Cinsiyetçi dil de neyin nesi demeyin!

Cinsiyetçi dil sadece dilin yapısal bir özelliği değil, toplumsal eşitsizliklerin de bir yansıması. Bu nedenle dilin daha kapsayıcı hale getirilmesi için çok yönlü, bilinçli ve sürdürülebilir bir dönüşüm politikası sürecini hayata geçirmek gerekiyor.

Bilindiği gibi dil yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal normları, değerleri ve algıları oluşturan kültürel bir sistem. Kullandığımız dil, iletişimde kendimizi nasıl ifade ettiğimiz kadar, diğerini nasıl gördüğümüzü, nasıl algıladığımızı, onun bizden farkını, bize göre önemini, bize bağımlı ya da bizimle eşit olup olmadığını da açığa çıkarır. Kısaca dil dünya görüşümüzü, ahlaki yargılarımızı, değerlerimizi şekillendirir, pekiştirir ve yansıtır. Toplumsal cinsiyet rolleri dil aracılığıyla yeniden üretilir ve toplumun kolektif hafızasında yer tutar.

Konuya cinsiyetçi dil açısından baktığımızda bu dilin toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirdiğini, kadınları ve diğer cinsiyet kimliklerini görünmez kıldığını veya ikincil konuma ittiğini görüyoruz. Cinsiyetçi dil terimi ise bir cinsiyeti diğerine göre üstün gören, belirli bir cinsiyeti dışlayan söz ve kelime seçimlerini ifade eder. Cinsiyetçi dil kullanımı toplumsal eşitliği zedelediği, hatta ortadan kalkmasına yol açtığı için toplumsal bir sorun olarak ele alınarak mücadele edilmesi gereken bir konu olarak kabul edilir.

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de dilin eril normlar üzerine inşa edildiğini hem gündelik dilde hem de resmi söylemde örneğin “insanoğlu”, “bilim adamı”, “adam gibi adam “, “erkek sözü” ya da “kadın gibi kırıtma”, “kadın gibi ağlama” gibi cinsiyetçi terimlerle ya da “kadının arkasından sopayı, karnından sıpayı eksik etme” gibi deyim ve söylemlerle çok sık görüyoruz. Bu ve benzeri ifadeler günlük konuşmalarımızda çoğu kez ve bazen de farkında olmadan ne yazık ki çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Oysa erkeği güçlü, erk sahibi, erdemli, kadını ise güvenilmez, kırılgan ve zayıf çağrışımlarla tanımlayan bu cinsiyetçi dil açıkça sakat, sorunlu bir toplumsal gerçeklik yanılsaması yaratıyor. Erkeğin ataerkil kültürden beslenen hegemonik üstünlüğünü pekiştirmesine yol açıyor. Kadının kendi kararlarını özgürce alan, kendinden ve yaptıklarından sorumlu bir insan olarak varlığını tehdit ediyor. Cinsiyetler arası ayrımcılığı körüklemeye ve toplumsal eşitsizliğin de derinleşmesine hizmet ediyor.

Kalıp rollerin ötesi

Medya ve reklam içerikleri de cinsiyetçi dilin yeniden üretilmesinde, yaygınlaşmasında ve normalleştirilmesinde çok olumsuz bir etkiye sahip. Reklamlarda kadınların genellikle temizlik, yemek yapma, anne, güzel, çekici ve seksi bir nesne olarak temsil edildiklerini; erkeklerin ise liderlik, teknik beceri ve güç ve karizma gibi özellikler gerektiren işlerle karşımıza çıktıklarını görüyoruz.

Bu konuda Reklamverenler Derneği, “reklamları kalıp yargılardan arındırma” projesi kapsamında geçtiğimiz yıllarda bir araştırma yaptırdı. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Gül Şener ve Doç. Dr. Eda Öztürk tarafından gerçekleştirilen bu araştırma reklamlarda toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve cinsiyetçi dil kullanımında daha epeyce yol almamız gerektiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Son derece önemli bir sorunu ticari iletişim dünyasının gündemine taşıyan ve Reklamcılar Derneği’ni de yanına alarak uygulanabilir çözümleri hayata geçirmeye çalışan Reklamverenler Derneği’nin bu çalışmasının medya kuruluşlarına da örnek oluşturmasını dilemek ve ısrarla beklemek gerekir.

Farkındalığı artırmak

Türkiye’de iletişimin cinsiyeti üzerine yapılan çalışmalar, dilin toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretme gücünü açıkça ortaya koyuyor. Dolayısıyla cinsiyetçi dil sadece dilin yapısal bir özelliği değil, toplumsal eşitsizliklerin de bir yansıması. Bu nedenle dilin daha kapsayıcı hale getirilmesi için çok yönlü, bilinçli ve sürdürülebilir bir dönüşüm politikası sürecini hayata geçirmek gerekiyor. Eğitim, medya ve hukuk metinlerde bu değişimin teşvik edilmesi çok önemli. Bu dönüşümü kısa sürede gerçekleştirmek doğal olarak kolay değil. Fakat cinsiyetçi dille mücadeleye öncelikle günlük sohbetlerimizde, evde, işte, sokakta bu dili fark edecek bir duyarlılık ve bilinç edinerek başlayabiliriz. Bu konuda farkındalık yaratmak dilimizi bu sözcüklerden temizlemede önemli bir adım olacaktır. Böylece, örneğin “bilim adamı” yerine “bilim insanı” “insanoğlu” yerine “insan”, “adam gibi adam” yerine sadece “iyi, dürüst, başarılı insan” gibi cinsiyet vurgusu içermeyen terimleri kullanma alışkanlığı kazanmaya çalışmak çok değerli.

Dil farkındalığımızı artırmak ve günlük hayatta cinsiyetçi ifadelerden kaçınmak, daha güzel bir dünya ve daha eşitlikçi bir iletişim inşası için düşündüğümüzden de çok önemli bir adım olacaktır.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.