Toprağı onaran, ekosistemi dönüştüren bir yolculuk: Anadolu Efes ve Anadolu Meraları’nın sürdürülebilir tarım yolculuğu.
Anadolu Efes’in Kurumsal İletişim ve İlişkiler Direktörü Selda Susal Saatçi ve Anadolu Meraları CEO’su Yasemin Kireç ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, “Tarladan Şişeye Onarım” programının tarım kültürünü ve tedarik zincirini nasıl dönüştürdüğünü konuştuk. Program, onarıcı tarım uygulamalarıyla toprağın karbon ve su tutma kapasitesini artırırken, biyoçeşitliliği güçlendiriyor ve tarım arazilerini uzun vadede daha verimli hâle getiriyor. Anadolu Meraları’nın ekosistem odaklı yaklaşımıyla, çiftçilerden büyük ölçekli gıda şirketlerine, genç girişimcilerden kadın lider çiftçilere uzanan kapsamlı bir işbirliği modeli hayata geçiriliyor.

Selda Susal Saatçi, Anadolu Efes Grup Kurumsal İletişim ve İlişkiler Direktörü
“Tarladan Şişeye Onarım” programıyla, aslında sadece toprağı değil bir tedarik zinciri kültürünü de dönüştürmeyi hedefliyorsunuz. Bu dönüşümün Anadolu Efes’in DNA’sına nasıl işlemesini planlıyorsunuz?
Tarım bir yandan iklim krizini etkileyen bir yandan da iklim krizinden etkilenen bir alan. FAO verilerine göre, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 13’ünden sorumlu olan tarım sektörü, aynı zamanda dünya genelindeki temiz su kaynaklarının yüzde 70’ini kullanıyor. FAO’nun kapsamlı çalışması, artan nüfus ve değişen gıda talebiyle 2050’ye kadar tarımsal üretimin yüzde 50 artması gerektiğini ortaya koyuyor. Nature’da yayımlanan bulgular ise Akdeniz havzasında yağışların belirgin biçimde azalabileceğine işaret ediyor. Bu kırılganlığı azaltmak ve tarımın iklim krizine karşı direncini artırmak için onarıcı tarım uygulamaları büyük önem taşıyor.
Dört ana hammaddesinin ikisini topraktan alan bir şirket olarak, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini odağımıza almamız kuşkusuz çok önemli. Bu hedefle, kurulduğumuz günden bu yana çiftçilerimiz ile kol kola çalışıyoruz. 2018 yılında akıllı tarım uygulamalarına başladık. Ancak bunun artık yeterli olmadığını ve doğa üzerindeki baskıyı azaltmanın ötesinde toprağı iyileştirmemiz gerektiği inancı ile geçtiğimiz yıl üç pilot ilde onarıcı tarıma başladık ve onarıcı tarım pratikleri ile yetiştirilen arpalarımızın ilk hasadını gerçekleştirdik.
Onarıcı tarım, toprağın karbon ve su tutma kapasitesini artırarak, iklim krizine karşı direnci güçlendiren kritik bir yöntem olarak öne çıkıyor. Bu uygulamalar ayrıca toprak altındaki biyoçeşitliliği güçlendirerek, tarım arazilerinin zaman içerisinde daha verimli hale gelmesini sağlıyor.
“Tarladan Şişeye Onarım” programıyla çiftçilerimizle birlikte, sizin de söylediğiniz gibi aslında tarımsal üretim kültürünü dönüştürüyoruz. Sadece kendi tedariğimizi güvenceye almak değil, aynı zamanda Türkiye tarım ekosistemine değer katmak, sürdürülebilirliği sektörün ortak dili haline getirmek de en büyük amacımız. Nitekim uzmanlar, küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlanması için 2030 yılına kadar dünyadaki tarımsal alanların yüzde 40’ının onarıcı tarım ile ekilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu oran şu anda yüzde 15. Dolayısıyla onarıcı tarımın yaygınlaşması geleceğimiz için kritik bir rol oynuyor. Biz de bu pratikleri yaygınlaştırarak, önümüzdeki yıllarda tüm ürünlerimizi onarıcı tarım pratikleriyle yetiştirilen arpalardan üretmeyi hedefliyoruz.
Onarıcı tarım genellikle küçük çiftçilerin omuzlarında yükseliyor. Sizce büyük ölçekli bir gıda-içecek şirketi olarak Anadolu Efes, bu küçük ölçekli aktörlerle nasıl bir “ekosistem ortaklığı” kurabilir? Bu işbirliği, sadece tedarik değil aynı zamanda sosyal sermaye açısından ne vadediyor?
