“İnsanoğlu artık yalnız düşünmeyecek, işleri yaşamayan ama bunu bir süre sonra fark edemeyeceğimiz makinalarla paylaşacak, hayal ettiği her şeyi yaratabilecek, üretebilecek. Soru sormasını bilen iyi yaratıcılar için harika bir dönem başlıyor” diyor Tuğbay Bilbay. SXSW seyahatlerini bir rutin haline getiren ve her sene heybesinde onlarca kıymetli içgörüyle dönen usta reklamcı, bu yılki deneyimlerini MediaCat ile paylaşıyor.
Kreatif sektörün üretici yapay zekânın izinde nasıl bir dönüşümün eşiğinde olduğundan gıda krizine çözüm sunabilecek inovatif beslenme modellerine ve festivalde öne çıkan film ve müzik önerilerine kadar her şey için sizi Bilbay’ın rehberliğinde Austin’e doğru keyifli bir yolculuk bekliyor.
WPP Kıdemli Danışmanı,
İEU Öğretim Görevlisi Tuğbay Bilbay
İnsanlığın ve medeniyetin ileri doğru gittiğine ilişkin yaygın bir yanılsama vardır. İnsanın temel hak ve özgürlüklerine kâğıt üzerinde dahi olsa kavuşmasını ve birkaç aşıyı ilerleme olarak kabul edebilirim ama bunların dışında kimse bana ilerlediğimizi kanıtlayamaz. Savaşlar sürerken, yüz milyonlar açken, ekranlar yalanlarla dolup taşarken ve bunlara hâlâ inananlar varken eski zamanlarıyla kıyasladığımda bana ilerledik gibi gelmiyor. Sanki milyonlarca yıl önce kaybettiğimiz kuyruğumuzu kovalıyor gibiyiz. Dönüp duruyor, oraya buraya savruluyoruz bana göre.
2020 yılında gitmek için çok hazırlandığım SXSW, etkinliğin tarihi boyunca ilk kez iptal edilmişti. Pandeminin insanlığın ilerleyişine bir kastı vardı herhalde. Üç yıl sonra, bu yıl geçmiş hakkımı kullanarak altıncı defa SXSW’ya gittim. SXSW’u seviyorum. Burada herkes eşit gibi geliyor, tam adını koyamadığım bir umut doğuyor gibi. Yeni bir günün doğuşunu bekleyen romantikler gibi zamanın getirdiği yenilikleri birlikte kucaklayıp, yaşamı, onun içinden çıkarttıklarımızla kutluyor ve daha iyi günlerin ihtimaline seviniyoruz sanki. Beni çok etkileyen bir filmin yönetmeniyle elele, ağlamaklı halde konuştuğumuz o anlar beni hem insanlığa hem de kendime yaklaştıran tarifsiz zamanlardı mesela. Belgesel niteliğindeki filmin kadın yönetmeni Panny Lane, hiç tanımadığı birine böbreğini vermişti ve belgesel (Confessions of a Good Samaritan) onun saf iyiliği arama hikâyesiydi.
Bu yıl, hayvansal içerik barındırmadığı halde en nefis et yemeklerini aratmayan tarifsiz lezzetlerle buluşmak, dünyaya külfeti çok daha az metotlarla üretilen yeni besinlerin yaratıcılarıyla tanışmak çok kıymetliydi. Üç dört laboratuvarla karşılaştım ama yüzlercesinin de yolda olduğunu bilmek gıdanın ve gezegenin geleceği adına sevindiriciydi.
Austin, zengin Texas’ın hızla daha da zenginleşen başkenti. Çevresi, tahmin edebileceğiniz gibi tutucu olmasına rağmen Austin demokrat bir çehreye sahip. Bunda dünyanın en iyi üniversitelerinden birine ve AMD, Dell, Apple, Whole Foods gibi dev markaların beyaz yakalı çalışanlarına ev sahipliği yapıyor olmasının katkısı çok. Sevdiğim pek çok yerin pandemi döneminde kapanmış olmasına, tarihi sokakların bazılarının birbirinin aynı modern caddelere dönüşmüş olmasına üzüldüm ama buradaki umut enerjisi sayesinde bu durum da pek uzun sürmedi.
SXSW benim kişisel olarak en sevdiğim üç konunun iç içe geçtiği bir paralel festivaller yumağı. İnteraktif deneyimler, film ve müzik. Foursquare burada lanse edilmiş, James Blunt burada keşfedilmişti mesela. Yeninin her halinin konuşulup paylaşıldığı SXSW 2023’te 10 gün boyunca 3 bin 500 konuşmacının sunum yaptığı 1500 oturumda, toplam 43 bin katılımcı bugüne ve yakın geleceğe dokundu.
