Site icon MediaCat

Rock’n’roll kadınlar

Rock’n’roll kadınlar

Jackie Brenston & His Delta Cats’in Rocket 88’i, ilk rock’n’roll kaydı olarak kabul edilir. Time dergisi yazarlarından Christopher John Farley, müziğin yanı sıra otomobilin cinsel cesaret için bir metafor görevi gördüğü lirik temasıyla da dikkat çeken bu kayıt hakkında şöyle bir değerlendirme yapar: “Müzik, küstah ve seksiydi. Blues unsurlarını ritim, tavır ve elektro gitarla harmanladı ve siyahi müziğe yeni bir soluk kazandırdı. Blues eski bilgeliği seslendiriyor gibi görünse de bu yeni müzik genç fikirlerle dolu görünüyordu. […] Eğer önceleri siyahi müziğin yalnızca siyahiler için olduğunu düşünenler varsa, Rocket 88 bu palavrayı erozyona uğrattı. Blues dünyevi dertlerle ilgiliyse, rock, gökyüzünün artık sınır olduğunu haykırıyor gibiydi. Ritim çok büyüktü, sözler çok davetkâr, melodi çok çekici, ses çok yüksekti. Siyah, beyaz, kahverengi ya da her neyse, müziği duyan herkesin partiye katılması için bir davetten başka bir şey değildi.”

Gerçekten öyle miydi? Rock’n’roll, gerçekten kimliğimizi yeniden onaylayabileceğimiz veya esnetip bazen de sınırların tamamen dışına çıkabileceğimiz özgür ve yaratıcı bir ortam mı sunuyordu bize?

Dişil klişeler

Rock’n’roll endüstrisi, kendini her ne kadar “asi” ve “karşı kültürlere açık” olarak lanse etse de, bu endüstrinin kendi türündeki sanatçıları ve müziği kısıtlayan basmakalıp cinsiyet rollerine ittiği aşikâr. Burada erkekler saldırganlığı, gücü ve gürültüyü vurgulayan rollere itilirken kadınlar itaatkârlığı, sessizliği, baştan çıkarıcılığı ve evcilliği vurgulayan geleneksel dişil klişesine sıkıştırılıyordu. Şov sırasında giyilen ve vücudu ön plana çıkaran açık gömlekler, dar pantolonlar; fallik semboller olarak kullanılan gitar ve mikrofonlar, cüretkâr şarkı sözleri ve son derece gürültülü riff’ler, rock’n’roll’un en karakteristik özellikleriydi.

Spagatlar, hillbilly stomp ve duckwalk danslarıyla rock’n’roll evrenine yeni bir soluk kazandıran Chuck Berry, bu bağlamda sahnede erkek cinselliğini çekinmeden konu eden ilk isimlerden biriydi. İlerleyen zamanlarda bayrağı ondan devralan Elvis Presley’den Guns N’ Roses’a kadar pek çok beyaz grubun çeşitli sahne performanslarında, kliplerinde, şarkılarında ve albüm kapaklarında da bu karakteristik özellikleri görmek mümkün.

Yüksek ses ve gücün kadınlara göre olmadığı konusuna gelince, can alıcı bir değerlendirme, “Electric Ladyland: Women and Rock Culture” kitabının yazarı Lisa Rhodes’tan geliyor: “Yüksek sesle müzik icra etmek, kadınlar için erkeklerden farklı şeyler ifade ediyor. Kadınlar olarak bize (genellikle) tüm yaşamımız boyunca toplum içinde sessiz olmamız çok da ince olmayan yollarla söylendi…”

Kalıplardan taşanlar

Yüksek sesle müzik icra etmek, yalnızca “hayran” rolüne indirgenen kadınlar için, erkeklerden çok daha farklı şeyler ifade ediyordu gerçekten de. Şov dünyasının onlara verdiği bu düşük statüyü reddeden nice kadın çıkardığı yüksek ve cazibeli seslerle kendini dünya sahnelerinde var etti. Orijinal kötü kızımız Ronnie Spector, bir dizi hit şarkıya imza atan kadın grubu The Ronettes’in kurucu solisti olarak ün kazandığında bir ikon haline geldi. Rock’n’roll’un kalbinin, ruhunun ve tutkusunun vücut bulmuş haliydi.