Bugün dünya genelinde 2 hektardan küçük arazilerde faaliyet gösteren 510 milyon küçük çiftçi işletmesi, tüm çiftçi işletmelerinin yüzde 84’ünü oluşturuyor. Dünya tarım arazilerinin yalnızca yüzde 11’ini yönetmelerine rağmen, dünya gıdasının yüzde 35’ini üretiyorlar. Bu tablo, küçük çiftçilerin gıda güvenliği ve tarımsal üretimin geleceğinde ne kadar kritik bir rol üstlendiğini ortaya koyuyor. Anadolu Meraları ile hayata geçirdiğimiz program ile amacımız çiftçilerimiz ile birlikte ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüme vesile olmak.
Anadolu Efes olarak yalnızca 2025 sezonunda 333 bin dekar – yani yaklaşık 46 bin futbol sahası – büyüklüğünde alandan arpa tedarik ettik. Çiftçilerimize 158,5 milyon TL’lik “Çiftçi Teşvik Paketi” sunarak, onları finansal olarak destekledik ve tarımsal ekonomiye de yaklaşık 1,7 milyar TL katkı sağladık.
Son 5 yılda sertifikalı tohum dağıtımımızı yüzde 151 oranında artırdık, sürdürülebilir tarım eğitimleri ve akademik işbirlikleriyle çiftçilerimizin bilgi ve yetkinliklerini her geçen gün daha fazla güçlendiriyoruz. Sosyal sermayeden söz edecek olursak, tüm bunların yanında gençlerden bahsetmeden olmaz. Biz aynı zamanda gençleri yeniden tarıma yönlendirmek için çalışıyoruz. Bunun için hem ücretsiz eğitim programları düzenliyoruz hem de gençleri süreçlerimize dahil edebileceğimiz platformlar geliştiriyoruz. Aynı şekilde, kadın çiftçilerin güçlendirilmesi, toplumsal sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı. Bunun için Avrupa Birliği’nin Gıda İnovasyon Fonu (EIT Food) tarafından geliştirilen EWA Programı’na destek veriyoruz. Bu kapsamda, tarım alanında yüzde 50 ve üzeri kadın kurucusu olan girişimlere, eğitim, mentorluk veriyor, işbirliği fırsatları sunuyoruz. Böylece, Türkiye’de tarım ve gıda sektöründe kadınların öncülük ettiği erken aşama girişimlerin sayısını artırmayı hedefliyoruz.
İklim krizine karşı dirençli bir tarım ekosistemi inşa etmek, uzun soluklu bir yolculuk. Şirket olarak bu yolculuğun hangi aşamasında “yenilikçilik”i devreye soktunuz? Regeneratif tarımda teknoloji ya da veri ile oyunu nasıl değiştiriyorsunuz?
İklim krizinin tarım üzerindeki etkisi çok net: Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa Komisyonu’na göre, AB genelinde yıllık ürün kayıplarının 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği, yani yıllık 24.8 milyar Euro’ya ulaşabileceği öngörülüyor.
Stanford Üniversitesi araştırmalarına göre ise son yarım yüzyılda sıcaklık ve atmosferik kuruluk nedeniyle arpa, mısır ve buğday gibi temel ürünlerde verim yüzde 4–13 oranında düştü. Bu yüzden inovasyonu sürecin merkezine almak zorundayız.
Anadolu Efes olarak, 1982’den bu yana kendi ziraat mühendislerimizle 17 arpa tohumu ve 7 şerbetçi otu çeşidi geliştirdik. Kuraklığa daha da dayanıklı tohumlar geliştirmek için ise çalışmaya devam ediyoruz. Bugüne kadar yaptığımız Ar-Ge çalışmaları sayesinde dekar başına verimliliği ortalama yüzde 25 artırdık. Bugün uydu görüntüleri, sensörler ve veri analitiğiyle çiftçilerimizle birlikte toprağın nemini, karbon tutma kapasitesini ve ürün gelişimini izliyoruz, topraktaki biyoçeşitliliği takip ediyoruz.
Bu çalışmalara örnek olarak, Anadolu Meraları işbirliğimiz kapsamında başta tarım toprakları olmak üzere doğal kaynakları korumayı amaçlayan biyoteknoloji girişimi Soilbiom ile yürüttüğümüz çalışmaları gösterebiliriz. Bu kapsamda verimli ve verimsiz topraklardan alınan örnekler üzerinde genetik barkodlama yapılıyor ve topraktaki biyoçeşitlilik tespit edilerek arpaya faydalı olanların oranı artırılıyor. Bu da toprağın sağlığını iyileştiren ve verim artışı sağlayan önemli adımlardan birini oluşturuyor.