Fala inanmam. Özenle seçilmiş kilit kelimelerle oluşturulmuş kafa karıştırıcı, okuyana ya da dinleyene “Treni kaçırıyorsun. Sen bilmiyorsun, ben biliyorum” diyen sunumlardan haz etmem. Böylelerine, bilenle bilmeyenin çok uzun zamandır bir olduğu ülkemde çok rastlarız. Akıllı konuşma tuzakları ile örülü saçmalıklar manzumeleri ile geçinen çok insan var ve bu sene benim onlara kötü haberlerim olacak.
Trend raporlarında sunulan tekil örneklere değil, yeniliğin yaratabileceği paradigmaları anlamaya çalışırım. Size de bu anladıklarımı anlatacağım.
1. Üretici yapay zekâ
Herkes bunu konuşuyor, yeni bir haber değil ama sanırım herkes bu alandaki gelişmeleri kendince yorumluyor. Ben de öyle yapacağım. Generative AI kalıbını “üretici yapay zekâ” olarak çevirmeyi tercih ettim çünkü yapay zekânın henüz bazılarının sıkça kullandığı “yaratıcı” sıfatını henüz taşıyabildiğini düşünmüyorum. Ama bu, onun geldiği ve yakında geleceği yerin hayatımızı değiştirme gücü bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Siri ve Alexa ile başlayan makinelerle sohbetimiz ChatGPT ve benzerleriyle yepyeni bir boyut kazandı. ChatGPT’nin yaratıcısı OpenAI’ın kurucularından Greg Brockman’ın sunumuna, Başkan Obama’nın 2016’da aynı yerde yaptığı sunumdan daha fazla ilgi vardı. Brockman’ın konuşmasının temelini bu yeni uygulama sayesinde insanın bilgi edinim süreçlerinde yaşanacak eşitlikçi ve çoğulcu devrim oluşturuyordu. İsmi ve yöntemi sohbet olsa da ChatGPT, sokaktaki insana onunla birlikte düşünen, olanak ve olasılıkları tam zamanlı veri ile sunan bir arkadaş sunuyor. Bu arkadaşın işimize gücümüze göz koyduğu konusuna sonra geleceğim.
Brockman, konuşmasında, üretici yapay zekâ henüz etik ve yasal düzenlemelere tabi olmadığı için bazı sorunlar yaşayabileceğimizin ve bu nedenle tüm insanlık olarak bunları tartışmamız gerektiğinin altını çizdi. Mülkiyet ve yanıltıcı sahte kişilik yaratımı en çok üzerinde durduğu konulardı. Güvenliğinden emin olmadıkları hiçbir eklentiyi yayınlamayacaklarına söz verdi.
OpenAI’ın Elon Musk’ın da içinde bulunduğu girişimciler tarafından toplum yararı gözetilerek, mümkün olan en çok kişiye ulaştırılabilmesi için tasarlanmış, kısıtlandırılmış bir kâr hedefi ile kurulduğunu ve bunun devrimci, yeni bir model olarak beni sevindirdiğini söyleyebilirim. Dünyanın en hızlı indirilen uygulamasına sahip şirketinden söz ediyoruz ve büyüme hedefi kâr hanesinde değil. Yeni bir dünya kuruluyor. Sizin yerinizde olsam elimde ne varsa bırakır ve üretici yapay zekâ ile yarın yapabileceklerime odaklanır, bugünümü bunu öğrenmeye ayırırdım. Zaten ChatGPT’ye sorarsanız o size anlatır.
Yapay zekâ uygulamaları o kadar hızlı ortaya çıkıyor ve büyüyor ki Harari, Musk, Wozniak ve 1100 sektör lideri ile düşünür açık bir mektupla altı ay mola istediler. Musk, açık kaynak ve limitli kâr hedefiyle yarattıkları OpenAI ve ChatGPT’nin hızla Google ve Microsoft gibi maksimum kâr odaklı şirketlerce yutulma olasılığı başta olmak üzere pek çok endişesini gündeme getirdi. Elbette büyük sermaye böyle büyük bir devrimi izleyecek değildi. Mektup, özetle tüm paydaşlara bir olma ve etik, hukuki ve telifle ilgili konularda ortak bir zeminde buluşma, devletler ve düzenleyicilerle hizalanma çağrısı yapıyor. Fakat artık baraj yıkıldı ve geri dönüşü olmayan bir değişim sürecindeyiz. Bu altı aylık mola ya da bazı ülkelerin üretici yapay zekâ tabanlı uygulamaları yasaklaması bu devrimi durduramaz.
