Site icon MediaCat

X Kuşağı’nın yeniden keşfi

X Kuşağı'nın yeniden keşfi

Son yıllarda iş, yönetim, siyaset ve pazarlama dünyası Z Kuşağı ile sabah akşam yatıp, onları anlamaya uğraşırken; cebinde parası olan, kentli, eğitimli, gezmeyi, yemeyi, içmeyi seven, gusto sahibi, yurtdışına gidip gelen, kültürel ve sanatsal olayları yakından izleyen, içlerinde kurum yöneticileri olan, markaların en önemli hedef kitlesi ve daha da önemlisi yaşı, deneyimi, toplumsal konumu ve çeşitli yeterlilikleri nedeniyle ciddi kanaat önderi olarak öne çıkan X Kuşağı unutulmuştu. Şimdi onları hatırlamak, ekonominin, toplumsal ve siyasal hayatımızın dinamosu olan bu kuşağı yeniden yakından tanımak belli ki kaçınılmaz bir zorunluluk oldu.

Edebiyat, müzik ve sinema gibi sanatsal yapıtlarda varlıklarına ve etki güçlerine ilişkin dolaylı olarak bilgi edinilse de X Kuşağı hakkında kuşak araştırmaları içinde doğrudan ayrıntılı araştırmalar pek yok gibi. Yani X Kuşağı’nın günümüzde toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyaset dünyasında etkili olup olmadığını tam olarak ne kadar biliyoruz belli değil. X Kuşağı’nı daha iyi tanımaya, anlamaya çalışmanın boş bir uğraş olmayacağı, aksine çok yönlü fayda sağlayacağı aşikâr.

Kuşak tanımlamalarına ne kadar itibar edebiliriz?

Kuşak kavramına bir açıklık getirerek bazı düşüncelerimi paylaşmak isterim. Türk Dil Kurumu Felsefe Terimleri Sözlüğü kuşak kavramını; “Aşağı yukarı benzer yıllarda doğmuş olup aynı çağın koşullarına sahip olan, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğu” olarak tanımlıyor. Tarih felsefesi ve kültür tarihinde ise kuşak kavramı, “Yeni bir anlayışta ve yeni bir yaşama duygusunda, yeni biçimlerde birleşen, eskiden belirgin çizgilerle ayrılan bireyler topluluğu” olarak açıklanıyor. Bu tanımlara göre kişilerin bir kuşak adı altında yer alabilmeleri için aynı zaman diliminde doğmuş olmaları, aynı ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal koşullar içinde ve birbirleriyle ortak bir duygu, inanç ve bilinçte buluşarak yaşamaları gerekiyor. Ayrıca sözkonusu kuşağın kendisinden önce ve sonraki kuşaklardan ayrıştırılabilmesi için de en genel anlamıyla yeni ve farklı bir hayat tarzına sahip olması da belirleyici oluyor.

Bir toplumda insanların doğdukları, yaşadıkları dönemin belirleyici özellikleri, hiç kuşku yok ki insanların değerlerinde, yaşam tarzlarında, iş ve sosyal hayatlarındaki ilişkilerinin şekillenmesinde, siyasal davranış ve tercihlerinde, satın alma davranışlarında çok önemli bir etkiye sahiptir. Bununla birlikte aşırı kapsayıcı genellemelere gidilerek yapılan kuşak tanımlamalarına ne kadar itibar edebiliriz sorusu da önemli görünüyor.

Kuşak ayrımlarına gitmenin, tarihsel dönemlerin en karakteristik özellikleri üzerinden, insanların değerleri, inançları, tutum ve davranışlarını tanımlamaya çalışarak bugüne ve geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmanın, insan ve topluma ilişkin son derece karmaşık konuları anlamamızı kolaylaştırdığı düşünülebilir. Her şeyi basitleştirerek, beş yaşındaki bir çocuğun anlayacağı şekilde sihirli haplar haline getirmek sanıldığı gibi çoğu zaman işe yaramıyor. Hatta insan ve toplum bilimlerinin karmaşık dinamiklerini, yapı ve süreçlerini anlama, kavrama konusunda düşünme tembelliğine yol açıp, doğru ve yanlışı ayırt etmede güçlük yaratabilir.

