Kadınların özgürlüğü: Söylemden gerçeğe ne kadar yol var?

Kadınlar için özgürlük; hayatın tüm alanlarında kendilerini güvenli, eşit ve güçlü hissedebilmektir. Bunu destekleyen markalar gerçekten fark yaratabilir.

Mart ayı, yalnızca baharın habercisi değil, aynı zamanda biz kadınlar için mücadelemizi, taleplerimizi ve haklarımızı yeniden hatırlama ayı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yıllardır süregelen eşitsizliklere karşı sesimizi daha yüksek çıkardığımız, çalışma hayatında, evde, sokakta, karar alma mekanizmalarında var olma çabamızın altını çizdiğimiz bir gün. Ancak asıl soru şu: İçinde yaşadığımız toplumu, hele ki kadınları ne kadar tanıyoruz? Kadınların gerçek ihtiyaçlarını ve beklentilerini ne kadar anlıyor, ne kadar dikkate alıyoruz?

Verilerle şu hatırlatmayı yaparak başlayayım; 2023 yılında Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 35,8, erkeklerin ise yüzde 71,2 olarak gerçekleşmiş (TÜİK, 2023). Aynı dönemde, kadınların işgücüne katılım oranı OECD ülkelerinde ortalama yüzde 53, Avrupa Birliği ülkelerinde ise yüzde 52 seviyesinde. (Dünya Bankası, 2023). Veri Enstitüsü bulgularına göre ise 18 yaş üstü kadınların yüzde 31’i çalışıyor, yüzde 7’si öğrenci, yüzde 62’si ise çalışmıyor. Eğitim seviyesinde artışla beraber istihdama katılım artıyor, üniversite mezunu kadınların yüzde 62’si çalışıyor.

Markalar kadınların özgürlük talebini nasıl işliyor?

Kadınların eşitlik ve özgürlük arayışı, markalar için yalnızca bir iletişim mesajı olmamalı. Kadınların ekonomik bağımsızlık ve sosyal özgürlük talepleri, sadece reklamlarla değil, somut politikalarla desteklenmeli. Kadınlar için özgürlük; hayatın tüm alanlarında kendilerini güvenli, eşit ve güçlü hissedebilmektir. Bunu destekleyen markalar gerçekten fark yaratabilir.

Toplumun genelinde kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmasından korktuğunu belirtenlerin oranı yüzde 47 iken, üniversite ve üzeri eğitim seviyesine sahip kadınlarda bu oran yüzde 57’ye kadar çıkıyor. Kadınların eğitim seviyesi arttıkça, özgürlüklerini kaybetme endişeleri de yükseliyor. Bu, ekonomik bağımsızlığın tek başına yeterli olmadığını, toplumsal yapının kadınların yaşamlarına etkisini daha derinlemesine incelememiz gerektiğini gösteriyor.

Bu noktada kritik bir soruyla karşı karşıyayız: Markalar, topluma konuştuğu söylemi kendi çalışanlarına ne kadar uyguluyor? Kadın çalışanlarının iş güvencesi, ücret eşitliği ve yükselme fırsatları konusunda gerçekten adil mi? Kurum içinde kadınları desteklemeyen bir markanın, dış dünyaya verdiği mesajlar samimi olabilir mi? Başarılı örnekler, markaların yalnızca pazarlama stratejisi değil, kurumsal politikalar yoluyla da kadınları destekleyebileceğini gösteriyor.

Markanızın eşitlik söylemi ile insan kaynakları politikalarınız örtüşüyor mu? Eğer markanız 8 Mart’ta reklam filmi çekiyorsa, kadın çalışanlarınıza da aynı fırsatları sağladığınıza emin olun.

Eşitlik sadece pazarlama kampanyalarına konu olacak bir tema değil, iş dünyasının temel ilkelerinden biri olmalı. 8 Mart’ta güçlü kadın imajlarıyla kampanya yapan markalar, yılın geri kalanında kendi işyerlerinde kadın çalışanlarına hangi fırsatları sunduğunu da sorgulamalı. Eşit işe eşit ücret sağlıyorlar mı? Yönetici pozisyonlarında kadınlara yeterince yer veriyorlar mı? Söylemlerle eylemler arasındaki boşluk büyüdükçe, tüketiciler bu çelişkinin farkına varıyor ve markaların samimiyetini sorguluyor. Gerçek değişim, reklamlarda değil, işyerlerinde başlar.

