Brand Week Istanbul’da ilk gün sona erdi

Yılın en ilham verici haftası Brand Week Istanbul’un ilk günü sona erdi.

Brand Week Istanbul’da ilk gün geride kaldı. Etkinlikte, “Brand New World” teması altında teknoloji, kültür, sağlık, ekonomi ve iş yapış modelleri yepyeni bir anlam haritası üzerinde, baştan tanımlanıyor.

Bu yıl 13’üncüsü düzenlenen yılın en ilham verici haftası Brand Week Istanbul, Master of Ceremony Yekta Kopan’ın açılış konuşmasıyla başladı.

Güzelliği aramak, yaşamı anlamak

Brand Week Istanbul’un ilk oturumunda Filozof Wilhelm Schmid, söze kendi hikâyesi ile başladı.

Bavyera’nın küçük bir köyünde büyüdüğünü, yetiştiği köyde hayatın alışkanlıklar, gelenekler ve din tarafından şekillendiğini aktaran Schmid; her şeyin belli olduğu bu düzenden kopmak istediğini, bu sebeple de büyük bir şehre taşındığını aktardı. Fakat bu taşınmanın sorununu çözüm olmadığını, içinde bir boşluk yarattığını, pek çok insanın ortak duygusu olan bu boşluğu nasıl aşabileceği sorgulamalarının yaşam sanatının yedi maddesine temel olduğunu aktardı.

“Biz özgürlüğün çocuklarıyız” diyen Schmid, benzer bir boşluğun, çıktığı dünya turunda dünyanın dört bir yanındaki insanlar tarafından da hissedildiğini söyledi ve ekledi: “Bu özgürlükle yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Yaşam sanatı buradan başlıyor. Boşluğu doldurmak gerekiyor.”

Schmid, yaşam sanatının ana başlıklarını aktarmaya insanın hayatını kurmaya önce kendisinden başlaması gerektiğini belirterek başladı. Ardından kişinin aile üyeleri, arkadaşları gibi çevresinde olan, sevdiği kişileri kendisinin parçası olarak görmesi gerektiğini aktardı. Schmid’e göre, bir diğer önemli adım, kişinin iyi ve kötü deneyimlerini kabullenmesi; zira bu deneyimler kişinin kimliğini oluşturan önemli etmenler. Üçüncü olarak kişinin hayallerini, hedeflerini belirlemesi gerektiğini aktardı Schmid. Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra insanın hedeflere ihtiyacının olduğunu, bu hedeflerin hayata anlam katacağını belirtti. Kişinin hangi değerleri koruyup hangi değerleri yeniden değerlendireceği ise bir diğer konuydu. Hayatın negatif tarafı olarak travmalara, yaralara, korkulara işaret eden yazar, bunlardan kurtulmanın mümkün olmadığını, yapılabilecek tek şeyin hayata entegrasyonları olduğunun altını çizdi. Schmid’in son maddesi ise, hayatın güzel tarafı olarak tanımladığı, kişinin güzelliği tanımlaması ve araması oldu. Kişinin mutluluğun peşine koşmak yerine, güzeli aramasının daha iyi olacağını söyleyerek sözlerine son verdi.

“Vicdan mı cüzdan mı?” tartışması Brand Week’te noktalandı

Brand Week Istanbul’un ilk gününde, Brands & Trends sahnesinin ilk oturumunda dinleyicilerle buluşan Oxford Üniversitesi ve Saïd Business School’dan Pazarlama Profesörü Andrew Stephen, “Vicdan mı Cüzdan mı? Kapsayıcı Pazarlamanın Finansal Etkisi Kanıtlandı!” başlıklı sunumunda, pazarlama dünyasının en büyük korkularından birine, yani “woke (duyarlı) olmanın iflasa sürükleyeceği” mitini mercek altına aldı.