Ayrıca 2023 sonunda başlattığımız BrewFuture açık inovasyon programı kapsamında girişimlerle işbirliği yapıyoruz. Bununla birlikte inovasyonu sadece teknolojiyle sınırlamıyoruz. ‘Anızı Dönüştür, Toprağı Yaşat’ fikir maratonuyla gençlerin yaratıcı çözümlerini tarıma taşıyor, Sürdürülebilir Tarım ve Etki Girişimciliği eğitim programıyla da yeni nesil çiftçileri geleceğe hazırlıyoruz.

Yasemin Kireç, Anadolu Meraları CEO’su, Ortak
Anadolu Meraları’ndan biraz bahseder misiniz?
Anadolu Meraları, gezegenimizin karşı karşıya olduğu ekolojik, ekonomik ve sosyal krizlerin iç içe geçtiği bir dünyada, çözümü topraktan başlatan bir onarım hareketi. Biz, gıda üretimini ekosistemleri iyileştiren, toprağı canlandıran, suyu ve biyoçeşitliliği zenginleştiren bir güce dönüştürmeyi hedefleyen bir sosyal girişimiz. Uzmanlık alanımız ise onarıcı tarım ve bu felsefeyi hayata geçirmemizi sağlayan bütüncül yönetim çerçevesi.
Nihai amacımız, ekolojiyle ekonomiyi barıştıran, doğayla uyum içinde çalışan, hem üreticiye hem de tüketiciye refah getiren kalıcı ve ölçeklenebilir modeller yaratmak. Bu modellerle, topraktan başlayarak tüm sistemde onarımı başlatabileceğimize inanıyoruz.
Onarıcı tarım konvansiyonel tarıma karşı güçlü bir alternatif sunuyor. Aldığından fazlasını veren, uzun soluklu uygulamasında net pozitif bir tarım üretim yaklaşımı olan onarıcı tarım, gıda üretimindeki yerleşik risklere karşı dayanıklılık sağlıyor. Çiftçiler aşırı hava olayları, kuraklık, sıcaklık artışları, hastalıklar gibi risklere karşı toprak organik maddesini artırma, su tutma kapasitesini iyileştirme ve biyoçeşitliliği güçlendirme gibi ekolojik hedefler için çalıştıklarında bu riskler azalıyor. Ayrıca aşırı hava olaylarına daha dirençli olabilme, onarıcı üreticilere iklim değişikliğine karşı bir tampon sağlıyor. Bugün Türkiye’de birebir tecrübe ettiğimiz iklim krizi risklerine karşı gıda güvenliğini sağlayabilmemizin yolu bu risklere karşı dayanıklılığımızı artırmak. Çünkü birçok akademik araştırma, içinde bulunduğumuz Akdeniz iklim bölgelerinde yağışlarda azalma, kuraklıkların sıklaşması ve şiddetlenmesi, yağış sürelerinin kısalması öngörüsünde bulunuyor ve buna karşı yerele özgü uyum stratejilerinin gerekliliğini vurguluyor. Onarıcı tarım gıda üretiminde bu uyumu sağlamayı başarıyor. Biz onarıcı tarımın dünyadaki öncüsü olan Savory Enstitüsü’nün Türkiye’deki tek gözesi (hub) olarak, küresel bilgi birikimimizi ve yaklaşımımızı, paydaşlarımız için kapasite geliştiren, onarıcı tarımı temel alan büyük ölçekli onarıcı stratejiler tasarlayarak yerelleştiriyoruz.
Anadolu Meraları’nın saha uygulamalarında çiftçilerle kurduğu işbirliği modeli diğer tarımsal girişimlerden hangi yönleriyle ayrışıyor?
Biz büyük ölçekli değer zincirlerine onarıcı sistem tasarımı yapıyoruz. Temel felsefemiz ise rekabete değil, işbirliğine, ekosistem yaklaşımına dayanan bütüncül bir model. Ekosistem yaklaşımı ile çiftçi topluluklarını, büyük gıda şirketlerini, tedarikçileri hatta finans kuruluşlarını ortak bir onarım hedefi doğrultusunda bir araya getirebilmeyi kastediyorum.
Büyük ölçekli üretim yapan şirketlerle el ele vererek, üretim stratejilerini onarıcı ilkeler doğrultusunda birlikte yeniden kurguluyoruz. Amacımız, sadece bir tarladaki uygulamayı değiştirmek değil, tüm tarımsal tedarik zincirinin iklim krizine, toprak bozunumuna karşı direncini artırmak.
