Geçtiğimiz günlerde sektör ve yaratıcılık etrafında konuşmak üzere bir araya geldiğimiz bir toplantıda sektör katılımcılarından birinin söylediklerini aktarıyorum:
“Ya excel’cisindir ya rock’n roller. Michael Jackson’a muhasebeci muamalesi yaparsan olmaz. Ya muhasebecisindir ya Michael Jackson.”
“Ya muhasebecisindir ya Michael Jackson”…
Ne demek?
Yaratıcı insan, adı üstünde yaratıcıdır. Senaryo yazar, film çeker, stil bulur, dekordan anlar, kostümü seçer, oyuncudan anlar. Pek işi olmaz öyle datayla falan… Markanın ruhunu tüketiciye geçirecek hikâyeyi bulur. Öyle dataymış, sosyal medyaymış, analytics’miş, yapay zekâymış, artırılmış gerçeklikmiş, “hoş” işler bunlar.
Bunlar oyunumsu. Medyacıların işleri. Biz reklam yaratıcıları bir hikâye anlatırız. Hikâye merkezde aynı kalır, ancak hikâyenin formatı değişir. Biz reklamcılar için önemli olan hâlâ o hikâyedir. Platformun, medium’un değişmesi bir şey değiştirmez. İçgörü tek başına datadan bulunmaz, data anca bizim yaratıcılığımıza hizmet edebilir, ucundan yardım edebilir. Reklamda yaratıcılık görsel ve işitsel sanatlara dairdir, aksi “kreatif” değildir.
Demek.
Dün akıllıydım, platformu anlamadan orada yaratıcı olunamayacağını anlatıyordum. Bugün bilgeyim, bu yüce kavramın farklı şekillerde nasıl ele alındığını örneklerle anlatıyorum.
Mesela DeepMind’dan ve misyonundan bahsedeyim. Demis Hassabis binlerce yıllık GO oyununda ilk defa insanoğlunu deviren yapay zekâ uygulaması AlphaGo’yu geliştiren DeepMind’ın CEO’su. Demis, yapay zekânın yeterince gelişerek herhangi bir konuda çözüm geliştirebileceği fikrinin ötesinde, yapay zekânın sorun çözmek için kullanabileceği yolları yapay zekâ ile çözmeyi hedefleyen General Artificial Intelligence’ı geliştiriyor. Yani yaratıcılığını, yapay zekâyı yaratıcı hâle getirmek için kullanarak nihai bir “genel yaratıcılık” hedefliyor. 2018’den bu yana geliştirdikleri AlphaFold ile başarılı protein yapıları tahmini sentezlemeye çalışıyor. Lex Fridman’a konuk olduğu podcast’te conscious (bilinçli) bir hücre sentezleme hayalinden bahsediyor. Teknolojinin imkân verdiği ölçülerde yaratıcılığını geliştiriyor. Yaratıcılığın insan evrimindeki yerinin farkında, her gerçek yaratıcı gibi daha iyisini yapmaya çalışıyor.
Reklam sektörü geride
Öte yandan son zamanlarda bulup sıkı sıkıya tutunduğumuz, yaratıcılığı ve sanatı demokratize ettiği için göklere çıkardığımız NFT ve blockchain uygulamaları gelişiyor. Oyun geliştirme mantığı da sadakat sistemleri de yeni pazarlama yapıları da buna göre yön alıyor, değişiyor. OpenAI, Midjourney gibi şirketleri mutlaka duydunuz. Komutla yapay zekânın görsel ürettiği ve bunu yine “data” kullanarak istediğiniz stilde yorumlayabildiğiniz bir “yaratıcılık” girişimi. Ne kadar ufuk açıcı değil mi… Yapay zekâ ile umut hesaplanıyor, goller atılmadan tahmin ediliyor, klasik sanat yorumlanıyor, ölen kişi cenazesinde konuşma yapıyor. Yaratıcılık, iletişimle ilgili konularda da teknolojiyi ve özellikle veri bilimi ve internet etrafında gelişen teknolojileri kucaklıyor.
Reklam sektörü bu değişime en hızlı reaksiyon göstermesi gereken sektörken sanki epey geride kaldı. Bunun sonucu olarak reklam sektöründen daha az zevkli işlerle uğraşmak üzere de olsa teknoloji şirketlerine “yaratıcı” göçü önlenemiyor. Özellikle ülkemizde, bu işleri yapmayı denemek, uğraşmak yerine reddetmeyi seçiyoruz. Next Rembrandt’a bakıp, bunun da bir data işi olduğunu dahi anlamadan aynı canlı yayında data işlerini yerip, Rembrandt işine hayranlığımızı aktarıyoruz. Bu Muhasebeci Michael Jackson benzetmesini çok sevmiştim. Bu iyi prompt olur dedim. Midjourney’e hayal ettirdim.
Fena olmadı, ne dersiniz?