Ben, üretici yapay zekânın insanın en büyük yardımcısı olacağını düşünenlerdenim. Evet, bazı beyaz yaka işleri artık insanlar yapmayacak, insan hatasının çokça yaşandığı hukuk, tıp, pazarlama, satış, satınalma gibi alanlarda, en çok da manipülasyona açık katma değer üreten tüm aracılık işleri başta olmak üzere birçok rol ve meslek hızla tasfiye olacak. Yeni bir başarılı insan profili, yeni bir eğitim tanımı kapıda. Bugünden söyleyebileceğim şu ki; bir insanın internet ve teknolojiyi kullanma sınırı eskiden teknik bilgisi ile sınırlıydı. Bu bilgi de herkeste yoktu. Artık daha çok kelime bilen, dile hâkim, hayal gücü geniş, farklı alanlarla ilgili fikri olan, analitik zekâsını keskinleştirmiş insanlar diğer herkesin önüne geçecek. Ve bu kesin bilgi. Soru sormayı bilen meraklı aklın tarihte daha iyi bir zamanı var mıydı bilmiyorum.
Amy Webb’den gelecek öngörüleri
Sabahın 7’sinde insanların sıraya girdiği bir başka oturum da Future Today Institute CEO’su Amy Webb’in teknoloji trendleri sunumuydu. Webb’in sunumunun odağında da yine üretici yapay zekâ vardı. İlk sözü, liderlerin gelecekle ilgili perspektiflerinin dar, odaklarının kısa olmasıydı. Bunu söylemek için fütürist olmaya gerek yok tabii. Webb, hemen ardından bildiğimiz internetin sonuna geldiğimizi, bir zamanlar sörf yaptığımız, aramalar için kullandığımız internetin artık bizi araştıracağını ve her bireyin internetin parçası olacağını ekledi.
İnternet bizi izliyor, bunu anlamıştık ama koku ile etki yaratma, duygu durumunu analiz etme gibi yeni kabiliyetleri de kapıda. Ortam tam bir veri kaynağına dönüşüyor. İnternet, yakında kokunuzun analizi ile neye açık, neye kapalısınız biliyor olacak ve neyi sevip neye burun kıvırdığınızı bile anlayabilecek. Koku konusunun sağlık tarafında kapı açabileceği gelişmeler beni umutlandırırken, insanlar üzerinde hâkimiyet sağlamanın yeni yöntemlerini hayal edince biraz ürperiyorum. İşte bu yüzden o altı aya ihtiyacımız var.
Webb, iki yıl içinde tam bir üretici yapay zekâ uyumu sağlanacağını tahmin ettiklerini söyledi. Veri paylaşımı ve modellerin açık olması sayesinde daha olumlu bir geleceğin bizi bekliyor olabileceğini, özellikle veri paylaşımı ve açıklık konusunda şu sıralar en büyük rakiplerin bile ellerini birbirlerine açtığını ama bunun sürekliliğinin sağlanması gerektiğini belirtti. Tüm bunları heyecanla konuşurken, bir slayt, içinde çok sayıda pazarlamacının da olduğu salonda sessizlik yarattı. Ekranda, “Yakın gelecekte pazarlama ve reklam varolmaya devam edecek, ama insan reklamcılar ve pazarlamacılar olmadan” yazıyordu.
Yaratıcılık zaten bilinenler arasında bilinmeyen bir bağ kurmak değil mi? İşte o bağın verisi ve paradigması yok. Ama son yıllarda garip bir yere evrimleşmiş, şaşırtmayan, yürekten etkilemeyen reklamdan bahsetmiyorum. Formül reklamcılığını yapay zekâ yapacak, bir avuç yaratıcı yine sihirli işler yapmaya devam edecek bence.
Büyük olasılıkla ajans yapıları çok hızlı değişmek zorunda kalacak ve karşılığında marka tarafında da yapısal değişimler yaşanacak. Unilever sunumunda konuşan Conny Braams (chief digital and commercial officer) kalabalığa şu ifadelerle seslendi: “Hızlı tüketim ürünleri için en önemli zorluk ve fırsat, benim yaratıcı ticaret devrimi dediğim şey. Medya, eğlence ve ticaretin birleşmesi, pazarlama ve satış arasındaki çizgileri bulanıklaştırıyor. Markamı Facebook, Instagram veya Netflix aracılığıyla satarsam bu pazarlama mı, satış mı yoksa her ikisi mi olur? Artık bu iki disiplin arasında gerçekten net bir ayrım yapamazsınız. 2022’de rolümün dijital ve pazarlama direktöründen dijital ve ticari direktöre dönüşmüş olması da bu yüzden. Böylelikle Unilever’in uçtan uca dijital dönüşümünün yanı sıra dünya çapında pazarlama ve satıştan sorumlu oldum. Pazarlama ve satışı bir araya getirerek, aynı zamanda markalar oluşturduğumuzdan ve satışa dönüştürdüğümüzden gerçekten emin oluyoruz. Yalnız bir şey aynı kaldı: Her şey büyük bir yaratıcı fikirle başlar!”
