MediaCat’in uzun yıllar devam eden söyleşi serilerinden Kreatifin Masası’nı karantina günlerine özel olarak geri getirdik. Bu kez dünyanın farklı şehirlerindeki kreatiflerin home office çalışma masalarına konuk olduğumuz seride İstanbul’da Rafineri Creative Group Head Gizem Şengüler ve Hamburg’da Scholz&Friends Hamburg Senior Art Direktörü Yiğit Karagöz‘ün ardından sıradaki durağımız New York’ta SHVO Senior Art Direktörü ve Grafik Tasarımcı Aksel Ceylan.
Karantinasını şehrin hayli yüksek bir noktasında geçiriyor Ceylan. Çalışma alanını çoklu mekânlara yaysa da en cazip yer bulutların hemen üstü gibi görünüyor.
Karantina süreci başladığından beri, evin tek bir köşesini “ofis” olarak kodlamamayı seçtim. Farklı köşelerde takılayım, en azından evin içinde gezmiş olayım diye düşündüm ama genelde tercih ettiğim yer manzaranın önü oluyor. Bana biraz İstanbul’u anımsatıyor. Yıllardır ofis işleri dışında düzenli olarak freelance işler de yaptığım için evden çalışmak eski bir alışkanlığım, dolayısıyla bu yeni durumu pek yadırgamadım ben. Şunu da söylemeden geçmeyeyim; günü ayakkabısız geçirmek şahane bir şey. Yıllar önce Manajans zamanlarımda, pofidik biR terliğim vardı ajansta, mesailerde en büyük kozum oydu.
Laptopum ve Wacom tabletim yanımda olduğu sürece her yerde çalışabilirim. Mouse opsiyonel. Kahveye de bayılmam aslında ama sabah 09:00 toplantılarında iyi geliyor. New York’a yerleştiğimden beri mobil çalışmaya daha bir alıştım, özellikle Miami’de çok sık proje yapıyoruz dolayısıyla bu masadakilerle bir anda başka bir şehre gitmem gerekebiliyor (gerçi Coronavirus’ten sonrası malum). Mekân ve zaman fark etmeksizin bu gördüklerinizle her şeyi yapabilmemize hâlâ şaşırıyorum. Müthiş bir mesleğimiz var gerçekten.
Hand lettering meselesine yıllardır kafayı takmış durumdayım. Fırsat buldukça Instagram’da hem kişisel hem de @dailyhandletteredwords hesabıma videolar koyuyorum. Genelde elimi kağıt-kalemle açıp, sonrasında (fırça çeşitliliği sebebiyle) dijitalde devam ediyorum. Kulaklıkla müzik dinleyerek çalışmak zaten ajans ortamlarından kalma. Bu karedeki en çılgın şey dürbün. Ekranlara bakmaktan sıkıldığımda sokakları ve insanları izliyorum, analog stalk diyebiliriz.
Ve son olarak, karantina günlerinde artık ilişkimin doruğuna ulaştığım PlayStation alet edevatları. Özellikle eve tıkıldığımız bu günlerde kafama VR gözlüğü geçirip, başka evrenlerde başka karakterler olarak gezinmek iyi geliyor, bayağı kafa açıyor. Ben ağır FIFA’cıyım ama VR aldığımızdan beri olayın nerelere gidebileceğini hayal edip çıldırıyorum. VR’cılar! Kaç yıl oldu, artık şu teknolojiyi geliştirin de, akşamları Türkiye’deki arkadaşlarımıza sanal misafirliğe falan gidebilelim.