Geçmişte benzer pazarlama pratiklerinin kriz yarattığı marka örnekleriyle konuşmasına başlayan Stephen, bu krizlerin yarattığı korku ikliminin, CEO’ları, CFO’ları ve yatırımcıları toplumsal fayda sağlamaktan alıkoyduğunu belirterek, bu “görüşlere” ve “ideolojik” tartışmalara karşı “gerçek veriyi” koymak için yola çıktıklarını belirtti. Bu amaçla, BM Kadın Birimi UN Women, Unstereotype Alliance, Kantar ve aralarında Unilever, Diageo, Mars gibi devlerin bulunduğu bir konsorsiyumla, bugüne kadarki en kapsamlı araştırmayı yürüttüklerini açıkladı. 58 ülkede, 392 marka ve 7.500 reklam kampanyasını dört yıl (2020-2023) boyunca inceleyen ve Stephen’ın “bir rüyaydı” dediği “The Business Case for Inclusive Advertising” araştırması, kapsayıcılığın bir risk kalemi olmadığını, aksine finansal bir büyüme kaldıracı olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.

Araştırmanın sonuçları, “cüzdanı” ikna edecek kadar netti: Stereotiplerden arındırılmış, otantik ve olumlu temsiliyete sahip (kapsayıcı) reklamcılıkta en iyi performansı gösteren markalar, geri kalanlara kıyasla yüzde 16.26’dan fazla uzun vadeli bileşik satış artışı, yüzde 54’ten fazla fiyatlandırma gücü (premium ödeme isteği), yüzde 62’den fazla “ilk tercih” olma oranı ve yüzde 15’ten fazla müşteri sadakati gibi ezber bozan kazanımlar elde ediyor. Stephen’ın altını çizdiği en önemli noktalardan biri, kapsayıcı bir reklam filmi çekmenin, kapsayıcı olmayan bir filmden daha pahalı olmadığıydı; meselenin bütçede değil, ajansa verilen brief’teki “fikirlerde” ve “bakış açısında” yatıyor. Bu, kapsayıcılığın ek bir maliyet kalemi değil, stratejik bir tercih olduğunu gösteriyordu.

“Kapsayıcılık = Gelir” denklemini bilimsel olarak kanıtlayan “The Business Case for Inclusive Advertising” araştırması, markaların artık tüketicilerin yaşadığı dünyayı yansıtarak toplumsal “alaka düzeylerini” artırdığını ve bunun da doğrudan kârlılıklarını etkilediğini ortaya koyuyor.

“Vicdan” ve “cüzdan” arasındaki sahte ikilemi verilerle yıkarak, kapsayıcılığın modern marka stratejisinin ve finansal başarının ayrılmaz bir parçası olduğuna dikkat çeken Profesör Stephen’ın verilerine dayanan en net öngörü ise şu: Gelecekte CFO’lar kapsayıcılığı bir “risk” olarak değil bir “ROI kalemi” olarak sorgulamaya başlayacak ve markalar arası rekabet, kimin daha kapsayıcı olduğundan çok, kimin bu kapsayıcılığı daha “otantik” ve “samimi” yansıttığına kayacak.

İlham verici cümlesi: “Pazarınızdaki çeşitliliği keşfedin ve bunu reklam olarak geri sunun.”

Asif Kapadia’dan empati ve hikâye anlatıcılığı dersi

Oscar Ödüllü ünlü yönetmen Asif Kapadia, Brand Week Istanbul sahnesinde yaratıcı süreci, hikâye anlatıcılığı ve “gerçeklik” kavramı üzerine, moderatör Zeynep Atakan ile derinlemesine bir sohbet gerçekleştirdi. Atakan’ın, “Amy” ve “Diego” gibi filmlerinde şöhret, medya makinesi ve kurumsal sponsorlar gibi “marka” unsurlarını “antagonist” olarak konumlandırıp konumlandırmadığı sorusuyla başlayan oturum, Kapadia’nın felsefesinin temellerini ortaya koyması açısından büyük önem taşıyordu. Kapadia, bu sistemlerin arkasındaki “insanlara” odaklandığına, bu “mükemmel olmayan” insanların hikâyelerini keşfederken en çok ihtiyaç duyulan şeyin “empati” olduğuna dikkat çekti.

Kapadia’nın bu karmaşık hayatları anlatma yöntemi, “gerçek kurgu” (true fiction) olarak adlandırdığı yenilikçi bir yaklaşıma dayanıyor. Kendi geçmişinin drama ve senaryo yazarlığına uzandığını, bu yüzden belgeselleri kurgularken tür kavramını bir araç olarak kullandığını açıklayor.

