Doğruların çok azaldığı, herkesin doğrularının başka olduğu zamanlardayız. Ne de olsa tek doğru yok. Bedelsiz iş yapmak kimilerine göre yanlış olabilir. Peki o işin yapılmasının anlamı, bedelinden önemliyse?
Alametifarika Kurucu Ortak ve Tasarım Direktörü, Mimar Sinan GSÜ Grafik Bölümü Öğretim Görevlisi Uğurcan Ataoğlu, “Hayır işlerine hayır!” yazısıyla MediaCat eylül sayısının konuğuydu.
Hayır işlerine hayır!
Ajanslar kendi art’larının mesai saatleri içinde dışarıya özel iş yapmalarına sıcak bakmadılar. Çalışma ahlakına uygun olmadığı düşünülse de bu konuda net bir sınır çizmek mümkün değil. Yasaklayan ajanslar oldu, korkuttular, insanlar yaptıkları görülmesin diye ekranlarını saklamaya çalıştılar. Şimdi mesai saatlerimiz online oldu. Yıllarca sabah zamanında işe gelin dendi. Yol ve trafik sorununu görmezden gelerek. Şimdi toplantı saatinde link’te olmak yeterli. Bittikten sonra herkes kendi hayatının içinde özgür.
Bedelsiz iş meselesi
Bu yeni dünya yıllarca savunulan kurumsal değerleri yerle bir etti. Okullarını bitiren gençler zamanlarının yönetimini artık bir kuruma teslim etmek istemiyor. İnsan kalitesi ve mekân enerjisi yetenekli gençleri çekmek isteyen ajanslar için artık bir avantaj da değil. Bu yüzden bir ajansta kadrolu olmak yerine “freelance” çalışmak daha cazip hale geldi. Bu arada ülkenin ekonomisi çöktü. Gelir belirsizliği yaşayan gençler “angarya” tabir edilen bazı kültür-sanat işlerine karşı eski ilgisini kaybettiler. Paranın miktarı bir işi yapmak için ilk sıraya çıkarak mesleki tatminin önüne geçti. Bu durumu yargılamak, anlayış göstermemek mümkün değil. Şartlar ve kararlar zamana göre değişiyor. Kendime verdiğim görev, duruşumu anlatarak konunun düşünülmesini ve konuşulması sağlamak. “Hocam siz tasarım sponsoru olup bedelsiz işler yaparak piyasayı düşürüyorsunuz. Sizin tuzunuz kuru, bizim kazandığımız para evin kirasına gidiyor.” Bana yapılan eleştirilerden biri bu.
Üniversitede okurken OBKT’nin (Ordu Bölgesi Karadeniz Tiyatrosu) bir tiyatro oyununa afiş yapmıştım. Amacım sadece girişteki panoda afişimi görmekti. Yerel gazetede haber oldu, çok mutlu oldum. Bu tiyatro 1964’te Muhsin Ertuğrul’un desteğiyle açılmış ve bugüne kadar perdeleri hiç kapanmamış. Bu duyguyla inandığım sanatçıların tiyatro, film ve festival afişlerini, içinde olduğum sivil hareketlerin tanıtımlarını yapmaya ve yaptırmaya devam ettim. Bu çalışmalar aynı zamanda usta-çırak ilişkisiydi ve bayrağı yeni nesile devretme amaçlı bir eğitim mesaisiydi. Bu işleri birlikte yaptığım arkadaşlar meslek yarışmalarında çok sayıda ödüller kazandılar, isimlerini duyurdular. Benim kazancım ve zenginliğim bu oldu.
Her yeni iş yeni bir ifade fırsatı
Çalışmaya başladığımdan beri iş hayatıyla özel hayat arasına sınır koymadım. Hatta iş hayatına biraz pozitif ayrımcılık yaptım. “İşinde mutlu olamayan hayatında da mutlu olamaz” derler. Burada işini hayatının merkezine alanlar ve almayanların yol ayrımı başlıyor.
Benim mesleğim kendi ruhumu ve yeteneğimi katarak vermemiz istenen mesajı benzersiz bir şekilde ifade etmeye çalışmak. Aldığımız her yeni iş ve bütçesi kendimizi ifade etmek için yeni bir fırsat. Bugüne kadar yaptığımız reklamlardan birçoğunda bunu başardık. Şimdiden geçmişe bakınca bu işlerin başarısı yapıldığı zamanda kalmamış, tüm zamanların en iyi işleri arasında yer almış. Bunun bir sırrı varsa o da birçok doğrunun bir araya gelmesidir. Doğru zaman, doğru müşteri, doğru ajans, doğru insanlar… Kabul edelim ki artık doğruların çok azaldığı ve herkesin doğrularının başka olduğu zamanlardayız. Çünkü tek doğru yok. Bazen başkasının yanlış bulduğu benim doğrum oluyor. Yanlışlara doğru iş yapmaya çalışırsak yanlışa dahil oluruz. Yanlış aynı şeyin bir yüzüdür. Doğru ise diğer yüzü. Ne taraftan baktığın önemli. Bedelsiz bir iş yapmak kimine göre yanlış. Eğer o işin yapılmasının anlamı bedelinden önemliyse, yapmak benim için doğru. Böyle bir durumda aynı doğruda buluştuğumuz insanlarla ayrılmamak, hep birlikte çalışmak en büyük dileğim.