Sekiz yaşındaki oğlum yeni bir oyun icat etti. Oyuna ‘yıldırım satrancı’ adını verdi. Taşlar tahtaya tıpkı normal satrançta olduğu gibi diziliyor. Bu taşların önündeki iki sıraya ise satranç taşlarıyla aynı renkteki dama pulları diziliyor. Oyun için gerekli diğer araç ise zar.
Kurallar şöyle…
• Satranç taşları satrançtaki gibi hareket eder. Sözgelimi sekizinci sıraya erişen bir piyon vezire dönüşür.
• Bu oyundaki temel fark ise satranç taşlarının atılan zarda çıkan sayı kadar hareket edebilmesi (buna göre örneğin L şeklinde hareket eden at, zar dört geldiği takdirde -yeni bir hamle yapar gibi- bir kare daha fazla hareket edebilir).
• Hamle yapılan satranç taşları farklı renkteki bir satranç taşının veya dama pulunun bulunduğu bir kareye konduğunda ya da farklı renkteki bir satranç taşı veya dama pulu aşıldığında, farklı renkteki bu taş ve pullar yutulur.
• Hamle yapılan satranç taşı kendi rengindeki bir dama pulunun bulunduğu bir kareye konduğunda ise taş pulu ‘toplamış’ sayılır, pulun üzerine konur. Oğlum bu duruma ‘dönüşme’ diyor çünkü taşın üzerine konduğu pul füzeye dönüşüyor.
• Dama taşları başka türlü hiçbir şekilde hareket edemez. Yalnızca satranç taşları tarafından toplanıp füze olarak kullanılabilir.
• Bir dama taşının üzerine konan satranç taşı bu füzeyi istediği zaman istediği istikamette tek karelik mesafedeki rakip taş ve pulları yutmak için kullanabilir.
• Nihayet bütün taşlarını ilk kaybeden oyuncu oyunu kaybeder.
KEYİF VE YIKICI HEYECAN
Yıldırım satrancı, strateji oyunları dünyasına dahil olur mu olmaz mı bilemem ama bu oyunu oynamak müthiş heyecan verici bir şey. Stratejik planlamanın keyfini bowling ve video oyunlarının yıkıcı hazzıyla birleştiriyor.
Bugün keşfetmeye girişmek istediğim konu ise, bu örnekte çok güzel resmedilene benzer inovasyon süreçleri. Yeni bir fikir geliştirmenin bilinç dışı ve gizemli bir tarafı vardır. Ancak aynı zamanda, grupların inovasyon amacıyla bir araya geldiği müşteri workshop’larında olduğu gibi, izlemeniz ve saygı göstermeniz gereken süreçler söz konusudur.
Yıldırım satrancı, her şeyden önce tahtanın neredeyse dolu olduğu bir şeydir, elinizde boş bir kağıt yoktur. Oğlumun bana anlattığına göre, çok oyunlu bir oyun kutusunda, zarlar ve oyunun nasıl oynanacağına ilişkin bilgiler de dahil olmak üzere her şeyin satranç tahtasının üzerine boca edilmesiyle hayat bulmuştur (Oğlum tahtayı tutup ters çevirseydi dama pulları yerine satranç taşları ile oynan bir tavla versiyonu icat edebilirdi kolayca).
Burada ‘tanımlanmış’ bir inovasyon dünyası söz konusudur ve bu dünyanın varlığı yeniliklere girişmek için gereklidir. Satranç tahtası üzerinde oynanan bir tahta oyunu geliştirmek, yepyeni bir tahta oyunu geliştirmekten çok daha kolaydır kuşkusuz. Burada sınırları daha net bir brief’le yola çıktığınızda orijinal fikirler bulma konusunda daha verimli olmanız gibi bir paradoks söz konusudur.
BRICOLAGE TEKNİĞİ
Bu konuda Fransızların ‘bricolage’ dedikleri bir tekniğe başvurulmaktadır: Yeni bir fikir yaratmak üzere mevcut fikirleri farklı yollarla birleştirmek. Tek tek fikirler birbirine ne kadar yabancı olursa, yeni fikir de o kadar orijinal olacaktır (ancak bu yolu işletmek nispeten zor olabilir.) Benim oğlum satranç piyonlarını ve dama pullarını birleştirerek yepyeni bir oyun geliştirebilirdi ki bu, benzer unsurlardan oluşan bir hibrid yenilik olacaktı. Ancak işin içine zar ve dolayısıyla farklı hamle uzunluklarını katınca, tümüyle yetenek ve akıl yürütmeye dayanan bir oyunu bir şans oyunuyla birleştirmiş oldu.