Eskiden kurgu filmlerde “mükemmelliğe takıntılı” olduğunu itiraf eden Kapadia, artık “en önemli şeyin duygu” olduğuna inanıyor. Bir karakteri anlatan tek bir görüntü sadece eski bir VHS kasette bile olsa, “teknik mükemmellik, o anın duygusal önemi kadar mühim değildir” deiyen Kapadia, genç film yapımcılarına ve yaratıcılara güçlü tavsiyelerde de bulundu. “Sadece yapmalısınız. Film yapmalısınız” diyerek eyleme geçmenin önemini vurguladı. “En önemli şey, onu bitirmek zorunda olmanızdır” diyerek projeleri tamamlamanın kritik olduğunu belirtti. Ardından, filmi mutlaka “bir izleyiciye göstermek” gerektiğini, çünkü kendisinin de filmlerini ancak o zaman tam olarak anladığını söyledi. Pasif tüketimi eleştirerek, “Bütün gün evde oturup başkalarının yaptıklarını izlemeyin. Kendi işinizi yapın” dedi ve şu öğütle sözlerini tamamladı: “Ve kitap okuyun. Daha çok kitap, daha az TV”.

Olimpiyat ruhu yaklaşıyor

Brand Week Istanbul’un Inspiration sahnesinde Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Ahmet Gülüm, Olimpiyat madalyalı jimnastikçi Ferhat Arıcan ve milli boksör Buse Naz Çakıroğlu sporu sadece bir müsabaka alanı olarak değil, aynı zamanda toplumsal değişimi tetikleyen dev bir ekosistem olarak ele aldı.

Ahmet Gülüm, sporun tekstil ekonomisinin yüzde 35’ini etkileyen ve global reklam pastasında yüzde 31’lik bir paya sahip olduğunu vurgularken, Türkiye’de bu oranın henüz yüzde 5-6 seviyelerinde olduğunu belirtti. Paris 2024 sonrası ülkeye yapılan yatırımlarda yüzde 37’lik bir artış yaşandığını söyleyen Gülüm, 2027 Avrupa Oyunları’nın İstanbul’da yapılacak olmasının Türkiye için bir ilk olduğunu ve 2036 Olimpiyat adaylığı sürecine büyük ivme kazandıracağını ifade etti.

“Yaşayan Türkiye”yi yapay zekâ ile modellemek

Brands & Trends sahnesinde yer alan “AI Agent Teknolojisiyle, Yaşayan Türkiye’yi Modellemek” başlıklı oturumda Deeper Kurucu Ortakları İhsan Özçıtak ve Viktor Kuzu, yapay zekâ destekli davranış modelleme çalışmalarını anlattı.

İhsan Özçıtak, insan davranışlarının ağ bilimi ve veri bilimi ışığında kuş sürülerinin hareketleri gibi modellenebileceğini vurgularken; bireylerin sosyal ağlar üzerindeki etkilenme biçimlerinin (influence), benzerlik kümelenmelerinin (homophily) ve farklı bağlamlarda değişen kimliklerinin analiz edilmesinin önemine dikkat çekti.

Viktor Kuzu ise 2017’den bu yana 130 binden fazla kişiyle yürüttükleri davranışsal segmentasyon çalışmasını anlatarak, OCEAN kişilik modeli ve ilgi alanı verileri üzerinden Türkiye’de 160 farklı davranışsal segment tanımladıklarını paylaştı. Bu segmentlerin dijital ayak izlerinin, ilgi alanlarının ve motivasyonel eğilimlerinin düzenli olarak izlendiğini belirten Kuzu, bu verilerin markalara stratejik içgörüler sunduğunu söyledi.

Sunumun sonunda Özçıtak ve Kuzu, yapay zekâ ile geliştirilen Deeper Alive platformunun, bu segmentleri yaşayan “persona”lara dönüştürerek Türkiye’nin sosyal ve duygusal dinamiklerini gerçek zamanlı olarak modellediğini tanıttı.