Unilever’den yaratıcılığa verdiği önemi bir kez daha duymak iyiydi ama burada işaret edilen disiplinlerin iç içe geçtiğini gözden kaçırmamak gerek. Adı reklam olan şeyleri biz yapmayacağız belki yakında ama başka şeyler yapacağız. Daha etkili, sihirli içerikler. Buna çalışmalıyız, bunu konuşmalıyız hep birlikte.
Amy Webb’e geri dönmek istiyorum. Üretici yapay zekâ kullanmayı zengin doğmakla eş gördüğünü söyledikten sonra ekledi: “İşi bilgi olanların değer yaratmaya devam edebilmeleri için bunu kullanabilmeyi öğrenmeleri gerekli.” Soru yönergesini iyi yazarsanız üretici yapay zekâ size 1 dakika içinde sıfırdan bir ürün yönetimi planı yapabilir, ürünün ismi dahil iletişim çalışmaları önerebilir. Ama siz bunu eğer iyi bir dilbilgisine sahipseniz, bağlamlara ve insan doğasına hâkimseniz yapabilirsiniz. Değilseniz işiniz uzun. Diline hâkim, sosyoloji, ekonomi, felsefe ve psikoloji bilen, kendini ifade etme sorunu olmayan yaratıcı insan bu yeni dönemde her ne istiyorsa yapabilir. Bu kadar net. Yaşasın! – Ama bu, ezberci eğitim sistemlerine yeniden bakmayı gerektiriyor. Dilini seven ve edebiyat başta olmak üzere onu beslemeyi sürdüren insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. Üretici yapay zekâ iki basit tümcelik bir soruya çok genel cevap verebilirken, ona bilmesi gerekenleri verdiğiniz, doğru yönlendirmeleri ve bağlamları ortaya koyduğunuz takdirde işinize günler, haftalar kazandıracak cevaplarla geliyor.
Webb, “Orta vadede dijital ikizlerimizi yüklediğimiz internette kişiselleştirilmiş tedaviye, hatasız cerrahiye, ultra gerçekçi değişken mekân tasarımlarına kucak açacağız. Üretici yapay zekâ ile çalışabilen el işçilerine büyük talep olacak, sanal ortamda da test edilebilen aşılarla virüslere karşı daha dayanıklı olacağız ama bu doğurganlığımızı düşürecek” dedi ve her şeye rağmen gelecekten umutlu olduğunu belirterek bitirdi konuşmasını.
Amy Webb’in sunumunun hemen arkasında bir başka trend yorumcusu vardı: Rohid Bhargava. Eski bir reklamcı olan Rohid bize normal ve küçük şeylerin geleceğinden bahsetti. Nesil farklılıklarının temelini oluşturan bu küçük ayrıntılar bir saat önce bunalıma girmiş olan salonu normale döndürdü. Ben şahsen reklam hariç normali severim. Reklamda normal, parayı boşa harcamaktır. Bhargava binlerce yıllık bir gerçeğin üretici yapay zekâ devrimiyle de değişmeyeceğini söyledi. Katılıyorum. “İnsanı anlayan her zaman kazanır.”
2. Gıda devrimi
Texas sulu, nefis biftekleriyle de ünlüdür. Her seferinde gider en iyi mangalcılardan birinde içimizdeki canavarı doyururuz. Bu sefer de öyle oldu, farklı yerlerde birçok et yedik ama yediğim en lezzetli et, et değildi. Mantar kökü ile üretilmiş şahane bir et muadili idi. Bu yıl mantar konulu onlarca oturum vardı, boşuna olmadığını tadınca anladık. Mantar sağlık endüstrisine olduğu kadar gıda endüstrisine de çok büyük bir rol almak üzere yeniden giriş yapıyor. Özellikle maliyeti yüksek et yerine kullanılabilen ve harika lezzet ve tam kıvamında çeşitleriyle.