Pazarlama inovasyonu konusunda kullanılan anolojilerden birine göre eğer bir banka iseniz kategorinizin dışında bir yerlere –sözgelimi giyim ve online perakende kategorilerine- bakmak daha çok orijinal fikir geliştirmenizi sağlayacaktır. Ancak yine de baktığınız yer ve kendi kategoriniz arasında bir bağlantı, az da olsa bir örtüşme olmalıdır. Bir bankaya yönelik yeni fikirler geliştirmek için bir hayvanat bahçesi ya da hapishaneye bakmak çok doğru olmaz.
Ben düzenlediğim workshop’larda ham da olsa yeni fikirlerin daha hızlı ortaya çıkmasını sağlamak için bricolage tekniğinden yararlanıyorum. Kendinizinkine uyarlayabileceğiniz kategorilerde yeni fikir arayışına girebilirsiniz (satranç için zar böyle bir şeydir). Kendinize şöyle sorular sorabilirsiniz: Şayet Google (veya başka bir marka) benim şirketimi satın alsa şimdikinden farklı neler yapardı?
Gerçekten yaratıcı bir teknik olan ‘uyarma’ tekniğinden yararlanarak, ürününüzü ilgili bir alanla veya rastgele bi şekilde (üzerinde çeşitli alanların isimleri yazılı olan bir dizi kart içinden birini çekerek) belirlenmiş bir alanla birleştirebilirsiniz. Sözgelimi şayet mobil telefon işindeyseniz yeni fikirler bulmak üzere ürününüzü çevre (ilgili) veya çocuk oyuncakları (rastgele) alanlarıyla bir arada düşünebilirsiniz. Böyle yapınca aklıma ilk olarak sürekli upgrade edilebien LEGO tarzı bir telefon geliyor. Böyle bir telefon, ana çekirdeği muhafaza edilerek ve yazılım ve donanımına birtakım eklentiler yapılarak upgrade edilebilir, bu da üretiminizde ortaya daha az atık çıkmasını sağlayabilir. Üstüne üstlük bu zekice bir sadakat programı doğurabilir. Telefonları müşterilerinize verirsiniz ve şirketinizin hayatını upgrade’lere dayanarak sürdürürsünüz.
Oğlumun yaptığı şeyin bir başka yönü, oyun oynarken rahat bir şekilde hareket etmemizin kritik bir önem arz etmesi. İçgüdülerinizin, zevklerinizin, arzularınızın peşinden gidin. Oğlumun yaptığı şey de satranca biraz bilgisayar oyunu şiddeti, hikayesi ve heyecanı katmak aslında.
Nihayet yaptığınız bu şeyin işlemesini, işe yaramasını sağlamanız gerekiyor. Elimizdeki malzemeler üzerinde çalışırken sık sık yaptığımız şey, başlangıçta birbirine yakın şeylerin bir kolajı olan bir şeyi biricik bir şeye dönüştürmektir. Ben bu sürecin özellikle yeni dijital fikirlerin tasarlanmasında işlediğini görüyorum. Dijital dünya yoğrulmaya çok müsait bir hamur sunar, siz de ‘kullanıcı yolculuğuna’ odaklanarak bu hamuru çimdikleyip durursunuz. Ancak ben daha geleneksel alanlarda da başka bir yerden alınmış bir fikrin (örneğin bir filmden bir parçanın) yeniden biçimlendirildiğine ve yepyeni, biricik bir şeye dönüştürüldüğüne çok şahit oldum.
Bütün bunları söylemek yaratıcılığın daha artistik ve bilinçdışı yönlerini inkar etmek anlamına gelmiyor elbette. Bir referansımız olmadan ya da birtakım özgün unsurları bir araya getirmeden yepyeni bir fikir bulduğumuz ilahi ilham anlarımız da vardır muhtemelen. Ancak hem müşterilerim hem de kendi pojelerim için yeni fikirler geliştirirken yaşadığım, yavaş yavaş işleyen, haftalar süren deneyimler bana yıldırım satrancı tekniğinin çok iyi bir başlangıç olduğunu söylüyor.