Yaratıcılığın “kırık” tarafı

Brand Week İstanbul sahnesinde konuşan Le Pub Chief Invention Officer ve Global CEO Andrey Tyukavkin, “Yaratıcılığın Gizli Kaynağı: Beynimizdeki ‘Kırılmalar’ Nasıl Harikalar Yaratır?” başlıklı sunumunda, yaratıcılığın kusursuzluktan değil, zihinsel ve duygusal “bozukluklardan” doğduğunu anlattı.

Van Gogh’un girdaplı yıldızlarından Einstein’ın uzay-zamanı büken deneylerine uzanan örneklerle Tyukavkin, “hasta fikir” ile “harika fikir” arasındaki ironik bağa dikkat çekti. Beynin kusurlarına odaklanan nörobilim örnekleriyle, algı bozukluklarının ve duygusal yoğunlukların aslında yaratıcı düşüncenin katalizörleri olabileceğini vurguladı.

“Belki de yaratıcılık, beynin mükemmel çalıştığı anlarda değil; kırıldığı, sapma gösterdiği anlarda ortaya çıkar,” diyen Tyukavkin, yaratıcılığı bir “bozukluk” değil, insan zihninin en özgün biçimi olarak tanımladı.

“Yapay zekâda kazananları belirleyen şey ‘insan odaklı büyüme olacak’”

Brands & Trends sahnesinin konuşmacıları arasında yer alan Institute for Growth İçerik Direktörü Mariana Peneva, yapay zekânın pazarlama dünyasındaki rolüne dair çarpıcı analizler paylaştı. Peneva, CMO’larla yapılan son ankete göre liderlerin yüzde 95’inin yapay zekâyı artık bir risk değil, iş için kritik bir fırsat ve araç olarak gördüğünü belirtti. Ancak Peneva, günümüzdeki “hiper-kişiselleştirme” ve verimlilik odaklı uygulamaların ötesine geçerek, kazanan organizasyonları diğerlerinden ayıracak asıl faktörün “insan odaklı büyüme” (humanized growth) zihniyeti olduğunu vurguladı.

Peneva, bu yaklaşımı “sadece müşteriler için değil, dört paydaş grubunun tamamı (müşteriler, meslektaşlar, topluluklar ve sermaye piyasaları) için uzun vadeli sürdürülebilir değer yaratmak” olarak tanımladı.

Araştırmalarına göre, yüksek ve düşük performanslı şirketler arasındaki en büyük farkın, yapay zekâyı “meslektaşlar” (çalışanlar) için değer yaratma zihniyetinde ortaya çıktığını belirtti. Bu farkın 25 puandan fazla olduğunu söyleyen Peneva, bir gıda zincirinin yapay zekâ kullanarak çalışanların istedikleri vardiyalarla işletme ihtiyaçlarını yüzde 95 oranında eşleştirmesini örnek verdi. Peneva’ya göre bu, “insanlara daha fazla ödeme yapmakla değil, onlara daha iyi bir iş-yaşam dengesi sağlayarak değer yaratmakla” ilgili.

Gerçeğin bozulduğu çağda lider nasıl onarır?

Brand Week İstanbul sahnesinde bu yıl INSEAD Business School Lider Koçu ve Yönetim Kurulunda Kadın Derneği Başkanı Hande Yaşargil, dijital platformların şekillendirdiği, gerçeğin parçalandığı bir dünyada liderliğin yeni sorumluluğunu tartıştı.

“Bilgi bozulduğunda, bilinçaltı önyargılar devreye girer; lider önce kendini onarmalı” diyen Yaşargil, çağın hızına karşı “yavaşlamayı, sınır koymayı, ritmi yeniden bulmayı” birer direnç biçimi olarak tanımladı. Onarıcı liderliğin; sakinliği, dili, empatiyi ve umut etmeyi korumakla mümkün olduğunu vurgulayan Yaşargil, “Dünyayı tutabilmek için önce iç dengemizi tutmalıyız” mesajını verdi.

