O yıllarda bugünün aksine TV kameraları tüplüydü. Bu kameraların kalbindeki Imaj Ortikon tüplerine “Immy” deniyordu.
Los Angeles’ta düzenlenecek televizyon ödüllerine isim aranırken buradan esinlenmişlerdi. Kulağa güzel gelmesi için bir harf değiştirildi. Adı Emmy Awards oldu.
Yıl 1949’du. İlk ödüller bölgeseldi. Tören Hollywood Athletic Club’ta yapılmıştı. Shirley Dindsdale ilk Emmy ödülünün sahibiydi. Ulusal ödüllerin dağıtılması 1950’lerin ortasında gündeme gelmişti.
Grammy müzik, Akademi Ödülleri de sinema için ne ise Emmy televizyon için oydu.
Genelde Emmy ödülleri denildiğinde akla Primetime Emmy ödülleri gelir. Sevdiğimiz dizilerin kaç ödül aldığını bu ödüllerden takip ederiz. Oysa Emmy’ler birçok farklı alanda veriliyor. Daytime Emmys gibi gündüz programlarına verilen ödüllerden, haber ve belgesel alanına kadar geniş bir yelpazeden bahsediyoruz.
Bugüne kadar en çok ödül alan program 71 ödülle Saturday Night Live. 1975’ten beri yayında olmalarının bunda bir katkısı olabilir. (Meraklısı için ek bilgi: Game of Thrones 38 ödül aldı.)
1989’a kadar ulusal TV kanallarının dizileri arasında geçen rekabette en önemli kategorilerden biri Best TV Drama’ydı ve burada LA Law, NYPD Blue, Hill Street Blues gibi polisiye dizilerin hakimiyeti göze çarpıyordu.
Önce HBO sonra sVOD etkisi
1988-1989 döneminde kablo TV’ler de primetime ödüllerine dahil edildi ama ilk etki 10 sene sonra hissedilmeye başlandı.
Bu değişimde HBO’nun ağırlığı tartışılmaz. Sopranos, Sex and the City, Dennis Miller live, tabii ki Game of Thrones…
HBO’ya kadar ödüller dört ana kanal arasında kalırken, 2000’lerin ardından sahne değişiyordu.
Showtime, AMC, FX hep HBO’nun açtığı kapıdan içeri girdiler ve yüksek bütçeli, iddialı yapımlarla TV ekranını etkilemeye başladılar.
Son dönemdeyse işin içine streaming platformlar yani Netflix gibi sVOD’ler girdi.
Son 2-3 senede iş öyle bir noktaya geldi ki dört ana kanal olan ABC, CBS, NBC ve FOX artık kitlesel hit çıkaramaz noktaya geldiler. Yılların eskitemediği formül dizi formlarıyla ilerlemeye devam ediyorlar.
Schitt’s Creek ve Succession’ın domine ettiği bir Emmy ödülleri çoğumuz için şaşırtıcı değil. Geçen sene Amazon’un Fleabag, BBC America’nın Killing Eve ile yarattığı dalgalar da öyle.
Mandalorian’a şaşırdık elbette. Ama mutluyuz.
ABC Lost’un pilot bölümüne 14 milyon dolar yatırdığında (167 bin USD/dakika) yer yerinden oynamış, hissedarlar CEO’nun görevine son vermişti. İki parça halinde yayınlanan bölümlerin ilki 18,6 milyon izleyici ile rekor kırmış, dizi efsaneler arasında yerini almıştı.
Öte yandan Game of Thrones’un bir bölümü 18 milyon doları (300 bin USD/dakika) bulabiliyordu.
Zaten Lost da bir anaakım network’ün alabileceği son risklerden biriydi.
30 Rock, Modern Family, Big Bang Theory gibi mega hitler uzun yıllar kanalları sırtladıktan sonra final yaptılar ve artık yerlerini doldurmak da kolay görünmüyor. Young Sheldon gibi başarılı spin-off’lar ve NCIS gibi 50 yaşında polisiye formatların nereye kadar götüreceği meçhul.
Dev yapımların adresi HBO’ydu. Yeni dünyada Warner bütün içeriklerini toplarken de bu marka gücünü kullanmıştı.
HBO Max, streaming oyunundaki en elit parça. Muhtemelen başarısı ABD ile sınırlı kalacak ve içeriği küresel diğer oyunculara lisanslayarak ilerleyecek. Zaten ayda 15 dolar gibi bir fiyatla ilk aylarında ancak 4,1 milyon aboneye ulaşabildi.
Kalitenin bir bedeli var ancak herkes ödemek istemiyor.
Öte yandan HBO çizgisine yakın oyuncu Disney+ kitleleri yakalayacak gibi gözüküyor. Daha sınırlı ülkede var olmasına rağmen 10 ayda 60,5 milyon abone çizgisini geçti. Bunda çocuklara yönelik olağanüstü bir Disney back catalog, Star Wars ve Marvel’ın gücü yadsınamaz. İyi bir fiyatlandırma ile yapılan lansman da kısa vadede Netflix’in rakamlarına yaklaşmasını mümkün görülüyor.
Netflix 193 milyon para ödeyen aboneye sahip ve son yıldaki büyüme oranı yüzde 27,3.
Primetime TV’ye rakip olabilecek iki oyuncu Netflix ve Disney.
Dakika maliyeti 2-3 bin USD’ları geçmeyen Türk dizi endüstrisi platformlar için biçilmiş kaftan. Birçok Netflix yetkilisi “Muhafız” kelimesini dilinden düşürmüyor. Sırada onlarca dizi ve program var. Yayına girdiklerinde oluşacak bulut birçok ailenin primetime keyfini buraya kaydıracak.
Pandemi döneminin de bu platformlara yaradığı açık.
10 milyon, evreninizin çoğunluğu demek
Haziran ayında kitlelerin sokaklara dönmesi ile ulusal kanallardaki izlenme oranları normale döndü. Ama bu platformlara geçenlerde geri dönüş sinyali gelmiyor.
Özetle, öngörülerimizde değişen bir şey yok. Hatta pandemiyle dönüşüm daha da hızlandı.
Dönüşüm kaçınılmaz. Önümüzdeki beş yıl içinde de bunu yakından göreceğiz.
Öğrencilerden ailelere kadar ayda 10’ar lira vererek Netflix alan ailelerin yanına ayda 7,9 liraya Amazon Prime geldi. Prime avantajlarının yanı sıra Prime Video’nun içinde hiç de fena bir katalog yok. Üstelik yakında Lord of the Rings dizisi gibi mega projeler de bu ekranda olacak.
Netflix yukarıda anlattığımız gibi. Disney+ da çok uzakta değil.
“Bu platformları toplasan Türkiye’de en fazla 10 milyon kişi izler. Tematik kanallar gibi bir şey olacak” diye düşünenleriniz olabilir.
Petit beurre bisküvi satmıyorsanız bu 10 milyon zaten toplam müşteri evreninizin çoğunu oluşturuyor.
Streaming platformlar bir yana, sosyal medyada Instagram, Youtube ikilisinde sürekli fikir liderleri ve uzmanları ya da nam-ı diğer “Organik Medya’yı tüketiyorlar.
Peki, beş sene içerisinde bu kitlelerin medya tüketimi nasıl şekillenir? Beş sene içinde markaların ne yapması gerekir?
Konu Emmy’de hangi dizi ödül aldı tartışmasından çok daha derin aslında.