Janis Joplin, toplumun sınırlayıcı ataerkil normlarını değiştirme vizyonuna sahip bir “uyumsuzdu”. Onun kaba ve evcilleştirilmemiş imajı, kadın davranışına dair toplumsal beklentilerden çok uzaktı. Sözleri, yorumları ve tavrıyla tıpkı Spector gibi cinsel özgürlüğün bariz bir simgesiydi.

Patti Smith, punk’ı ateşleyen bir kıvılcım olarak da kabul edilen Horses albümüyle yeni bir türü müjdelerken, kadın ve erkek rolleri arasındaki sınırları yerle bir ederek Annie Lennox, David Bowie gibi cinsiyet bükücülere ilham verdi.

Mick Jagger ve Rod Steward gibi büyük rock yıldızların üzerinde büyük etkisi olan Tina Turner da gençlik yıllarını sahnede Ike Turner’ın baskısı altında, sahne arkasında ise ondan gördüğü şiddet ve istismarla geçirmesine rağmen, boşandıktan sonra tek başına çıkardığı beşinci albümü Private Dancer ile büyük bir başarı yakaladı. 50 yaşındaki bu kadın karizması, seksapeli ve güçlü sesiyle endüstrinin yaş kalıplarını yerle bir etmiş, Avrupa’nın her yerinde stadyumları 15’ten 60’a kadar her yaştan hayranlarıyla doldurmuştu.

Kadınlar, rock ve şov dünyası

Murat Arda
Yazar ve Kültür Yapımcısı

Şov dünyasındaki kadınların, gençlik, güzellik, popülerlik gibi mefhumlar karşısındaki dezavantajlı durumlarını düşününce, bu sahte ve acımasız dünyanın kodları, dolaylı ve psikolojik baskılar yoluyla erkek egemen rock (şov) dünyasında zirveyi görmüş karakterleri bile yok oluşun eşiğine sürükledi. Britney Spears’tan Marilyn Monroe’ya, Amy Winehouse’dan Debra Winger’a patlayan flaşlar ve alkışlar karşısında kadınların ne hallere düştüğü malumunuz.

Bırakınız rock müziğe yeni adım atmış çaylak kadınları, aralarında Uma Thurman, Angelina Jolie, Salma Hayek ve Gwyneth Paltrow gibi birçok ünlü yıldızın da bulunduğu yaklaşık 70 kadın tarafından tecavüz ve cinsel tacizle suçlanan Hollywood yapımcısı Harvey Weinstein’ın kendini savunurken sarf ettiği şu cümleye bir bakın: “Ben, kadınlar için herkesten daha fazla çalıştım!” Ne diyebilirim ki, “pes”ten başka…

Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Tina Turner’ımız bile “güçlü”, “vamp kadın” imajıyla bilinse de tüm gençliğinde ona psikolojik ve fizyolojik işkenceler yapan sözde sert erkeklerce tarumar edilmiştir. Büyük ustamız John Berger’in 70’li, 80’li yıllarda söyledikleri, sadece rock dünyasındaki değil, şu gözünü açmış tüm kadınların vaziyetine dair bugün de geçerlidir:

“Bir kadın, yalnız başına olduğu zamanların hemen hepsinin dışında, daima, nasıl bir görüntü oluşturduğu algısı ile beraberdir. Bir odada öylece yürürken, ya da babasını kaybettiğinde ağlarken, o esnada nasıl göründüğünü düşünmekten kendini alıkoyamaz. Çocukluğundan bu yana, kadına devamlı olarak kendini incelemek öğretilmiş ve kadın buna koşullandırılmıştır. Bu yüzden olmak istediği ve yaptığı her şeyi incelemek zorunda kalmıştır. Çünkü başkalarına özellikle de erkeklere nasıl göründüğü, hayata dair elde etmiş olduğu bir başarı olarak düşünüldüğünden bu konu hep çok önemli olmuştur.”

Çok uzatmadan konuyu bağlamaya çalışacağım; kadınların rock müzik ve şov dünyasında yarattıkları değişim çok sınırlı ama hiç yoktan iyidir zira kadınlar “artık biz de varız” demiştir. Salt bir “fan girl” olmayı reddetmiş, kendilerini erkekler ile eşitlemeye yönelik çok yol kat etmişlerdir ve hepsinden öte bir gerçek vardır ki: “Kadının elinin değdiği her şey güzelleşir.”

Exit mobile version