Belirsizlikte gizlenen rota

Lale Saral Develioğlu moderatörlüğünde gerçekleşen Türkiye’de marka liderliği: Rota Belirsizlikte Gizlidir başlıklı panelde, Uludağ İçecek CEO’su Levent Kömür, Reckitt Türkiye Genel Müdürü Tarık Bayar ve Pegasus CEO’su Güliz Öztürk, belirsizlik dönemlerinde liderliğin yeni tanımlarını tartıştı. Levent Kömür, belirsizlikle mücadelenin sırrının uyum sağlama becerisinde yattığını belirterek, “Eskiden tüketici davranışlarını tahmin etmek zordu, şimdi ise devletlerin nasıl davranacağını öngörmek güçleşti” dedi. Kömür, Türkiye’nin ticaret kültürünün yöneticilere çeviklik kazandırdığını, ancak bu çevikliğin kısa vadeli düşünme eğilimini de beraberinde getirdiğini vurguladı.

Yelkeni rüzgâra göre ayarlamak

Tarık Bayar ise krizleri yönetebilmek için “rüzgâra göre yelken kurmak” gerektiğini hatırlatarak, iş dünyasında gerçekçiliğin önemine dikkat çekti. Kadın istihdamının artırılması ve cinsel sağlığın konuşulabilir hale gelmesinin toplumsal gelişim için ön koşul olduğunu söyledi. Pegasus CEO’su Güliz Öztürk ise “Belirsizliği yönetmek önemli ama geleceğin planını da konuşturarak” diyerek kriz yönetiminde stratejik dayanıklılığın altını çizdi. Üç liderin ortak görüşü, belirsizlik çağında markaların en büyük gücünün kültür, cesaret ve uyum kapasitesi olduğu yönündeydi.

Pazarlamanın ikilemi: Platformların kaosu mu, istikrarın gücü mü?

Pazarlama dünyası kendini bir yol ayrımında buldu: Bir yanda başarısı kanıtlanmış “istikrar”, diğer yanda ise dijital platformların dayattığı “kaos”. WARC İçerik Direktörü (Chief Content Officer) ve Lions Intelligence Kıdemli Başkan Yardımcısı (SVP Content) David Tiltman, Inspiration sahnesinde bu ikilemi merkeze aldı.
Tiltman’a göre, TikTok ve Meta gibi platformların bitmek bilmeyen “yenilik” ve “tazelik” talebi, markaları adeta bir “asset” (içerik materyali) patlamasına sürükledi. 2017’de 300 olan yıllık içerik üretiminin 2023’te 3.500’e fırladığını belirten Tiltman, Üretken Yapay Zeka ve ‘creator’ (influencer) ekonomisinin de bu kaosu daha da körüklediğini söyledi.

Peki, bu kaosun ortasında gerçek başarı nerede? Tiltman, cevabın hâlâ “istikrar”da yattığını savundu. Dove’un ‘Gerçek Güzellik’ kampanyası ya da Apple’ın 10 yıllık ‘Shot on iPhone’ fikri gibi, zamanın testinden geçen yaklaşımların en yüksek “yatırım getirisi” ve “fiyatlandırma gücü” yarattığını vurguladı. Tiltman, “İyi reklamlar eskimiyor, zamanla daha da işliyor,” diyerek, çözümün “tek seferlik kampanyalar” yapmaktan vazgeçip, “bütüncül yaratıcı platformlar” inşa etmekten geçtiğini belirtti.

Ekonomide 2026’nın ipuçları

Türkiye Gündemi: Ekonomide Küresel Dalgalar ve Yerel Gerçekler başlıklı oturumda katılımcılara seslenen Prof. Dr. Hakan Kara, 2026 yılında dünyayı nasıl bir ekonominin beklediği konusunda bir tablo çizdi. Dünya ekonomisinin bugününe dair verileri ve bugüne gelen süreçte yaşanan, ekonomileri etkileyen etmenleri paylaşan Kara, konuşmasının ikinci kısmında Türkiye’nin ekonomik tablosuna eğildi; bugüne nasıl gelindiğini ve önümüzdeki yıla dair tahminlerini paylaştı.