3. Film ve müzik
SXSW, film ve müzik konusunda yetişilmesi imkânsız, insanı bunalıma sokan bir program sunar. Bu sefer neyse ki daha akıllı seçimler ve lojistik hesaplamalarla az sayıda ama harika filmler gördüm. Başta bahsettiğim Confessions of a Good Samaritan yeni bir iyilik tarifi yapıyor ve umarım bu tarif daha çok insana şifa olarak döner. Yönetmenlerin kendi hikâyelerini yazıp, aynı zamanda başrol oynamalarına çok alışık değilim. Buna bir diğer iyi örnek Leah McKendrick’in Scrambled isimli filmiydi. 30’lu yaşlarının ortasına gelen yönetmenin yumurtalarını dondurma hikâyesi… Film çok eğlenceliydi ama ortaya koyduğu konu ve didiklediği ilişki yapıları kendi çapında benzersizdi. Millennial’ların birey algısına mikroskopla bakmak ve çok iyi bir film izlemek istiyorsanız bu filmi bulun.
Bir de çok basit bir hikâyeyi, özlediğim bir sinemaya çeviren Tomas Gomez Bustillo’nun Chronicles of a Wandering Saint filmini önereceğim. Cambazlık yapmadan, kurgu ile sihir nasıl yaratılır bunun basit ama nefis bir yolunu gösteriyor film. Sıcacık bir Arjantin hikâyesi ve iyi ile kötünün, saf yüreklerin birbirine sarıldığı şiirsel bir akış var filmde. Yönetmen gösterimler için yatırımcı arıyordu. Bulmuş olduğunu ümit ediyorum çünkü böyle insanların film yapmaya devam etmesi lazım.
Müzik konusuna derinlemesine girersem çıkamam o yüzden sadece Austin’in her köşesinin harika seslerle dolu olduğunu söyleyeceğim. Böyle bir renkli çeşitliliği ben dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir festivalde görmedim. Sadece bir müzisyenden bahsetmek istiyorum o da bizim ülkemizden bir piyanist. Ben onu instagramda rastladığım hesabından uzun zamandır takip ediyordum zaten. Ayşedeniz Gökçin (@adpianist). SXSW’da harika bir konser verdi. Konserde sevilen iki sanatçının eserlerini aynı parça içinde geçişlerle kullanmasına tüm salon hayran oldu. Bu sanatçılar Bach ve Pink Floyd’du.
Ben bu SXSW yolculuklarına üniversiteden tanıdığım yakın arkadaşım Kutlu Demirer ile çıkıyorum. Kutlu ile benzeri az bir frekans yakalarız, dengemiz bozulduğunda yola çıkarız genelde. Aradığımız ise huzur, lezzet ve melodidir. Yıllar önce Austin’e davet ettiğimde “hemen” dedi ve ve beni bu yolculuklarda hiç yalnız bırakmadı. Austin’i birlikte tanıdık. Bu şehirde bazı rutinler edindik. Bunlardan biri olan ve dünyanın bence en iyi plakçılarından biri olan Waterloo, Austin’de bu sene Kutlu’nun favori gruplarından Hermanos Gutiérrez’in kısa bir konseri vardı. Oradaydık ve imzalı plaklarımızı aldık.
Benim yaş günüme denk gelen gece buradaysak tam bir klasik Amerikan lokantası olan Jim’s’e gideriz. Normalde 24 saat açık olan lokanta, pandemi sonrası bu rutine dönememiş ve akşam kapamaya başlamış. Biz de bu sefer gündüz gittik ve turtalarımızı onlarca yaşındaki kupalarda sunulan kahvelerimiz eşliğinde yedik. Günde ortalama 17 bin adım attık, çok yememize rağmen kilo vererek döndük.
Kesin olan başka bir şey ise insanın acayip bir yaratık olduğu. Bunu unutabiliyoruz. Neden müzik dinlediğimizi; ana-baba evinde neden başka türlü rahat olduğumuzu, dost sohbetinin en güzel şarap olduğunu; hiçbir makinanın “Küçücük bir kuştur soluğum kumral göklerinde saçlarının, seni kucağıma alıyorum tarifsiz uzuyor bacakların” diye başlayan ve “kırmızı bir at oluyor soluğum, yüzümün yanmasından anlıyorum yoksuluz, gecelerimiz çok kısa dört nala sevişmek lazım” diye biten bir şiir yazamayacağını; Lee Morgan’ın, Kudsi Ergüner’in nefesinin, Max Roach’ın ritimlerinin eşsiz olduğunu, yaratıcılığın sezgiden de öte görünmez bağları görünür kılmak ve kelimeye, resme, toprağa, havaya ruh üflemek olduğunu unutabiliyoruz. Yakın gelecekte adı reklamcılar -yaptığı şey reklam olmayabilir ama- ve soru sormasını bilen iyi yaratıcılar için harika bir dönem başlıyor. Biliyorum, çocuk gibi seviniyorum.