Hiper-gerçekçi karakterler, sinematik anlatım, yapay zekâ destekli animasyonlar… Teknolojinin sinemaya sunduğu olanaklar her geçen gün artıyor. Ancak yönetmen Tolga Karaçelik’e göre özgünlük ve gerçeklik hâlâ insanın kişisel dokunuşlarında ve kusurlarında saklı.
Hiper gerçekçi karakterler, sinematik anlatım, AI destekli animasyonlar… Bugünkü teknolojinin sinema için getirdiği olanakları düşününce uzun bir zincir oluşuyor önümüzde. Sinema ve hikâye anlatısı başka noktalara evrilse de özgünlüğün ve gerçekliğin hâlâ insanın kişisel dokunuşlarında, kusurlarında olduğunu söylüyor Tolga Karaçelik. Ve ekliyor: “Yapay zekâdan hep özne olarak bahsediyoruz. Zekâ bir şey yapmıyor, yapay zekâyı kullanan biri, bir şey yapıyor. O birinin amacı sadece yapay zekâ ile üretmek olduğu zaman, ondan bir şey bekleyemeyiz. Ne yaratmak istiyoruz ve niye yaratmak istiyoruz, hikâyeyi niye anlatmak istiyoruz, asıl soru burada.”
Yapay zekâ bugünün hikâye anlatımını ve bir anlatı sanatı olarak sinemayı nasıl dönüştürüyor?
Bu konu oldukça tartışmalı. Özellikle hikâye anlatımı konusunda, yapay zekânın hâlâ geride olduğunu düşünüyorum. Belirli algoritmalar üzerinden, zaten var olan verileri kullanarak ürettiği için özellikle orijinallik açısından geride. Yine de zamanla bu alanda başka yerlere evrileceğini düşünüyorum yapay zekânın ve bu ihtimal açıkçası beni biraz ürkütüyor.
Özellikle görsel bir çıktı yaratma açısından reklam gibi hızlı sonuç alınması gereken alanlarda daha güvenli, daha ekonomik ve daha verimli çözümler sunduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde çok daha yaygın kullanılacağını düşünüyorum.
Karakterin iç dünyasına odaklı bir yönetmen olarak düşüncenizi merak ettiğim bir şey var. İnsan, çelişkileriyle, kırılma anlarıyla ve içsel çatışmalarıyla yoğrulan bir varlık. Kimi zaman yaratıcılığını da bu içsel karmaşadan alır bence ama yapay zekâda bu tür çatışmalar yok. Hal böyleyken, insanı insana sahici bir biçimde anlatabilir mi?
Yapay zekâdan hep özne olarak bahsediyoruz. Ben yapay zekâyı bir araç olarak görüyorum. Yapay zekâ bir şey yapmıyor, yapay zekâyı kullanan biri bir şey yapıyor. O birinin amacı sadece yapay zekâ ile üretmek olduğu zaman, ondan bir şey bekleyemeyiz. Ne yaratmak istiyoruz ve niye yaratmak istiyoruz, hikâyeyi niye anlatmak istiyoruz, asıl soru burada. Önemli olan hikâye, yapay zekâ değil. “Bunu yapay zekâ ile yaptık” demenin PR açısından bir çekiciliği var belki şimdilik ama ileride bu da kalmayacak.
Ben iki elime bir çorap takıp herhangi birini bu çorapların bir karakter olduğuna ikna edersem, kukla tiyatrosu gibi bir şey olur ve bir noktadan sonra siz o kuklalar aracılığıyla hissetmeye başlarsınız. Oraya doğru bile gittiğin zaman yapay zekânın çok anlamsız bir şey olduğunu anlıyorsun. Yapay zekâ bir özne değil, bir araç. Dolayısıyla kimin anlattığı ve ne anlattığı önemli.
Peki bu aracın bugün sağladığı imkânlar sizce bağımsız sinemayı özgürleştiren bir şey mi yoksa onu belli algoritmalara mı hapsediyor?
İlk dijital kameraya geçtiğimiz zaman sinema bitiyor mu, hikâye anlatıcılığı bitiyor mu tartışmaları yapıyorduk. Fotoğrafçılıkta filmden dijitale geçildiğinde de fotoğraf öldü diye tartışılıyordu.
