Site icon MediaCat

Beyin çürümesi

Brain Rot

MediaCat dergisine, ilk yıllarından itibaren yazdıklarımla mütevazı katkılar yapmaya çalıştım. Bin yıl önceydi diyebilirim. O yıllarda sinema işletmecisi bir arkadaşımla sofradaydık. Daha açık ifadeyle rakı sofrasında. Seçkin Avrupa filmleri, arthouse filmler gösteren bir sinemanın işletmecisi. O sinemanın müdavim patronları arasında bugün zindanda olanlar var. Sinema da tarih oldu.

Sinemacı arkadaşımla interneti ve filizlenen sosyal medyayı tartışıyorduk. O bir çeşit cennet görüyordu ufukta. İnternette oluşan iletişim ve sergileme ortamlarının demokrasiye büyük katkı yapacağını savunuyordu. Özgür ifade ortamı genişleyecek ve derinleşecekti. Bunun sonucunda yeni sentezler oluşacak ve demokratik hayat zenginleşecekti. Kültürler arası temas yoğunlaşacağı için yerel ve küresel barış ortamı gelişecek diyordu arkadaşım. Gerici akımlar, gelişmiş demokrasilerden akan iletişim, kurulan dostluklarla zayıflayacaktı. Örneğin, siyasette rekabet daha seküler ve rasyonel bir eksene evrilecekti. Kadına şiddet azalacak ve uzun vadede ortadan kalkacaktı. Klasik medya da olumlu yönde değişmek zorunda kalacak, çokseslilik artacaktı. Gençleşecek ve modernleşecekti. Daha çok kadın yazar olacaktı. Dış dünya haberi çoğalacaktı. Arkadaşım çok iyimserdi. Bense her zaman olduğu gibi temkinli ve hatta kötümserdim.

Televizyonun şahane olduğu yıllar

1977-81 arasında ABD ve Kanada’da lise ve üniversitede okumuştum. Sol demokrat bir ailenin yanında yaşamıştım. Sabık Maryland Valisi Preston Lane’in kızı Dorothy Lane ve eğitimci din adamı Worthington Campbell’in evinde. ABD Watergate travmasından Carter yönetimine geçişteydi. Carter, Nixon neyse onun tersiydi. Ve o yıllar[1]da Trump gibi bir soytarının ABD başkanı olabileceği hayal bile edilemezdi. Ünlü televizyon habercisi Walter Cronkite yeni emekli olmuştu. Amerikan halkının güvendiği haberci. Brinkley, Chancellor, NBC ana haberdeydi. MacNeill/Lehrer, PBS yani kamu televizyonu habercisi. Mike Wallece ise 60 Minutes efsanesiydi; henüz tütün tröstleri skandalı uzaktı. Peter Jennings, Tom Brokaw çok gençti. Bill Moyers çok iyi haber programları yapıyordu. Ciddi ve derin. David Frost, ünlü Nixon söyleşilerini yapıyordu. Nixon’a özür diletmek için! Nixon ise, “I screwed it up!” diyerek sıyrılmaya çalışıyordu. Norman Lear dönemiydi. Televizyon şahaneydi. All in the Family, MASH, Mary Tyler Moore, Bob Newheart, Roots, Tinker Tailor Soldier Spy vb…

Köprünün altından çok sular aktı. Rakı sofrasındaki iyimser arkadaşımın idealize ettiği internet ortamı herkesi sardı sarmaladı. Fenomenler pazarlamanın başat aparatı oldu. Estetik ve güzellik elektrik süpürgesi mucitlerinin uzmanlık alanı oldu. Vakum etkisiyle doğum izlerini silmeyi vaat eden. TikTok ve benzeri ortamlarda herkes şov insanı ve tüccar oldu. Artık kapitalizm yeni feodalizm olmuştu. Dijital platformlar üzerinde yeni köleler vardı. Bu köleler ucuz maliyetli içerik üreticisiydi. Tek amaçları dikkat çekmekti. Dikkat çekmenin karşılığı paraydı. Hepsi dijital derebeylerine çalışıyordu. Küçük ve orta işletmeler de dijital platformlara kâr payı vermeden yaşayamazdı. Hepsi sergilemeden nakliyeye dek derebeylerine mahkûmdu.

Çokseslilikten teksesliliğe

Derebeyleri sadece internete hâkim değildi. Onlar aynı zamanda gazete patronuydu. İletişimin tüm dallarını ellerine geçirmişlerdi. Çokseslilik tekseslilik olmuştu. Reklamın çerçeve içinde olması gibi kurallar tarih olmuştu.

Sonuçta yıllar geçti. Yazılar kitap oldu. Kitaplar nadir kitap. Belki çöp oldu. Ve baktım ki, Oxford saçma sapan içeriği tüketen milyarların beyninin çürümesini yılın kelimesi yapmış: Brain Rot.

Ben yıllardır ne üzerine yazmıştım?

Rakı sofrasında iyimser arkadaşıma ne anlatmıştım?

Beyin çürümesi.

Exit mobile version