Geçtiğimiz aylarda Cüneyt Özdemir (YT: 1,5 milyon takipçi), Nevşin Mengü (500 bin), Fatih Portakal (760 bin) gibi deneyimli isimlerin arasına Fatih Altaylı’nın da (430 bin) katılmasıyla “YouTube haberciliği” kalesi hiç olmadığı kadar güçlendi. Kimin için?
“Gündemi takip etmek benim için önemlidir” diyen yüzde 68 (İEA, Aralık 2022) ve gündemi takip etmekle kalmayıp zaman zaman gündemi belirleyen markaların yüzde 100’ü için. Peki, gündem takipçilerinin hayatında ne değişiyor? Gelin bunun üzerine beraber düşünelim.
Gündem yorumculuğu mesleğiyle tanışın
Geleneksel habercilik ile YouTube haberciliği arasındaki en büyük fark bu kanalların bilgiye olan yaklaşımında yaşanıyor. Geleneksel habercilikte “haber servisi” var. Haberi araştıran, bulan ve servis eden “haberin mutfağı” diye adlandırabileceğimiz yapı. Dijital yayıncılarda ise buna ek olarak “bilgi küratörlüğü” kavramı hayatımıza girmiş durumda. Evrendeki tüm bilgiler bu küratörlerin oyun alanı ve bu yayıncıların işi tüm olup biteni kendi tecrübe, bilgi ve birikimleriyle anlamlandırmaya çalışmak. Bunu yaparken de kendilerini ana akımın aksine “doğrunun tarafı” olarak konumlandırmaya gayret ediyorlar (ve tabii en çok isyan ettikleri konu da bunu yaparken kimseye yaranamamak oluyor). Fakat bu durum, gündemi tarafsızca yorumlama işi, mecrası itibarıyla “gerçekten mümkün mü?” sorusunu akıllara getiriyor.
Mecra oyunun kurallarını belirliyor
Günümüzde bilgi barındıran video içerik kabaca YouTube, TikTok, Twitter (yeni adıyla X) ve WhatsApp ekseninde platformlararası bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta içeriğin yakıtı sadece “social currency” değil, aynı zamanda içeriğin tüketiminde talep edilen eğlence faktörü. Gündemdeki haberlerin duygu katılmadan aktarılmasının video formatlarda prim yapmadığını söylemek zor değil. Bugün YouTube haberciliğinde öne çıkan isimlerin tavır ve üsluplarında, dijitalin talep ettiği ilginçlik fazlasıyla mevcut.
Platformların diğer talebi ise kanca atan başlıklar ve kapaklar. İşin doğasında her gün rafa koyman gereken videolar var ve bu videoları kapağından kitabı, ambalajından ürünü, afişinden filmi satar gibi edit’lemen lazım. Her bir yayın, her bir video “satış” materyali yani. Ticari olan ile olmayan değerlerin çarpışmasından doğan muazzam bir tansiyonu var mecraların.
Bu da bizi “ticari açıdan başarılı içerik nedir?” sorusuna getiriyor haliyle. Herkesin aksine durmak mı? Tartışmalı konuları ateşlemek mi? Yoksa kamuoyu fikrini güçlendirmek mi?
Johnny Depp ve Amber Heard duruşması sırasında ortaya çıkan dijital gürültüye baktığımızda, algoritmanın yayıncıların ticari zekâsını yönettiğini görebiliyoruz. Algoritma tarafsızlığın peşinde mi ki bir kere yayıncılar olsun dedirtiyor.
Gündemin marka takıntısı
Meraklısına üretilen derinlikli her şey ayrıştırıcı, sosyo-ekonomik veya politik görüş fark etmeksizin ilgi çekebilecek her şey ise birleştirici. İşte tam da bu noktada marka krizlerinin insanları çok kolay birleştirebilmesi “taraf pazarlaması” yapmayan kanallar için önemli bir içgörü.
Eskiden markalar dijitalde “TT” takibi yaparlardı ve negatif konuşulma, alarm seviyesine göre harekete geçerlerdi (veya geçmezlerdi). Şimdi ise markaların konuları çok hızlı bir şekilde yayıncıların ana gündem başlıkları olabiliyor ve marka yöneticileri kendilerini birden, yapılan canlı yayınlarda dert anlatırken bulabiliyorlar. Bu koşullarda markalar da artık bu hıza ayak uydurmalılar. İletişim kasları daha etkileşimli hale gelmeli. Gelecek; chat’te konuşan, videolara yorum atan, yayına doğru marka yüzlerini bağlayan, canlı yayıncılara “reklam gibi durmayan” materyaller sağlayan, sadece krizlerini değil marka hikâyelerini de bu kanallarda yaşatabilen markalar için fırsatlarla dolu.
Gündemin marka takıntısı gelip geçici bir sevda değil. Daha iyi markalar yönetmemiz için bir fırsat. Aksi halde bir sonraki videonun kapağında markamız var.