Anadolu Efes ile yürüttüğümüz ‘Tarladan Şişeye Onarım Programı, bu yaklaşımımızın bir sonucu. Sadece pilot arazilerdeki çiftçilerle çalışmakla kalmıyor; aynı zamanda Anadolu Efes’in arpa üretiminde onarıcı tarımı ölçeklendirecek uzun soluklu bir stratejiyi birlikte kurguluyoruz. Pilot arazilerde bilimsel bir yaklaşımla ölçme ve izleme yaparak, sahada uyguladığımız onarıcı tarım tekniklerinin toprak sağlığına olan etkilerini kayda alıyor, ürüne uygun bir onarıcı üretim yol haritası oluşturuyoruz. Anadolu Efes’in çiftçileriyle onarım yolculuğunda maltlık arpa üreten yerli çiftçilerimizi yakından takip ederek, kapsamlı bir veri altyapısı oluşturmayı hedefliyoruz. Bu aslında topluluk temelli, uzun vadede Anadolu Efes’in çiftçilerine ekolojik ve ekonomik fayda sağlayacak bir dönüşüm modeli.
Onarıcı tarım gibi niş bir alanı, geniş kitleler nezdinde farkındalık ve benimsenme seviyesine taşımak için nasıl bir iletişim stratejisi izliyorsunuz?
Öncelikle onarıcı tarımın ‘niş bir alan’ olduğu tespitini güncellemek istiyorum. Onarıcı tarım artık niş bir alan değil; tam aksine, küresel gıda-tarım sisteminin yöneldiği ana akım ve kaçınılmaz bir gelecek.
Bunun en temel nedeni, mevcut sistemin ekonomik olarak da sürdürülemez olması. Yapılan hesaplamalar, tarım-gıda sistemimizin yarattığı negatif dışsallıkların (çevre, sağlık vb.) ekonomik maliyetinin, tarımsal üretimin küresel piyasa değerini neredeyse ikiye katladığını gösteriyor. Yine projeksiyonlara göre 2050’de, toprak verimsizleşmesi nedeniyle gıda fiyatlarında yüzde 30 artış olacağı öngörülüyor. Bu tablo, global otoritelerin düzenlemelerine, gıda-tarım sistemimizdeki şirketlerin ESG stratejilerine, yatırımcıların risk analizlerine ve raporlama yaklaşımlarına da yansıyor ve dönüşümü tetikliyor.
Bugün küresel gıda devlerinin birçoğunun tedarik zincirlerinde onarıcı tarım dönüşümünü sağlamak için milyonlarca dolarlık yatırım yaptığını, pilot uygulamalarını görebilirsiniz. Bu durum, Türkiye için de benzer. Anadolu Efes’in de öncülerinden olduğu onarıcı tarım dönüşümünün başlarında ama tam da içindeyiz.
Bu nedenle bizim stratejimiz, artık onarıcı tarımın “neden” gerekli olduğunu anlatmaktan çok, “nasıl” ölçeklenebileceğini somut veriler ve öncü işbirlikleriyle göstermek. Anadolu Efes ile yürüttüğümüz ‘Tarladan Şişeye Onarım Programı’ bu küresel dönüşümün Türkiye’deki en somut ve öncü örneklerinden biri. Programımızın topluluklar tarafında çiftçilerle, tedarikçilerle düzenli tecrübe paylaşımı yapıyoruz. Sistem dönüşümü yaklaşımıyla hareket ettiğimiz için program içerisindeki faaliyetlerimizi sadece çiftçilerle de kısıtlı tutmuyoruz. Örneğin Haziran ayında Türkiye’nin dört bir yanından 30 harika öğrenciyle anız yakma sorunu üzerine bir fikir maratonu gerçekleştirdik. Anızı Dönüştür Toprağı Yaşat sloganlı bu maratonda sadece tarımsal bölümlerden değil, bilgisayar, kimya, biyosistem mühendisliği, endüstriyel tasarım, siyaset bilimi gibi çok farklı alanlardan gelen öğrenciler anızın yakılmadan, onarıcı tarım ve döngüsel ekonomi prensiplerine uygun değerlendirilmesi için projeler ürettiler. Ormanlara, yerleşim yerlerine de sıçrama tehlikesi olan anız yangınlarına karşı geliştirilen projeler onarıcı tarımın kapsamının da sadece tarımdan ibaret olmadığının, bir göstergesi. Tüm bu çalışmalarımızla farklı toplulukların dönüşümün bir parçası olarak hissedebilmelerini ve bir elçi gibi çalışarak kendi topluluklarını da dönüştürmelerini amaçlıyoruz.
Here you'll find all collections you've created before.