Diğer yandan, “insan, her yerde ve her dönemde insandır, değişmez” demek de doğru olamaz. Her şey değiştiği gibi insan da toplum da değişir. Değerleri, hayatta neye önem verdikleri, korkuları ve umutları, bugüne ve geleceğe ilişkin düşünceleri değişir ve değişmektedir. Kuşkusuz aynı yıllarda doğmuş olmak, o çağın değerleriyle hemhal olarak yetişmek, benzer trendlerle oluşmuş günlük hayatın müzik, kılık kıyafet, meslek, satın alma davranışı ve tercihleri ile şimdiye ve geleceğe ilişkin kaygı ve umutları gibi birtakım özellikler üzerinden tanımlamalara gitmekte bir yanlışlık olmayabilir.

Kesin yargılara tutunma sorunu

Bilimsel dayanakları olsa bile, her toplumda olduğu gibi, Türkiye’de de birbirinden farklı sosyo-ekonomik özelliklere sahip kesimlerin varlığı, gelir dağılımındaki adaletsiz durum, eğitimde fırsat eşitsizliği, işe erişme ve iş sahibi olma olanakları açısından toplumsal kesimler arasındaki derin uçurum, aynı zaman diliminde birbirinden çok farklı yaşamların bir arada yaşandığı gerçeğini değiştirmeyecektir. Aralarında ortak birtakım benzerlikler olsa da, insanların değerlerinde, inanç ve tutumlarında, ihtiyaç ve isteklerinde ciddi ölçüde farklılıklar bulunacaktır. Dolayısıyla, pratik nedenlerle kuşakları birtakım ortak özellikler üzerinden tanımlasak bile bunların doğruluklarına kuşkuyla bakmak, aşırı genellemelere dayalı kesin yargılara yaslanmamak, analiz ve değerlendirmelerimizde hata ve sapmaları gözden ırak tutmamaya özen göstermek gerekir.

X Kuşağı kim?

Öncelikle, bu kuşağın 1965 ve 1980 yılları arasında doğmuş ve yetişmiş kişileri kapsadığını belirtmek gerekir. Kuşakları, sadece yaş sınırlamaları oluşturmaz. Yaşadıkları dönemin toplumsal değer ve değişimlerine bağlı olarak geliştirilen davranış şekilleri ve alışkanlıkların kuşakları oluşturduğunu bir kez daha belirtelim.

X Kuşağı ekonomik, toplumsal ve siyasal krizlerden fazlasıyla etkilenmiş, çeşitli zorlukların içinden geçerek kendisini ayakta tutmayı bir şekilde becermiş bir kuşak. Bu nedenle “kayıp kuşak” olarak da adlandırılan X Kuşağı, hayata karşı dayanıklı olmayı öğrenerek büyümüş, işini kaybetmemek ve yaşam standardını korumak ve geliştirmek için daha çok çalışması gerektiğine inanmış, işine ve çalıştığı kurumlara bağlı bir kuşak olarak karşımıza çıkıyor.

1960’lı yıllar belki de Cumhuriyet tarihinin en güzel yıllarıydı. 1961 Anayasası’nın özgürlükçü ortamında, henüz bu denli tüketim toplumuna dönüşmediğimiz, gelecek umutlarımızı yeşertebildiğimiz, ülkemizin geleceğine güvenimizin güçlü olduğu, kalkınmakta olan bir ülkenin yurttaşları olarak çalışırsak bir baltaya mutlaka sap olacağımıza inandığımız yıllardı. Fakat aynı zamanda özellikle 1970’lerde sancılı toplumsal ve siyasal olayların içerisinden de geçen X Kuşağı ve onları yetiştiren ana babaları, toplumsal ve siyasal olaylara karşı ilgisiz bir kuşak da olmamış, siyasi bir duruş ve katılım sağlamış, fazlasıyla bedel ödemiş olsa bile özgürlükçü, toplumcu ve mücadeleci bir kuşak olarak tarihteki yerini almıştır.

X Kuşağı, ailelerinde boşanmaların da sıkça görüldüğü bir kuşak olarak biliniyor. Bu durumun, onların daha bağımsız bir kişilik edinmelerinde, hayatın zorlukları karşısında güçlü olmayı öğrenmelerinde önemli olduğu düşünülüyor. Diğer yandan belki de bu durumun etkisiyle bu kuşağın evlilik kurumuna da kendilerinden önceki kuşakların aksine pek sıcak bakmadıkları ve dolayısıyla evlenme yaşı ve oranlarının da düşük olduğu biliniyor.

