MediaCat Live’ın bu yılki beşinci buluşması Türkiye’nin yeni medya ekosistemi, platformların geleceği, CMO’nun multimedya ve yaratıcılık stratejileri, belgesellerin yükselişi ve bu yükselişin hikâye anlatımındaki yeri konu edinildi.
Akbank katkılarıyla gerçekleşen MediaCat Live: İçerik ve Platform Savaşları’nın ilk oturumunda MediaCat Genel Yayın Yönetmeni Pelin Özkan, Gain Medya Yönetim Kurulu Başkanı Gözde Akpınar’ı ağırladı. Henüz izleyiciyle altı aylık bir tanışıklığı olan Gain Medya’nın ilk günden bu yana aldığı yolu ve medya ekosistemine yapacağı katkıyı Gözde Akpınar anlattı. Dikey ve kısa formatlara, ilk başta yadırganmakla birlikte çok hızlı alışıldığını belirten Akpınar, güncel ve hızlı tüketim ihtiyacına yönelik içerikler tasarladıklarını ve burada dikey formatın getirisinin yüksek olduğunu belirtti. Akpınar, moral bozan şeylerle karşılaşmadan gündemi takip edebilme ve müzikten kültüre kadar farklı dallarda içeriğe erişme imkânlarını platformu muadillerinden farklılaştıran taraf olarak gösterdi.
Türkiye’nin zor bir coğrafya olduğunu ama teknolojiye de çok duyarlı bir izleyici kitlesine sahip olduğunu paylaşan Akpınar, “Ama ödeme kısmına geldiğimizde güven çok hızlı gelişmiyor. Bugüne kadar izleyicinin teknolojik anlamda çok fazla suistimale uğradığını düşünüyorum. Bunu kırmanın yolu zaman ve sabır. Pandemiyle birlikte bu bakış açısının değişeceğini düşünüyorum” dedi.
“Zamana ayak uyduran hayatta kalır”
TV Prodüktörü ve 196Sekiz Kurucusu Armağan Çağlayan, yer aldığı oturumda YouTube ve televizyon dünyasının farklılıklarından, reklamverenin ilgisinden ve formatlara nasıl karar verdiğinden bahsetti.
Gör Beni’nin, “konukların insani yönlerini ortaya çıkarmaya çalışan sorular”a dayanan çok basit bir format olduğunu, bu basitliğin de izleyiciyi çektiğini söyleyen Çağlayan, “Yeni Türkiye’nin medyasından ve televizyonculuk yapma biçiminden hoşlanmayan insanlar YouTube’a geliyorlar ve eski Türkiye’nin televizyoncularını buradan izliyorlar” dedi.
Popstar günlerindeki anti-kahraman kimliğinin, YouTube’daki ilk günlerinde reklamverenleri ittiğini ancak sonrasında işlerin değiştiğini söyleyen Çağlayan, “Son 3-4 aydır Gör Beni bölümü satın almak ve işbirliği yapmak isteyen markalar giderek çoğalmaya başladı. Hatta bir araba markasıyla Gör Beni’nin beş bölümü için anlaştık” dedi.
Yalnızca keyif aldığı formatları hayata geçirdiğini söyleyen Çağlayan, medyanın geleceğine dair öngörülerini, “Geleneksel medyanın etkisi giderek azalacak. Bu kadar fazla televizyon kanalının hayatta kalması çok mümkün değil. Reklam pastası bunu desteklemeyecek. Zamana ayak uyduran hayatta kalır, uyduramayan hayatta kalamaz” diyerek paylaştı.
“Markalar artık eskisi kadar güçlü değil”
Pelin Özkan ve Armağan Çağlayan’ın ardından MediaCat Live sahnesinde yerlerini alan Akbank Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Murat Göllü, Petrol Ofisi CMO’su Beril Alakoç ve Unilever Türkiye & Orta Asya ve İran Medya Müdürü Efe Volkan, OMD CEO’su Nüzhet Algüneş moderatörlüğünde, reklamverenlerin hızlanan dijital dönüşümle şekillenen kontrollü kaos dünyasından çıkardıkları dersleri tartıştı.