‘Bu ülkede çocuk yetiştirilmez’ diyen kadınlar

Kadınlar için kariyer; ekonomik bağımsızlık, gelecek kaygıları ve çocuk sahibi olma kararlarını doğrudan etkiliyor. Artık çocuk sahibi olmak bir gelenek değil, bilinçli bir ekonomik karar. Türkiye’nin Değişen Yüzü Araştırması, toplumun yüzde 36’sının “Bu ülkede çocuk yetiştirilmez” görüşünü savunduğunu gösterirken, 30 yaş altı kadınlarda bu oran yüzde 45’e kadar çıkıyor. Kadınlar, ekonomik koşulların yanı sıra çalışma hayatındaki eşitsizlikler ve toplumsal baskılar nedeniyle bu kararı almakta daha temkinli davranıyor diyebiliriz. Ayrıca genç kuşak kadınlarda umutsuzluk daha da yoğun görünüyor.

Modern dünyada, özellikle çalışan kadınlar için çocuk sahibi olmak ve kariyer yapabilmek arasındaki dengeyi kurmak büyük bir mesele. Toplumda ebeveynlik sorumluluğu eşit paylaşılmadığında kadınlar daha büyük fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. Birçok şirket, esnek çalışma modelleri, kreş desteği ve doğum izni gibi uygulamalar geliştiriyor. Ancak bunların kapsamı ve kapasitesi yeterli mi? Kaç şirket gerçekten tüm çalışanlarına bu fırsatları sunuyor ve bu destekler ne kadar erişilebilir?

Bazı şirketler, çalışan anneleri destekleyen somut politikalar geliştirdi ve bunu şirket kültürüne entegre etti. Ancak sadece reklam kampanyalarıyla bu desteği sunduğunu iddia eden markalar, kadınların güvenini kazanmakta zorlanıyor. Biz kadınlar, gerçek destek ve sözde destek arasındaki farkı çok net görebiliyoruz.

Bir de kadının görünmeyen emeği var

Kadınların işgücüne katılımı tartışılırken, bir başka kritik mesele çoğu zaman göz ardı ediliyor: Görünmeyen emek.

Ücretlendirilmemiş ev içi işler, bakım emeği, duygusal emek ve toplumsal dayanışma yükü kadınların omuzlarında. Tam zamanlı bir işte çalışan kadınların bile ev içi işlere harcadıkları süre, erkeklerden çok daha fazla. Hane içi emeğin hakkını teslim etmeden kadınların ekonomik özgürlüğünü konuşmak yeterli mi? Bu konu, tek başına başka bir yazının meselesi olabilir ama gerçek şu ki, toplumsal cinsiyet eşitliği sadece iş gücüne katılım ile değil, görünmeyen emeğin de karşılık bulmasıyla mümkün olabilir.

Maddi kaygılar kadınların hayatını nasıl şekillendiriyor?

Kadınlar, ekonomik belirsizliklerden en çok etkilenen gruplardan biri. Yine araştırmamıza göre, kadınların yüzde 50’den fazlası “Parasız kalıp muhtaç olmaktan korkuyorum” ifadesine katılıyor. Kadınların ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesi için sadece gelir elde etmeleri değil, bu geliri sürdürülebilir şekilde yönetebilmeleri de kritik.
Üniversite ve üzeri eğitimli kadınların sadece yüzde 14’ü “Kariyerimde ilerlemek için fedakârlık yapmaktan çekinmem” yargısına katılmıyor. Benim cevap veremediğim şu soruyu sizlere de sormak isterim: Bu gerçekten bir tercih mi, yoksa kadınların sisteme ayak uydurmak zorunda bırakıldığı bir gerçeklik mi?

Kadınların özgürlük, ekonomi ve kariyer beklentileri, sadece bireysel tercihleriyle değil, sistemsel değişkenlerle de şekilleniyor. Markalar ve kurumlar, verdikleri mesajların arkasında ne kadar duruyor? Kadın çalışanlarına ve müşterilerine sundukları destek ile reklam kampanyalarının örtüştüğünü kanıtlayan markalar güven kazanırken, sözde destek sunanlar inandırıcılıklarını yitiriyor.

Gerçek değişim, sadece bir günlüğüne güçlü kadın imajı çizen reklamlardan değil, işyerlerinde, ücret politikalarında, kariyer fırsatlarında yaratılan farktan geçiyor. Markalar, söylemlerini gerçeğe dönüştürdükçe güven kazanacak. 8 Mart bir kutlama değil, bir hatırlatma: Eşitlik sadece bir gün konuşulacak bir mesele değil, iş yapış biçimimizin temel taşı olmalı.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.