Toplumsal cinsiyet eşitsizliği meselesinin kişisel hayatımızı nasıl doğrudan etkilediğini en ağır hissettiğim anlardan biri 1997 senesine rastlar. O yıl Kapital Medya A.Ş.’yi kurmak için vergi dairesine müracaat ettiğimde eşimden izin belgesi getirmem gerektiği söylenmişti. Çünkü T.C. Anayasası’ndaki “Medeni Kanun” öyle emrediyordu. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birinden mezun olsan da, öğrenciyken çalışmaya başlayarak uzun süredir zaten kendi ayaklarının üzerinde duruyor olsan da fark etmiyordu. Bir ticari işletme kurmak istiyorsan, eşinin devlete yazılı olarak “izin veriyorum” demesi gerekiyordu.
Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır
Toplumsal cinsiyet eşitliği hareketleri ve anlayışının yaygınlaşmasıyla bu tür doğrudan eşitsizlik içeren mevzuat 2000’lerin başında yürürlükten kaldırıldı. Buna ne kadar sevinmeliyiz? Emin değilim. Çünkü hayatı doğrudan etkileyen mevzuat iptal edilse bile toplumun dönüşmesi o kadar kolay olmuyor. Nitekim, Konda’nın Toplumsal Cinsiyet Raporu’na baktığımızda bu konuda bir arpa boyu yol alamadığımızı görüyoruz.
Raporda geçen araştırmada “Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” görüşünü onaylayanların oranı yüzde 54. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 59’u bu görüşü doğru/kesinlikle doğru buluyor. Yanlış bulanların oranı sadece yüzde 27. Ne doğru ne yanlış diyenlerin oranı ise yüzde 14.
Kadınlarda oranlar biraz daha lehimize görünse de sonuç üzücü. Çünkü kadınlarımızın neredeyse yarısı (yüzde 49) bu görüşe doğru/kesinlikle doğru diyor. Yanlış diyenlerin oranı yüzde 37 iken, ne doğru ne yanlış diyenler yüzde 14.
En şok edici yanıtlar ise “Ev kadınları”ndan gelmiş. Ev kadınlarımız “Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” görüşüne yüzde 63 oranla, erkeklerden bile daha fazla doğru/kesinlikle doğru demiş. Yanlış/kesinlikle yanlış diyenlerin oranı sadece yüzde 25.
Ne kadar üzücü, değil mi?
Ev kadınlığı bir meslek midir?
Uzun süredir yanıtını aradığım bir sorudur: Ev kadınlığı bir meslek midir?
Çoğu yerde ev kadınlığının bir meslek olarak tanımlandığını biliyoruz. En azından devletin istatistiklerinde, araştırmalarda…
Peki ama bir meslek olabilmesi için kadınların bu mesleği icra ettikleri için para kazanmaları gerekmez mi?
Ben ülkemizdeki kadınların en büyük kümesini oluşturan ev kadınlarının işsiz kategorisine bile girmeyeceklerini savunanlardanım. Çünkü işsiz olabilmek için kişinin bir işinin olması ve onu kaybetmesi gerekiyor. Dolayısıyla toplumsal dönüşümün belki de en itici gücü olabilecek ev kadınlarının işgücüne katılmalarını sağlayacak her türlü çaba çok değerli.
Kadına güç veren markalar
Bu ay MediaCat’in kapak konusu: Kadına Güç Veren Markalar.
Son yıllarda iş dünyasının, markaların kadın meselesi konusundaki çabaları, yatırımları takdir edilecek düzeyde. Özellikle kadının işgücündeki varlığını artırmak için yürüyen sayamayacağımız kadar çok proje var. Gerek iş dünyası gerekse STK’lar bu alanda çok çalışıyor.
Ancak tüm çabalara karşın veriler henüz yolun başında olduğumuzu gösteriyor. Örneğin, TÜİK’in 2017 verilerine göre Türkiye’de işverenlerin sadece yüzde 11,7’sini kadınlar oluşturuyor. Yani alınacak daha çok yolumuz var.
Yazmasam olmaz
Kadının işgücündeki varlığını çoğaltmada, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede iş dünyasının, markaların desteği çok büyük. Ancak bir yandan bunu yaparken diğer yandan da toplumsal yozlaşmaya muazzam bir katkı sağladığımızı düşünüyorum.
Televizyonların gündüz kuşaklarındaki “kadın programları”ndan bahsediyorum.
Bu programları kaçınız izliyor? En azından bu programlara sponsor olan, reklam veren kaç marka temsilcisi, kaç reklamcı, kaç reklamveren? Bir kez bakmış olsanız bile kaçınız beş dakikadan fazla izleyebiliyor?
Bu programların moderatörlerinin, sunucularının o kanalların ana haber sunucularından dört kat daha fazla maaş aldıklarının kaçımız farkında? Tabii ki insanların kazançları bizi ilgilendirmez. Ancak orada yaratılan muazzam ekonominin kaynakları en azından ev kadınlarının doğrudan izledikleri bu programların niteliğinin de iyileştirilmesi için bir araç olamaz mı? Televizyon reklamlarında reyting etkisini nitelikten bağımsız değerlendirmek ne kadar doğru?
Pek çok araştırma ve iyi örnekler gösteriyor ki toplumun dönüşmesindeki en kilit noktalardan biri toplumsal cinsiyet eşitliği. Biz sektör olarak toplumsal cinsiyet konusuna ne kadar hâkimiz?
Ya da markalar dünyası olarak, kadınları bir müşteri kategorisinin ötesinde ne kadar anlamaya çalışıyoruz?