Dijitalleşmeyle birlikte değişen tüketici beklenti ve davranışlarının markalarda da kökten bir değişimi zorunlu kıldığını söyleyen Murat Göllü, reklamverenler olarak büyülü bir dünya yaratmaya çalıştıklarını ancak büyünün Google’ın gelişiyle bozulduğunu belirtti. Google ile beraber her şeyin çok şeffaf hale geldiğini ve markaların eski gücünü yitirdiğini söyleyen Göllü, bu nedenle markaların artık güçlü bir varoluş nedenine ihtiyaç duyduklarının altını çizdi.
Eskiden fiziksel olarak müşteriyi yakalayıp etkileme olanağına sahip markaların, fiziksel deneyimin gitgide yok olmasıyla, bir zamanlar iletişim mecrası olarak gördükleri platformları deneyim mecrası olarak kullanmaya başladıklarını söyleyen Beril Alakoç ise bu değişimi özümseyebilen markaların ileride çok başarılı olacağını belirtti. Eskiden müşterilerden sadakat bekleyen markaların artık müşterilerine sadık olmak zorunda olduklarını ekleyen Alakoç’a göre bu dönemde markaların en çok önem vermesi gereken iki konu müşteri deneyimi ve samimiyet.
Pandemiyle birlikte e-ticaretten alışveriş yapma alışkanlığı ve sese rağbet gibi tüketici nezdindeki değişimlere değinen Efe Volkan, tüketici taleplerine karşılık verirken önemli olanın erişilebilirlik olduğunun altını çizdi. Volkan; değerlerini ortaya koyan, topluma fayda üreten ve beklenmedik olmayı başaran markaların, yarattıkları duyguyu kitlelere çaba göstermeksizin yayabilecekleri görüşünde.
Alternatif hakikat arayışı
Günün son oturumunda Senarist, Yapımcı ve BAFTA Los Angeles Newcomer Katılımcısı Aslıgül Armağan, Kapital Medya İçerik Direktörü Alev Kaynak’ın sorularını yanıtladı. Belgeselin Altın Çağı başlıklı oturumda teknik ve estetik gelişimin yanı sıra platformların sağladığı olanaklar neticesinde belgesellerin karşılaştığı ilgi artışı, haber niteliği taşıyan hikâyeleri kitlelere ulaştırma ve toplumsal etki yaratmada belgesellerin gücü ve sektörde tekelleşmenin taşıdığı riskler vardı.
Belgeseller söz konusu olduğunda özellikle Z Kuşağı’nın daha sansasyonel içeriklere yöneldiğini belirten Aslıgül Armağan, platformların da bu beklenti doğrultusunda şaşırtıcı ve bölümlere ayrılmış belgesellerle izleyiciyi mümkün olduğunca uzun süre ekrana bağlamaya yönelik bir strateji izlediğinin altını çizdi. Belgesellerin yükselişini toplumsal konularda geleneksel haberciliğe güvenin azalmasına ve alternatif hakikat arayışına bağlayan Armağan, zaman içerisinde belgesellerin bağlayıcılığının da arttığına parmak bastı ve ekledi: “Yeni belgesellerde anlatıcılık daha nadir. Artık bir belgeseli seyrederken o ânı yaşıyor, o mekânlara siz de giriyorsunuz.”
Oturumda, giderek güçlenen platformların açtığı kapıların yanı sıra, sektördeki tekelleşmenin zaman zaman bağımsız yapımların sesini bastırdığı üzerinde de duruldu. Aslıgül Armağan, durumu kendi deneyimlerinden yola çıkarak örneklendirdi. Netflix’in Oscar’lı belgeseli Icarus’un yönetmeni Bryan Fogel’la çalışan Armağan, Fogel’ın Cemal Kaşıkçı cinayetini anlatan yeni belgeseli The Dissident’ın platformun yatırımcılarının çıkarlarına ters düştüğü için Netflix’te kendine yer bulamadığını, zincirleme olarak Netflix’in dokunmadığı bir işe kimsenin dokunmak istemediğini ve belgeselin sadece bazı festivallerde izleyiciyle buluşabildiğini söyledi. Armağan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nihayetinde para neredeyse, hikâyelerin kontrolü onlarda.”