İşin özünün, esasında her zaman bir his yaratmak, bir öykü yaratmak olduğuna inandığım için kurgunun analogla mı Final Cut’la mı yoksa Avid’le mi yapıldığı hiçbir anlam ifade etmiyorsa, dijitalde yapılması da benim için çok anlam ifade etmiyor. Şöyle bir farkı var tabii ki… Ben tavuk patlatan bir yönetmenim. Binlerce kelebek insanın kafasına düşüyor, insanların kafasından sarmaşıklar çıkıyor benim filmlerimde. Bu nedenle benim için kesinlikle çok daha özgürleştirici bir yanı var. Ne düşünüyorsam onu yapabiliyorum. Bunun ekonomik tarafını da düşünmek zorundayım. Ama bir yandan da üreticilerin, beraber ürettiğin insanların azalması; fikir ayrılıklarının, fikir çatışmalarının azalması bir sığlığa da getirebilir. Farklı departmanlardan işinde iyi olan insanların bilip, bir yönetmenin sahip olamayacağı bir sürü şey var veya bir oyuncunun bir role kattığı çok şey var. Bunların uzun vadede kaybolmayacağını düşünüyorum. Yapay zekânın, işbirliklerinin ve hibritin daha fazla olduğu bir yere evrilmesi gerektiğine inanıyorum. Bence oraya doğru evrilecektir de…
Digital Age Tech Summit sahnesindeki konuşmanızda “kusur” un önem kazanacağına inandığınızı söylediniz. Neden?
Bugün üretilen içeriklerin büyük çoğunluğunda, özellikle videolarda, belirli bir görüşe ya da estetik anlayışa yönelme eğilimi var. Belirli bir mükemmelliğe ulaşma, beğeni kazanma çabası insani olanın ortadan kalkmasına sebep oluyor. O yüzden yapay zekâ ile yapılan şeylerin çoğu birbirine benzemeye başlıyor bir noktadan sonra. Oysa insanın kendini gösterebilmesi biraz da kusurla mümkün oluyor. Bir şeyi ilginç kılan şey çıktılardır, çıkıntılardır. Aynı şey görsel dünyada da geçerlidir. Bir yere tam olarak oturmayan bir çıkıntının biraz daha düşünceye sevk ettiğini düşünüyorum. Bir şeyin sizin duyularınızı uyandırması lazım.
Ben yaptığım filmlerde, yazdığım diyaloglarda da bunu seviyorum. Benim karakterlerim tam ve güzel Türkçe konuşmaz mesela. Biraz kırık bir Türkçe konuşur. Onu yazmaya özen gösteririm. Sinecera olarak görsel dünyada da aynı şeyi yapmak istiyoruz biz. Bazen olmaması gereken yerlerde kameranın küçük bir sarsıntısı oluyor. Bence bunlar hikâyeyi daha gerçek kılıyor.
Sinecera’daki yolculuğunuz yapay zekâ ile ilgili. Oradaki deneyimleriniz nasıl?
Daha yeni kurulduk, ocak ayında. Kurulduğumuzdan beri kendi hikâyelerimizi anlatmaya odaklanıyoruz. Bunun yanında reklam filmleri çekiyoruz. Oyun ve animasyonlar yapıyoruz. Burada yapay zekâyı çok fazla kullanıyoruz. Yapay zekâ ile üretim yapıyoruz.
Sinecera çatısı altında bir araya gelen insanların hepsinin hikâye anlatıcısı olmasına özen gösteriyoruz. Yazarlar, yönetmenler, grafik sanatçılarının birleştiği bir yer esasında. İhtiyaçlarımıza göre çözüm ortaklarımız da çok fazla. Şu ana kadar ürettiklerimiz daha çok reklam ve animasyon üzerine oldu. Fakat ürettiğimiz bir oyunumuz da var. Dikey videoyu anlamaya çalışıyorum şu sıralar. Kafamızı daha farklı şekilde çalıştıracağımız bir ortam, heyecan verici bir yer benim için.
Yapay zekâ sürekli kendini geliştiren bir şey, her iki haftada bir yenilenen tool’lardan söz ediyoruz. Dolayısıyla kamerayla yapabileceğimiz her şeyi yakında yapay zekâ ile yapabileceğimiz bir noktaya gidiyoruz. Burada hâlâ kamera hareketlerimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Yüzde 100 kontrol olduğunu söyleyemeyeceğim ama bir reklam filminde yapabildiğim her şeyi yapabiliyorum şu anda. Reklam filmlerinde çok büyük kamera hareketleri kullanmıyoruz. Kullanabileceğimiz kamera hareketlerinin birçoğunu yapay zekâyla kullanabiliyoruz.
Gelecek günlerde nasıl projelerde göreceğiz sizi?
Bir dizi projem var, bir de sinema filmi. İkisi arasında gidip geliyorum. Bakalım hangisi olacak…