2026’nın içinde bulunduğumuz yıldan pek de farklı olmayacağı, Kara’nın tahminlerinden ilkiydi. Uluslararası kuruluşların tahminlerinin bu yıla yakın büyüme oranları gösterdiklerini, Türkiye’nin ihracat kaleminin güçlü olduğu ülkelerin bir nebze daha fazla büyüyeceğini aktaran Kara, bunun Türkiye için kötü bir haber teşkil etmediğini belirtti. ABD’de siyasetin Fed’in karar alma mekanizması üzerindeki etkisine dikkat çekerken, bu etkinin belirsizliklere kapı araladığını, dünya ekonomisinin de bu belirsizliklerden etkilendiğini aktardı.

“Küresel para sistemlerine ve özellikle gelişmiş ülkelerin para sistemlerine olan güvenin azalması, arayışları ortaya çıkarıyor” diyen Kara, son dönemde müthiş bir ralli yaptığını belirttiği altının, güvenli bir liman olarak öne çıktığını aktardı. Rusya-Ukrayna savaşının başlaması ile birlikte Rusya’ya karşı yapılan hamlelerin, diğer ülkelerde altın rezervini artırmaya yönelik hamleleri tetiklediğini, dolayısıyla altına olan talebin yakın zamanda sona ermeyeceğini sözlerine ekledi. Hakan Kara, Türkiye’de altının 550 milyar dolarlık hacme ulaştığını, son araştırmalara göre bunun 400 milyar dolarının yastık altında bulunduğunu da belirtti. Bu durumu, enflasyon yaşayan Türkiye’nin kendisini koruma hamlesi olarak değerlendirdi.

Kara, kapsamlı değerlendirmesinde Türkiye’deki enflasyona ve hedeflenen oranlara da değindi. TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyonun yüzde 33 seviyesinde olduğunu, hedefin 2026 için yüzde 16, 2027 içinse yüzde 9 seviyesinde olduğunu aktaran Kara, bu hedeflere ulaşmanın imkânsız olduğunun da altını çizdi.

TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırı ile asgari ücretin yıllar içerisindeki değişim grafiğini, yükselen açlık sınırı ile her seferinde kesişecek şekilde yükseltilen asgari ücret şeklinde yorumlayan Kara, bu yıl ortaya çıkan yüzde 33’lük farkın kapatılamayacağını fakat asgari ücrette artışında yüzde 25’in altında kalamayacağını düşündüğünü katılımcılara aktardı.

Yapay zekâyla potansiyeli katlama sanatı

Brands & Trends sahnesinde gerçekleşen “Çarpan Etkisi: Yapay Zekâyla Potansiyeli Katlama Sanatı” oturumunda Google Türkiye CMO’su Serkan Girgin, Travel & FMCG Sector Lead Selin Orçunus ve Google Cloud Teknik Satış Ekibi Yöneticisi Taylan Tandoğan, yapay zekânın iş dünyasındaki dönüşüm etkisini çok katmanlı bir perspektiften anlattı.

Google CMO’su Serkan Girgin, yapay zekâ dönüşümünün yalnızca modellerden ibaret olmadığını, altyapıdan ürün katmanına uzanan çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu vurguladı. Google mühendisleri tarafından geliştirilen Transformer mimarisinin, bugün tüm büyük yapay zekâ modellerinin temelini oluşturduğunu hatırlatan Girgin, bu teknolojilerin artık milyarlarca kullanıcıya ulaşan ürünlere entegre edildiğini belirtti. “Yapay zekâ bir hype değil, yeni başlayan bir yolculuk,” diyen Girgin, Gemini modelinin YouTube, Google Fotoğraflar ve Arama dahil yedi Google ürününe entegre olduğunu paylaştı.

Selin Orçunus, pazarlama dünyasında yapay zekânın “optimizasyon aracından” bir “yaratıcılık ve inovasyon motoruna” dönüştüğünü anlattı. Google’ın pazarlama döngüsünü oluşturan dört ana başlıktan -ölçümleme, içgörü, yaratıcılık ve medya- bahseden Orçunus, bu döngünün ana yakıtının yapay zekâ olduğunu vurguladı.

