirilmişti. Eğer Ukraynalı askerler bu mesaja kansaydı, üç yıldır devam eden savaş belki de daha ilk ayında Ukrayna’nın mağlubiyetiyle sonuçlanacaktı.
Komplo teorilerinin ve sahte haberlerin, şemsiye adıyla “yanlış bilgi”nin (mezenformasyon), önemli olduğu tek yer savaşlar değil. Yanlış bilgilerle ilgili endişe, COVID-19 pandemisiyle beraber dünya gündemine jet hızıyla girdi. Hastalığın nasıl ortaya çıktığından gripten bir farkı olup olmadığına, aşıların içinde 5G teknolojisiyle donatılmış çipler olmasından mRNA aşılarının ölümcül uzun vadeli yan etkilerine kadar birçok komplo teorisi hayatımıza dahil oldu. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025 Küresel Riskler Raporu’nda, yanlış bilgi ve dezenformasyon (kasıtlı yayılan yanlış bilgi) önümüzdeki iki senede dünyayı bekleyen en önemli risk olarak gösterildi.
Peki bu “post-truth” (hakikat ötesi) çağına neden girdik ve buradan nasıl çıkacağız? Bu soruların cevapları için, insan psikolojisine biraz daha yakından bakmamız gerekir.
Gerçeği bilmemek mi, önemsememek mi?
Eğer gerçek ve yanlış bilgi arasındaki çizgi bulanıklaştıysa, bunun iki sebebi olabilir. Birincisi, insanların ikisi arasındaki ayrımı yapamıyor olması. Yapılan psikoloji çalışmaları, eğitimsiz ve analitik düşünme becerisi düşük kişilerin komplo teorilerine ve sahte haberlere daha fazla inandığını gösteriyor. Dolayısıyla, gerçekten de gerçeği yanlıştan ayırt edememenin önemli bir faktör olduğu görülüyor.
Ancak ikinci açıklama da en az birincisi kadar doğru: İnsanlar aynı zamanda gerçeğin ne olduğunu her zaman önemsemiyorlar. Çalışmalar hem sağ hem de sol uçta siyaseten aşırılıkçı olan ve oy verdiği parti iktidara gelmemiş olan kişilerin komplo teorilerine daha fazla inandıklarını gösteriyor. İnsanlar aynı zamanda kendi siyasi görüşleriyle uyumlu yanlış bilgilere de daha kolay aldanıyor. Bütün bunlar temel bir psikolojik motivasyonun dışavurumu: Bizler bilgiyi, dünya görüşü olmayan bir bilgisayar gibi işlemeyiz; bunun yerine, çoğu zaman, gerçeği halihazırdaki değerlerimizle uyumlu hale gelecek şekilde eğip bükeriz. İşimize geleni doğru, gelmeyeni ise yanlış kabul ederiz.
Türkiye komplo inançları liginde uzun süredir başa oynuyor. YouGov ile Cambridge’in 2021 yılında 24 ülkede yürüttüğü çalışmada, birçok komplo teorisine inançta Türkiye’nin en yüksek oranlara sahip ülkelerden biri olduğu görülüyor. ABD ile ilgili bir komplo teorisi olan 11 Eylül saldırıları ile ilgili olan iddialara ABD’de halkın yüzde 17’si inanırken, bu oran Türkiye’de yüzde 41. Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırması’nın verilerine göre, Türkiye’nin yüzde 55’i dünyayı küçük ve gizli bir grubun yönettiğine inanıyor. Benzer şekilde Veri Enstitüsü’nün yürüttüğü çalışmaya göre, halkın yüzde 51’i “komplo kırılganı”; yani komplo teorilerine ve diğer yanlış bilgi türlerine inanmaya meyilli.
Peki neden? Yukarıda sayılan iki ana gerekçe de bu durumu açıklamak için önemli. Birincisi, gerçek olan ve olmayanı ayırt etmek için eğitimli bir zihin gerekiyor. Ancak ülkemizin eğitim sistemi bunu sağlamaktan oldukça uzak. PISA 2022 sonuçlarına göre, ülkemizdeki öğrenciler kendi dillerinde okuduklarını anlama, matematik ve fen bilgisi alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında. Bilim okuryazarlığı ve bilimsel akıl yürütme becerilerinin yanlış bilgiye dirençte önemli olduğu ise araştırmalarca gösteriliyor.
İkincisi, yürüttüğüm çalışmalarda, yolsuzluk seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde komplo inançlarının da daha yüksek olduğunu buldum. Bunun sebebi aslında basit: Bilgi kaynağımız olan kurumlara güven azaldıkça, anaakım anlatının dışında farklı açıklamalar aranmakta, bu da insanları komplo teorilerine karşı savunmasız bırakmakta. Türkiye, Yolsuzluk Algısı Endeksi’ne göre bu konuda oldukça kötü durumda. En temiz ülkeden en yolsuza doğru yapılan sıralamada, 2024 verisine göre Türkiye 107’nci sırada. Birçok kuruma güven oldukça düşük.
Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırması’na göre halkın yüzde 52’si büyük şirketlere, yüzde 53’ü hukuk sistemine, yüzde 63’ü siyasi partilere güvenmiyor. Bu güvensizlik, onlarla ilgili ortaya atılan komplo teorilerini de daha “inanılır” kılıyor. Bu durumun, hiç sevmediğiniz bir insanla ilgili anlatılan her kötü hikâyenin çok inandırıcı gelmesinden bir farkı yok. Kısaca, insanlar her zaman komplo teorilerine inandıkları için bir kişiyi veya grubu sevmiyor değiller; daha ziyade, o kişiye veya gruba halihazırda zaten güvenmedikleri için onlarla ilgili komplo teorilerine kolaylıkla inanıyorlar.
Yapay zekâ, bu konuda hem riskleri hem de fırsatları beraberinde getiriyor. Yapay zekâ, son derece gerçekçi “deepfake” videolar üreterek veya sosyal medyayı sahte haber yağmuruna tutarak bu sorunu daha da kötü hale getirebilir. Ancak tüm araştırmacılar aynı fikirde değil. Bazı sosyal psikologlar yapay zekâ korkusunun tarih boyunca insanı esir almış “yeni teknoloji korkusu”ndan ibaret olduğunu ve abartıldığını; insanların büyük çoğunluğunun bilgi kaynağının halen anaakım medya kuruluşları olduğunu söylemekte. Tabii bu durumun her zaman böyle kalacağının bir garantisinin olmadığı gibi, her ülkede benzer bir durum olup olmadığı da meçhul.
Öte yandan, yapay zekânın bu konuda iyiye kullanılabileceğine dair de bulgular var. Yakın zamanda Thomas H. Costello ve arkadaşlarının Science dergisinde yayımladığı makale, bu konuda ilginç bir örnek. Yürütülen çalışmada, yapay zekâ chatbot’ları komplo teorilerini çürütmek konusunda özel olarak eğitiliyor. Bu chatbot’larla sohbet eden kişilerin, komplo teorilerine inançları belirgin derecede azalıyor. Yanlış bilgiyi ayrıntılı ve kanıta dayalı şekilde, bireylerin her sorusuna tatmin edici cevaplar vererek çürüten yapay zekâ ürünleri, gelecekte yanlış bilgiyle mücadelede aktif olarak kullanılabilir.
Komplo teorileri ve sahte haberlerde iddiayı çürütmek genelde iddiadan sonra gelir; öyle gelmesi de son derece doğal gibi gözükür. Ancak kökleri 1960’lara kadar dayanan psikoloji çalışmaları, bunun tam tersinin yapılması gerektiğini gösteriyor. Bireyler yanlış bilgiye maruz kalmadan önce, maruz kalma ihtimalleri olan yanlış bilgiye dair bilgilendirildiklerinde, bir nevi bu yanlış bilgi virüsüne karşı “aşılanmış” gibi oluyor. Gerçek hayatta bu yanlış iddialarla karşılaştıklarında ise o iddianın neden yanlış olduğunu halihazırda çok iyi biliyor, dolayısıyla bu iddialara aldanmıyorlar. Modern araştırmalar, yanlış bilgi türlerinde sık kullanılan tekniklere (konunun uzmanı gibi davranma, olumsuz duyguların yoğun kullanımı, kutuplaştırıcı dil vb.) karşı insanları “aşılamakta”. Bu kapsamda, Bad News ve Cat Park gibi yanlış bilgi türlerine karşı eğiten eğlenceli oyunlar da tasarlanmış.
Onurcan Yılmaz ile beraber yazdığımız “Komplo Teorilerine Neden İnanırız? Komplo İnançlarının Psikolojisi Üzerine” isimli kitapta çok daha ayrıntılı açıkladığımız üzere, komplo inançlarını ve benzeri yanlış bilgi türlerine inançları anlamak için, insanların yaşadıkları bağlamı ve psikolojik ihtiyaçlarını çok iyi anlamak gerekmekte. Psikoloji literatürü çok net gösteriyor ki, her şeyden önce güven geliyor. Eğer bir kişiye, gruba veya kuruma güven zayıfsa ve yeterince ahlaklı davranmıyorlar gibi algılanıyorlarsa, onların üzerine atılan her çamur iz bırakıyor. Günümüz toplumunda devletin, kurumların ve şirketlerin bir numaralı önceliklerinden biri bu konudaki imajlarını etkili biçimde yönetmek ve kamuoyunu yanlış bilgi türlerine dair “aşılamak” olmalı.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.