Türkiye’nin pek çok değerli yerli markası ve girişimi var. Ancak iş yerel değerlerle markalaşma konusuna gelince, doğru strateji, kreatif ve iletişim çözümlerinin eksikliği ortaya çıkıyor. Bu konuda sıklıkla yapılan hataları ve başarı örneklerini, Gaziantepli bir ajans olan Cem’s Brands’in Kurucusu Yunus Arslanoğlu’yla konuştuk.
Arslanoğlu, Anadolu’daki ajansların yüzde 95’inin stratejiye yönelik istihdamının olmadığını söylerken, bir noktaya daha dikkat çekiyor: “Anadolu’da ulusal hatta global ajanslarla çalışan markalar da bulunuyor. Ancak Anadolu markalarının yeterli ilgiyi ve zamanı bu ajanslardan alamamaları da çok sık yaşanan bir durum. Ajanslar reddedilen ilk fikirden sonra küsüyor, Anadolu’daki yönetim anlayışını anlamak için gerekli çabayı sarf etmiyorlar. Bu da birçok markanın, ‘en iyisiyle çalıştık, yine olmadı’ demesine sebep oluyor.”
Yerel üreticilerin markalaşması yolunda ne gibi eksiklikler var/nasıl hatalar yapılıyor? Bu noktada yerel iletişim/kreatif ortaklara nasıl görevler düşüyor?
Beş yıldır, ağırlıklı Anadolu markaları olmak üzere, bir üst lige çıkmak isteyen markalara danışmanlık yapıyoruz. Yerleşik olduğumuz Gaziantep’te beş tane organize sanayi bölgesi bulunuyor. Türkiye’nin en çok ihracat yapan dördüncü ili ancak markalaşma konusunda hak ettiği performansı henüz sergileyemediğini söyleyebilirim. Bunun onlarca sebebi var ama en temelde üç maddede özetleyebilirim:
- Kârlılık yerine ciroya odaklanılması. Bu da markaların orta-uzun vade yerine daha kısa vadeli düşünmelerinden, değere odaklanmamalarından, yaratılan değeri nasıl pazarlayacaklarını bilmemelerinden kaynaklanıyor.
- Belirli bir bakış açısı ve vizyona sahip olanlar dışında genelde yerel üreticiler ağırlıklı olarak canlı, somut örneklerle harekete geçiyorlar. Bu da tatsız bir taklit anlayışına sebep oluyor ve birbirine benzeyen, sadece fiyatla ürün satmaya çalışan yüzlerce marka oluşmasına yol açıyor.
- Markaların; nitelikli insan kaynağı, araştırma, iyi iş ortakları gibi konulara gerektiği gibi yatırım yapmamaları. Bu konulara bir yatırım değil, harcama gözüyle bakmaları.
Yerel iletişim/kreatif ortaklara gelince, orada da ciddi aksaklıklar yaşandığını görüyoruz. En önemlisi de strateji eksikliği. Anadolu’daki ajansların yüzde 95’inde, bırakın strateji departmanı olmasını, stratejiye yönelik tek bir istihdam dahi sağlanmadığını görüyoruz. Ajanslar markalara; pazarı, tüketiciyi, rekabeti yeteri kadar incelemeden ezbere çözümlerle gidince, markalaşma yolundaki problemler de artıyor. Zaten markalaşma konusunda çekincesi olan üreticiler bu başarısızlıklar karşısında markalaşma yolculuğunu yarıda kesiyorlar.
Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki, Anadolu’da ulusal hatta global ajanslarla çalışan markalar da bulunuyor. Ancak Anadolu markalarının yeterli ilgiyi ve zamanı bu ajanslardan alamamaları da çok sık yaşanan bir durum. Ajanslar reddedilen ilk fikirden sonra küsüyor, Anadolu’daki yönetim anlayışını anlamak için gerekli çabayı sarf etmiyorlar. Bu da birçok markanın, “en iyisiyle çalıştık, yine olmadı” demesine sebep oluyor.
Gaziantep’ten çıkıp, yerel değerlerle markalaşan birkaç başarılı örnek verebilir misiniz?
Benim de katkı verdiğim DP Daily Perfection, Mutlu Makarna, Sleepy gibi birçok Gaziantep markası artık bir üst ligde. Ancak yerel değerlerle markalaşmaya çalışan, aklıma gelen tek örnek Kutnia markası. Gaziantep’in asırlık Kutnu kumaşını temel alarak büyümeye çalışan bir moda markası. Bunun haricinde -ulusal çapta markalaşma kapsamına girer mi bilmiyorum ama- bazı kebap ve baklava markalarını da bu kapsamda sayabiliriz. Son olarak şu anda birlikte çalıştığımız iki markamız için yerel değerlerle markalaşmaya yönelik stratejimizi tamamladık. Gelecek yıl bu soruya hep birlikte, bu sürpriz iki markamızı örnek göstererek cevap verebileceğimi düşünüyorum.
Gaziantep’in marka değerinin artırılması için son yıllarda pek çok faaliyet yapıldı. Bu şehrin hakkıyla markalaşması için sizin önerileriniz neler olurdu?
2012 yılında İstanbul’dan Gaziantep’e döndüğümde ilk projem, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’yle birlikte Gaziantep’in bir turizm destinasyonu olarak konumlanmasıyla ilgili yürütülen “Discover Gaziantep” kampanyasıydı. Ancak Türkiye’deki birçok şehir markalaşma hikâyesi gibi Gaziantep’in hikâyesi de sık sık yarıda kesilip, yeniden başladı.
Benim önerim, tıpkı diğer markalar gibi Gaziantep markasının da iyi çalışılmış, sürekliliği sağlayacak bir stratejiye sahip olması. GastroAntep projesi, pandemi sebebiyle iki yıl sekteye uğrasa da Gaziantep’i bir gastronomi destinasyonu olarak konumlamak doğru bir strateji. Ancak bu tip çalışmalar tek başına yeterli değil. Şehrin değişen demografik yapısına, hedef turistlere ve nitelikli insan kaynağını bu şehre çekmeye uygun altyapı projeleri de olmazsa olmaz.