5. Mardin Bienali 20 Mayıs’ta başladı. 20 Haziran’a kadar sürecek bienalin teması Çimenin Vaadi.
Bienal, Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın direktörlüğünde gerçekleşiyor. Başından bu yana Döne’nin çabalarına yakından tanık olmuş biriyim. Yıllardır kısıtlı olanaklarla çok büyük bir iş başarıyor. Mardin’e gittiğinizde bu çabanın yerini bulduğunu, şehre kattığı değeri görüyorsunuz.
Bienalin küratörü Adwait Singh. Altı mekânda 25 ülkeden 39 sanatçının eserleri tarihî atmosferin dokusuna uygun şekilde sergileniyor.
Büyüleyici bir plato
Mardin’de kültür mirası tarihî yapıların içerisindeki sanat eserlerini gezerken kendinizi büyüleyici bir platoda hissediyorsunuz. Şehir, tarihî ve sanatsal değeri olan farklı inanç gruplarına ait pek çok yapıdan oluşan büyük bir plato, bir masal kasabası gibi.
Çimenin vaadi
Küratör Adwait Singh şu soruyla yola çıkmış: “Coğrafi ve kültürel farklılıklarımıza rağmen bizi bir araya getiren evrensel bir erişim aracı olan küreselleşmenin altı, milliyetçi hükümetler tarafından sistematik olarak oyulmakta. Hükümetler bu makineler aracılığıyla ülkelerinin işgal edilmekte olduğu ve insanların işlerinin, sosyal güvencelerinin ve yaşam biçimlerinin tehdit altında olduğu imgesini yaratarak kitleleri terörize ediyor; oysaki tüm bu tehditleri bizzat hükümet adı altında kendileri yaratıyorlar. Peki insanların hak ve kaynaklarına göz diken bu kapitalist işgaller bütünü ile bunların yarattığı, sayısı artmakta olan mülksüzleştirilmiş devasa kalabalıklar arasında oluşan bu açmazdan nasıl kurtulacağız?”
Singh, küresel mülksüzleşmenin varoluşsal bir kördüğüm olduğu fikrine şüpheyle yaklaştıklarını, aksine bu mülksüzleşmenin kapitalist yayılımın başlangıç noktasına döndüğüne ve değerlerinin tersyüz edildiğine işaret ettiğini düşünüyor. “Eğer toprağın ve bahşettiği hediyelerin kapitalizmin hegemonik ve tekelci eğilimleri tarafından zehirlendiğini düşünüyorsak, bunun yatıştırılmasının ve geri kazanılmasının yöntemi tasavvufi sevgi hatlarından, örneğin sosyal benliğin bireysellikten ve bölgesellikten kurtulmasından, bütünü elde edebilmek için parçalardan feragat edebilmekten geçmelidir” diyor.
Tarihî mekânlar
Sergi için etkileyici mekânlar yaşamla iç içe geçmiş durumda. Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanların kullandığı karargah, 19’uncu yüzyılda Ermeni Tüccar Şalleme’nin evi olan Tasarım Vakfı Galerisi, Marangozlar Kahvesi, Cumbalı Köşk, Sevgili Ebru Baybara’nın “Topraktan Tabağa” projesindeki kadınların el emeği göz nuru ürünlerinin satıldığı dükkân, tarihî kervansaraylardan biri Cumbalı Köşk, geçmişte ticaretin merkezi olmuş bakan 19’uncu yüzyıldan kalan Develi Han…
Dünyanın farklı coğrafyalarında kültürel üretim yapanların buluştukları bu atmosfer ve bienal, yaratıcıların deneyimlemesi için biçilmiş kaftan.