Yapay zekâ araçlarını “demokratikleşme” ile açıklama alışkanlığı, derinlerde duran insan ve üretim ilişkilerinin değişiminin gözden kaçmasına neden oluyor.
İbrahim Yoğurtçu
Farklı olanın, değişik olanın, aurası içinde saklı olanın kenarda bekletildiği bu çağda meydan, anlamlandırılması kolay, belirlenen ölçülere uygun olarak hazırlanmış işlere kalıyor. Talep eden olmayınca, biraz eski usul üretilmiş ve burnunun doğrusuna giden çalışmalar, çoktan kategorize edilmiş olan alanların kendine düşen kısmına mahkûm ediliyor. Failin değil fiilin değerli olduğu dönemlerde mayalanmış orta yaş üstü zihinler “Ouroboros” misali kendi kendini yiyerek hayatta kalan yeni nesil üretim araçlarının akıntısına karşı durmakta zorlanıyor.
Yapay zekâ araçlarını “demokratikleşme” ile açıklama alışkanlığı, derinlerde duran insan ve üretim ilişkilerinin değişiminin gözden kaçmasına neden oluyor. Dıştan gelen darbelere karşı koruyucu bir kabuk işlevi gören bu kelime, sanat eserinin en kişisel tarafını, en öz halini, aurasını sıradanlaştırma aracına dönüşüyor.
Beğenilerin de standartlaştığı, değerli olanın nitelikte değil beğenme sayısına, paylaşım ve görüntülenme sayısına göre belirlendiği bu dönemde, eldeki yaşanmışlık ve bilgi tortularının yaratıcılık arenasında diğerlerinden ayrılmak, fark yaratmak konusunda oluşturduğu katma değer, bütün bunlara sahip olmayan ve üretim sürecini metal ceketli yapay zekâ üreticilerinin tercihlerine bırakanlara göre, konu bir de güzel sanatlar olunca belirgin bir fark sunamıyor. Minik metal robot ordusunun başvurduğu engin data seti fani ömrünün 52 senesini olmak ve öğrenmek için harcamış Ademoğlunun biriktirdiklerine çölde kum misali dikkate bile almayarak bildiğini okuyor.
Elde kalan ve seri üretime karşı el işinin önemini bir mücevher gibi değerli kılan ise; insan zihnindeki piksel üretimine yardım eden bilgisayar ekranına gömülmüş emre amade çelikten zırh giymiş robotların havuzunda birikmiş genel beğeni çıktısına göre hareket etse de bir kölenin efendisine biat etmesi gibi tam bağlılıkla sahibinin emirlerini yerine getirmesi, şimdilik çok şükür diyebileceğimiz ve genel bilgi birikiminin mesleki bilgi kadar olmasa da onu parlatan, değerli kılan, farklılaştıran bir yan payanda olarak değerinin hâlâ geçer akçe olması ve zihin okuyucularının buna tereddütsüz biat etmeleri gibi duruyor. Üstelik şimdiye kadar itaatlerini sorgulatmayan metal ceketli bu yapay zekâ araçlarının günü geldiğinde çalışma koşulları, maaş zamları ve sosyal güvenceler konusunda ellerini masaya vurup greve gitmeyecekleri, veya isyan yolunu seçip kendilerini var eden humaniteye karşı Frankenstein’e dönüşmeyecekleri belli değil iken.
Her yeni ürünün vaat ettiği gibi yapay zekâ araçlarının da fayda çıktısı heyecan dozunu arttırsa da kullanım kolaylığı ve yaygınlaşma hızı göz önüne alındığında yarattığı heyecanın fani olacağı, yerini birkaç doz arttırılmış yeni “yeni”lere bırakacağı tahmin edilebilir. Mesela “emotional” tarafı eksik bu yeni dostların görsel üreten kısımları, resim sanatından fotoğrafa veya fotoğraftan dijital fotoğrafa geçiş zamanlarını hatırlatıyor. Zamanında Walter Benjamin in “Tekniğin Olanakları ile Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” makalesinde bahsettiği mekanikleşme öngörüsü yerine oturuyor. Diğer sanat eserlerinin aksine sadece fotoğrafın çoğaltılmasının belirli bir değere sahip olduğunu söylüyordu Benjamin iyimser tarafı ile. Küreselleşme çağında içi boşalan demokratikleşme kavramı bu iyimser duyguyu tamamen çekip alıyor bizden. Fotoğraf makinası olmadan fotoğraf, film kamerası olmadan film “yapıldığı” bir dönemden bahsediyoruz. Bir fotoğrafı değerli yapan şeylerin başında gelen “an”; ipin bir çok ucunun bir araya geldiği veya getirildiği o büyülü zaman dilimi, kişisel ve mesleki var oluş için biriktirilmiş bagajdaki bilgilerin karenin içine aktığı ve o akışla farklılaşan karenin (an) yerini, mekanikleşmiş çağda seri üretim biçimlerine uyumlanmış ve kişisel değil, genel beğenilerin ortalamasına odaklanmış, duygudan ve empatiden yoksun metal ceketli zihin işçileri tarafından üretilmiş görsellere bırakıyor.
Güncel olanın getirdiği heyecan ile derdini anlatma veya bilinçli bir tercih olarak sanat eseri üretim aracına dönüştürülen yeni nesil görsel üretim araçlarının akıbetı bu baş döndürücü üretim çağında Richard Senneth’in Akışkan Hayat’ında dediği gibi kendi soylarından gelmekte olan daha yeni araçların ortaya çıkmasına bağlı. Değişim sürekli ve hızlı. Akıntı o kadar güçlü ki karşı koymaya çalışmak yel değirmenlerine kafa tutmak gibi… Bu sert dalgaya karşı çıkmanın getireceği mutsuzluk yerine, en azından farklı hissettiren ve geçici mutluluk sağlayan tarafları ile caka satmak eskinin beyaz dizileri gibi anlık mutluluk hapları işlevi görüyor. “Hey sen” klişesi çalışıyor ve bireye hitap ederek geneli hedeflemenin ne kadar işe yaradığı tamamı yapay zekâ ile oluşturulmuş bir filmin haber olabilmesinden anlaşılıyor. Yeni olan ona yeni payesi verilir verilmez eskidiği bu fasit daire içinde üretici kendine biçilen rol kadar var edebiliyor.
Farklı olanın, değişik olanın, aurası içinde saklı olanın kenarda bekletildiği bu çağda meydan, anlamlandırılması kolay, belirlenen ölçülere uygun olarak hazırlanmış işlere kalıyor. Talep eden olmayınca, biraz eski usul üretilmiş ve burnunun doğrusuna giden çalışmalar, çoktan kategorize edilmiş olan alanların kendine düşen kısmına mahkûm ediliyor. Failin değil fiilin değerli olduğu dönemlerde mayalanmış orta yaş üstü zihinler “Ouroboros” misali kendi kendini yiyerek hayatta kalan yeni nesil üretim araçlarının akıntısına karşı durmakta zorlanıyor.