Mondelez’in Oreo markası ve Turizm Bakanlığı örnekleriyle Insights Finder kullanımını, Pladis Türkiye iş birliğiyle yapılan ölçümleme projesini ve Şok Marketleri’nin Amigo kampanyasında Veo teknolojisi ile oluşturulan tamamen yapay zekâ üretimi reklam filmini paylaştı. Ayrıca Beymen örneğiyle AI Max çözümünün yüzde 107 daha yüksek dönüşüm sağladığını aktardı.

Son olarak sahneye çıkan Taylan Tandoğan, Google Cloud’un kurumlara uçtan uca yapay zekâ altyapısı sunduğunu ve artık Türkiye’de de genişlemeye başladığını açıkladı. “Yapay zekâ projelerinde en önemli unsur, güçlü ve güvenli bir veri analitiği temeli,” diyen Tandoğan, Google Cloud üzerinde çalışan Vertex AI ve Agent Workspace çözümlerinin, kurumlara ölçeklenebilir ve kişiselleştirilmiş veri kullanım imkanları sunduğunu ifade etti.

Oturum, yapay zekânın artık sadece geleceğin değil, bugünün iş modellerini dönüştüren bir çarpan gücü olduğuna dikkat çekti.

Bir kadının özgürlük şarkısı

Brand Week İstanbul’un Inspiration Hall sahnesinde ilk günün son oturumunda katılımcılar insan hakları aktivisti, müzisyen ve yazar Sonita Alizadeh ile buluştu. Etkinliğe çevrim içi katılan Alizadeh, Afşin Yurdakul’un sorularını yanıtlarken, kadınların ve kız çocuklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkına dair güçlü mesajlar verdi.

“Çocuk yaşta evlilik deneyimi korkunçtu. 10 yaşındaydım ve her istediği yapıla bir çocuk olduğum için hep dikkat çekerdim ama bu 16 yaşındayken başka bir şeye dönüştü. Afganistan’da beni bekleyen, evlenmek isteyen bir erkek varmış. Şunu hatırlıyorum, bir kaçış ararken kendi hayatımın sahibi değilmişim, başkalarının söz hakkı iddia ettiği bir ürünmüşüm. Bundan duyduğum acı mücadelemin barutu oldu” sözleriyle çocuk yaşta evliliğe zorlanma deneyimini, müziği bir direniş aracına dönüştürme yolculuğunu ve “Daughters for Sale” adlı şarkısının nasıl bir umut manifestosuna dönüştüğünü anlattı.

İran’da yaşadığı ayrımcılık deneyimlerinin ardından kurduğu Dreams Book adlı okulla, eğitim hakkı elinden alınmış kızlara hayal kurma ve kendini ifade etme fırsatı sunduğunu paylaşan Alizadeh, “Onlara matematik değil, güçlü olmayı öğretiyoruz” dedi. Kız çocuklarının eğitimine erişimi insan hakları mücadelesinin merkezine koyan sanatçı, konuşmasında dayanışma ve bireysel sorumluluk çağrısı yaptı: “Sadece umut etmek yetmiyor. Birey olarak hepimizin sorumluluğu var. Kendimize biz ne yapabiliriz diye sormamız gerekli. Ben ABD’ye kaçabildim, eğitim aldım ama Afganistan’da yaşama hakları ellerinden alınmış, milyarlarca insan mücadele ediyor. Onlar için anlaşılmak ve empati çok önemli.”

İnsanda kusurlu hakikat: “Öz”ü bulma sanatı

Oscar Ödüllü ünlü yönetmen Asif Kapadia, Brand Week Istanbul sahnesinde yaratıcı süreci, hikâye anlatıcılığı ve “gerçeklik” kavramı üzerine, moderatör Zeynep Atakan ile derinlemesine bir sohbet gerçekleştirdi.  Atakan’ın, “Amy” ve “Diego” gibi filmlerinde şöhret, medya makinesi ve kurumsal sponsorlar gibi “marka” unsurlarını “antagonist” olarak konumlandırıp konumlandırmadığı sorusuyla başlayan oturum, Kapadia’nın felsefesinin temellerini ortaya koyması açısından büyük önem taşıyordu. Kapadia, bu sistemlerin arkasındaki “insanlara” odaklandığına, bu “mükemmel olmayan” insanların hikâyelerini keşfederken en çok ihtiyaç duyulan şeyin “empati” olduğuna dikkat çekti.

