Site icon MediaCat

Neyi normalleştirmek isterdiniz? #1

Neyi normalleştirmek isterdiniz? #1

Bu ay yaratıcı endüstrinin lider isimlerine, ajans-marka iletişiminden toplumsal meselelerin pazarlamada ve reklamda ele alınış biçimine kadar, “Neyi normalleştirmek isterdiniz?” diye sorduk. Sektörün normalleştiremedikleri ve normalleştirmek istedikleri üzerine bir konuşma ortamı yaratabilmek için başlattığımız bu seride gelecek ay reklamveren yetkililerini ağırlayacağız.

Titrifikir Kreatif Ekip Lideri Can Demir

Nitelikli normalleşme

Son dönemde, reklam ajanslarından tanıdığımız arkadaşlarımızdan sıkça duymaya başladığımız bir cümle var. Kimisi yoğun bir coşkuyla kuruyor aynı cümleyi, kimisi utana sıkıla ama her seferinde de dinleyenler hak veriyor onlara: “Marka tarafına geçiyorum!” Bu cümleden sonra ise diyaloglar genellikle şu şekilde devam ediyor:
– Hayırlı olsun, nerden çıktı?
+ E çalışma saatleri düzgün, işten çıkınca iş bitiyor, maaşı da çok daha iyi.
– Güzelmiş…
+ Yan hakları da var; yılda iki kez eğitim bursu veriyorlar mesela.
– Ooo süper!
+ Ticket da yemeğe gerçekten yetiyor, öyle sadece simit parası yatmıyor.
– Oh oh afiyet olsun.
+ Hisse önceliği veriyorlar, şirkete yatırım yapabiliyorsun… Dilediğim yerden çalışıyorum, gitmek istersem de ofis hep açık. Alo?! Alo… Orada mısın? Alo?

Benzer konuşmaları yaptığım bazı arkadaşlarım, aslında başka bir sektöre geçmeyi düşünmüyorlardı ama şartlar onları “ya ülke ya da sektör” değiştirmeye zorladı. Peki, kalifiye elemanlarını elinde tutamayan bir sektörde, kalite standardının korunması mümkün mü? Bence değil.

Yaratıcı endüstrilerde çalışan nitelikli insanların, kötü şartları sorgusuz sualsiz kabul edeceklerini düşünmek ya da bu şartlarda verimli olabileceklerini hayal etmek hiç normal değil. O yüzden sektörde insani çalışma şartlarının sağlanması, 2-3 ajansta değil, tüm ajanslarda normalleşmeli.

Reklamcıların işlerini yeniden sevmeleri, eğlenerek üretebilmeleri ve nitelikli reklamcıların sektörü terk etmemeleri için en büyük öncelik bu olmalı. Çünkü reklamda yaratıcılık, yalnızca işini severek yapan reklamcılarla mümkün.

VMLY&R İstanbul Stratejik Planlama Direktörü Aslı Koparal

Sanılandan daha derin konular

Son senelerde hem dünyada hem de ülkemizde stereotip klişeleri pek çok markanın ve ajansın dokunduğu, dokunmaya çalıştığı bir alan. Örneğin, dünyada 10 sene önce Bodyform’un (The Truth) başlattığı ve günümüzde Libresse’in (Viva La Vulva) hâlâ devam ettirdiği regl dönemi normlarını yıkan işler, hayranlıkla takip ettiklerimden. Türkiye’de ilk defa Penti’nin sesini duyduk, umuyorum bu pek çok marka için ilham olur.

Ülkemizde stereotip klişeleri en çok cinsiyet eşitsizliği konusunda, kadın ve erkeklerin zihinlerde kalıplaşmış rolleri tarafında işleniyor. Yemek ve temizlik yapan erkekler; futbol sahasında kendini gösteren, boks yapan, içinden geldiği gibi giyinen kadınlar ekranlarda karşımıza çıkıyor. Bizler işin çok içerisinde olduğumuz için, kanıksanmış kadın ve erkek rolleri konusunda verilen mesajlar bazen çok fazlalaştı gibi hissediyoruz fakat maalesef konu çok derin. Türkiye’de toplumsal olarak hâlâ buna oldukça ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, araştırmalar da bunu kanıtlıyor. Maalesef pek çok şiddet, haksızlık ve eşitsizliğin ilk doğduğu yer zihinlerde erkeklerin kadınlardan üstün olduğu algısı. Ve bu algıyı dönüştürmek için daha kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor.

Fakat benim ilk “normalleştirmek” istediğim konu, kelimenin tam anlamıyla normalin kendisi olurdu. Normalleştirme kavramının kökü “norm”a yani istatistiksel bir veriye dayanıyor. Çevremizde en çok gördüğümüz davranış/düşünce biçimini normal, daha nadir gördüklerimizi ise anormal olarak algılıyoruz. Ötekileştirme, zorbalık ve dışlanmalar buradan doğuyor. Normal tanımlaması yerine doğal tanımlamasını kullanmayı tercih ediyorum ve değiştirmek istediğimiz düşünce ve davranış şeklinin köküne inilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Exit mobile version