Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim

Bu yeni çağda başarının formülü teknolojiyi delege etmek değil, bizzat kendimiz için “yapay zekâ kafasını / zihniyetini” inşa etmekten geçiyor. Mevlana’nın dediği gibi: “Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.”

Son yazımda, yapay zekânın iş dünyasının fiziğini nasıl değiştirdiğini, bir anlamda yerçekimini nasıl azalttığını ve bu yeni, düşük yerçekimli ortamda eski kas hafızamızın artık eskisi kadar güvenilir olmadığını ve pek çok şirketin bir “uygulama duvarına” çarptığını aktarmıştım.

Yapay zekâ devriminin önündeki en büyük duvar, sanılanın aksine dışarıda değil, içeride. Tuğlaları teknolojiyle değil, zihniyetle örülü. Çünkü organizasyonel değişim, bireylerin değişimiyle başlıyor. Şirketler değişmiyor; önce içindeki liderler, sonra ekipler değişiyor. Bu yüzden, organizasyonun röntgenini çekmeden önce gelin, aynayı kendimize çevirelim.

Sabit kafa vs gelişim kafası

Yapay zekâ, bir teknoloji trendinden öte, büyük bir paradigma değişimi. McKinsey’in “The State of AI” raporuna göre, üretken yapay zekânın kurumsal adaptasyonu sadece bir yılda ikiye katlanarak yüzde 65’i aştı. Bu, gelecekte olacak bir devrim değil, şu anda içinde yaşadığımız bir gerçeklik. Ve bu gerçeklik, hepimize temel bir soru soruyor: Yeteneklerimiz ve zekâmızın sabit olduğuna mı inanıyoruz, yoksa çabayla geliştirilebileceğine mi? Bu, psikolog Carol Dweck’in meşhur “sabit kafa” (fixed mindset) ve “gelişim kafası” (growth mindset) olarak tanımladığı o meşhur ayrım. Sabit kafa yapay zekâyı havalı bir trend ya da mevcut durumu tehdit eden bir tehlike olarak görürken, gelişim kafası büyük dönüşümleri kendisinin daha iyi versiyonlarını yaratabileceği fırsatlar olarak görür. Burada doğru kafayı yani zihniyetimizi seçmek artık bir zorunluluk çünkü OECD’nin raporuna göre bugünkü işlerin yüzde 28’inin otomasyona uğraması beklenirken, Dünya Ekonomik Forumu önümüzdeki beş yıl içinde bugün kullandığımız yeteneklerin yüzde 40’ının güncelliğini yitireceğini öngörüyor. Özetle, bu ortamda sabit kalmak, geriye gitmek oluyor.

Paradigma değişimi nereye doğru?

Peki, bu yeni dünyada biz nerede duruyoruz? Yapay zekâ, tribünden izlediğimiz bir maç mı, yoksa aktif olarak içinde olduğumuz bir oyun mu? Onu, işimizin bir parçası olmayan ilginç bir yenilik olarak mı görüyoruz, yoksa düşünce şeklimizi temelden değiştiren bir ortak olarak mı? “Gelişim kafası” adaptasyon zekâmızı güçlendiren değerli bir başlangıç ama tek başına yeterli değil, çünkü bu zihin yapısının üzerine, beş temel paradigma değişiminin de farkına varmamız ve üzerine ciddi ciddi düşünüp içselleştirmemiz gerekiyor:

■ Araç’tan yepyeni işletim sistemine (OS)

Yapay zekâyı sadece verimlilik sağlayan bir araç olarak görmek, interneti sadece daha hızlı bir faks makinesi sanmaya benzer. Yapay zekâ, kuralların yeniden yazıldığı yepyeni bir işletim sistemi. Kazananlar, stratejilerine “yapay zekâ ekleyenler” değil, oyun planlarını bu yeni sisteme göre yeniden tasarlayanlar olacak. Bu işletim sistemi değişimi herkesi kritik bir karar anına getiriyor. Oyun planımızı mevcut başarımızı ve statükoyu korumaya mı harcayacağız, yoksa büyük dönüşüme ayak uydurmak için riskli ve hızlı adımlar mı atacağız?

■ Delegasyondan kişisel deneyime

Bu konuyu IT departmanınıza ya da ekibinize havale edemezsiniz. Eğer bir lider olarak her gün yapay zekâyı kişisel olarak deneyimlemiyorsanız, takımınızı karanlıkta yönetiyorsunuz demektir. Dijital çağın başındaki CEO’ların interneti birinci elden öğrenmek zorunda kalması gibi, yapay zekâ liderleri de onun potansiyelini her gün kendi deneyimlemeli ve bunu sürekli bir deneyimleme ve öğrenme pratiğine dönüştürmeliler.

■ Maliyet düşürmeden yeni fırsatlara

Genel kanıların ötesinde, “Yapay zekâ maliyetlerimi nasıl düşürür?” sorusu yerine, “Yapay zekâ ile daha önce hangi imkânsız ürünleri, pazarları veya müşteri deneyimlerini yaratabiliriz?” diye sormalıyız. Bu bakış açısı, basit otomasyonun ötesine geçerek, hayal bile edemediğimiz iş yapış şekillerinin ve fırsatların kapısını aralayabilir.

■ Kaygıdan cesaretlendirmeye

Yapay zekâ, insanın yaratıcılığının yerini almaz; onu güçlendirir ve ölçeklendirir. En etkili sonuçlar, insan muhakemesinin, yapay zekânın işlem gücüyle birleştiği karma modellerden doğuyor. Liderlerin görevi, ekiplerine hata yapma lüksü tanıyan, psikolojik güvenliğe dayalı bir “akıllı deney kültürü” yaratmaktan geçiyor.

■ Riskten kaçınmaktan akıllı deneylere

Bu yeni dünyada netliği beklemek, alınabilecek en büyük risk. İdeal sistemler ve “mükemmel kullanım senaryoları” daima ve doğal olarak teknolojinin gerisinden gelecektir. Tek güvenli strateji, hızlı ve akıllı deneyler yapmak: Küçük pilot projeler yürütmek, hızla öğrenmek ve işe yarayanı çevik bir şekilde ölçeklendirmek.

Karşımızdaki bir tehdit değil. Önümüzde insan zekâsını makine zekâsıyla birleştirerek geleceği yeniden yazmak için tarihi bir fırsat duruyor ve bu yeni çağda başarının formülü teknolojiyi delege etmek değil, bizzat kendimiz için “yapay zekâ kafasını/zihniyetini” inşa etmekten geçiyor. Mevlana’nın dediği gibi: “Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.”

İlgili İçerikler

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.