Kapadia’nın bu karmaşık hayatları anlatma yöntemi, “gerçek kurgu” (true fiction) olarak adlandırdığı yenilikçi bir yaklaşıma dayanıyor. Kendi geçmişinin drama ve senaryo yazarlığına uzandığını, bu yüzden belgeselleri kurgularken tür kavramını bir araç olarak kullandığını açıklıyor.

Eskiden kurgu filmlerde “mükemmelliğe takıntılı” olduğunu itiraf eden Kapadia, artık “en önemli şeyin duygu” olduğuna inanıyor. Bir karakteri anlatan tek bir görüntü sadece eski bir VHS kasette bile olsa, “teknik mükemmellik, o anın duygusal önemi kadar mühim değildir” diyen Kapadia, genç film yapımcılarına ve yaratıcılara güçlü tavsiyelerde de bulundu.

“Sadece yapmalısınız. Film yapmalısınız” diyerek eyleme geçmenin önemini vurguladı. “En önemli şey, onu bitirmek zorunda olmanızdır” diyerek projeleri tamamlamanın kritik olduğunu belirtti. Ardından, filmi mutlaka “bir izleyiciye göstermek” gerektiğini, çünkü kendisinin de filmlerini ancak o zaman tam olarak anladığını söyledi. Pasif tüketimi eleştirerek, “Bütün gün evde oturup başkalarının yaptıklarını izlemeyin. Kendi işinizi yapın” dedi ve şu öğütle sözlerini tamamladı: “Ve kitap okuyun. Daha çok kitap, daha az TV”.

Neden her şirketin bir oyun stratejisi olmalı?

Teknoloji şirketi Solsten’in kurucucu ortağı ve dijital stratejist, ayrıca “Press Play: Why Every Company Needs a Gaming Strategy” kitabının da yazarı olan Bastian Bergmann, Brand Week Istanbul’un ilk günündeki “Neden Her Şirketin Bir Oyun Stratejisi Olmalı?” sunumunda markalar için video oyunu başta olmak üzere tüm dijital oyun çeşitlerinin artık bir pazarlama kanalı değil, “yeni bir iş modeli” olduğunu vurguladı. Bergmann’a göre markaların önündeki en büyük engel, 3.5 milyar kişilik devasa bir kitleye dönüşen oyunseverlerin, “bodrumda oyun oynayan ergen” klişesiyle görmezden gelinmeleri. Oysa Z kuşağı, tüm sosyal medya kanallarının toplamından üç kat fazla zamanı oyunlarda geçiriyor. Burberry’nin bir video oyunu dahilinde satışa sunduğu koleksiyonunun sadece 22 saniyede tükenmesi gibi inanılmaz örnekler de oyun pazarının gücünü kanıtlıyor.

Sunumun temel içgörüsü, sosyal medyanın “tek yönlü” pasif tüketim olmasına karşın, oyunun “çift yönlü” bir aksiyon-reaksiyon performansı olduğuydu. Sıradan bir sosyal medya kullanıcısı, sosyal medyada gördüğü reklamlara 1 saniye bakarken, bir video oyununa entegre edilen reklam ve pazarlama taktiklerine 11 dakika gibi rekor bir süre dikkat kesiliyor. Bergmann, reklam pazarından sadece yüzde 5 pay alan oyun sektörünü, “20 yıl önceki sosyal medya”ya benzeterek büyük bir fırsatın eşiğinde olunduğunu belirtti. En çarpıcı öngörülerden biri, bir video oyununda gördükleri sanal ürüne oyunda sahip olanların yüzde 86’sının, ürünü gerçek hayatta da satın almasıydı. Bergmann, markalara “istekli ve meraklı” çalışanları bulmalarını, küçük başlamalarını ve eğer video oyun içi pazarlamasına yatırım yapacaklarsa CFO’larını sürece erken dahil etmelerini öğütledi.

Brand Week Istanbul’un ilk günü Felis Ödül töreni ile son buldu.

İlgili İçerikler

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.