Teknoloji önemli bir belirleyici

X Kuşağı kadınlarının iş dünyasında daha çok yer almaya başladıkları da bir diğer bilinen gerçek. Kadın-erkek eşitliği ve kadınların çalışma hayatındaki yükselişinin bir sonucu olarak X Kuşağı erkeklerinin evde daha fazla sorumluluk sahibi oldukları ve bunun toplumsal olarak önemli bir değişimi tetiklediği düşünülüyor. Ayrıca X Kuşağı’nın, maddi anlamda daha önceki nesillere göre refah düzeyinin artarak değişmesinin, daha aktif bir sosyal yaşam olanağına erişmelerini de kolaylaştırdığı biliniyor.

Öyle görünüyor ki, X Kuşağı’nın özelliklerinin belirleyicileri arasında teknoloji önemli bir yer tutuyor. Örneğin, merdaneli çamaşır makinelerinden sonra otomatik çamaşır makinelerini ilk kullanan X Kuşağı olmuş. Renkli televizyonun hayatlarımıza ilk girişine şahitlik eden, özel televizyonculuk anlayışını da ilk keşfeden ve geliştiren nesil yine X Kuşağı.

İlk kişisel bilgisayarların satışları da bu kuşağın dönemine rastlıyor. Bu da kuşağın günümüze dek süren teknoloji alışkanlıklarının altyapısını oluşturmada etkili olabileceği olasılığını artırıyor. X Kuşağı’nın bilgisayarı kişisel ve iş yaşamında bilgiye erişme ve iletişim kurma açısından yoğun olarak kullandığını söyleyebiliriz. Diğer yandan, X Kuşağı dijital iletişim konusunda olduğu kadar yüz yüze iletişim açısından da becerileri oldukça gelişmiş bir kuşak.

Bu kuşağın, otoriteye saygılı ve çok fazla risk almayı sevmeyen yapısı öne çıkmakla birlikte, bağımsız, kendine yeten, becerikli, yeniliklere açık, uyum sağlama konusunda çoğunlukla başarılı, esnek ve güvenilir kişiler olarak kendilerinden söz ettirdiklerini belirtmek de gerekir. Ayrıca bilgilenmeyi seven, sürekli öğrenmeye açık, kitap okuma alışkanlıkları yüksek, motivasyonları ve özgüvenleri gelişmiş bu neslin başarısızlıklar karşısında zor olsa da tekrar ayağa kalkan bir güce sahip olduklarını da söyleyebiliriz.

Hem paranın hem iyi yaşamın kıymetini bilmek

Bu neslin özverili, çalışkan ve daha iyi yaşam şartlarının oluşması için çaba gösteren, işlerine ve kurumlarına sadakati yüksek kişiler olmasının onları aynı zamanda marka sadakati yüksek müşteriler sıralamasında üst sıralara taşıdığı iddia ediliyor. Bu kuşağın alışverişlerini öncelikle ürünlerin kalitesine ve güvenilir olup olmadığına bakarak yaptıkları biliniyor. Ayrıca, ürün ya da hizmetler hakkında detaylı açıklamalar istediklerini, alışverişlerini rasyonel değerlendirmeler yaparak gerçekleştirdikleri ileri sürülüyor. Beklentilerine uygun ürünlerle karşılaşmaları durumunda, bu markalarla uzun soluklu bir bağlılık ilişkisine girdikleri de bilinenler arasında. Dolayısıyla bu neslin, tüketim konusunda rasyonel olduğu kadar, hedonik (hazcı) olarak hareket ettiği söylenebilir. Çünkü X Kuşağı’nın parasının kıymetini bildiği kadar, iyi yaşamanın da kıymetini bildiği, gerektiğinde ve aşırıya kaçmadan kendisine haz verecek alışverişler yapmaktan geri durmayacağı ileri sürülüyor.

Bu arada, X Kuşağı’nın iletişimi sevmesi, meraklı ve aynı zamanda araştırmacı olması nedeniyle, markaların bu kişilerle kendilerini özel hissettirecek sıcak bağlar kurması da bu kuşak için oldukça önemli. Bu kuşağın sosyal medyayı çok iyi kullandığını, ürün ve hizmetlere ilişkin deneyim ve değerlendirmelerini başkalarıyla paylaşmayı sevdiğini ve dolayısıyla bir kanaat önderi olarak oldukça etkili olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Exit mobile version