Site icon MediaCat

“Herkes birinin komşusudur”

"Herkes birinin komşusudur"

Bu yıl sanatseverlerle 16 Eylül – 12 Kasım tarihlerinde “İyi Bir Komşu” başlığıyla buluşacak olan 15. İstanbul Bienali’ne kısa bir süre kala Bienal Direktörü Bige Örer ile Bienal’e ev sahipliği yapan altı mekândan biri olan Pera Müzesi’nde bir araya geldik. Bienal’in hazırlık sürecinden Bienal’de bizleri bu sene nelerin beklediğine, komşuluk kavramından Bienal mekânlarının ve direktörünün kendi komşuluk ilişkilerine kadar aklımızı kurcalayan türlü noktaları Bige Örer’den dinledik.

15. İstanbul Bienali bu yıl sanatseverler ile Elmgreen & Dragset ikilisinin küratörlüğünde “İyi Bir Komşu” başlığıyla buluşacak. Fikrin doğuşu iki yıl öncesine dayanıyor. Hazırlık süreci nasıl gelişti? Bizleri bu sene Bienal’de neler bekliyor?

Bienal’in küratörleri Elmgreen & Dragset dünya çapında tanınmış bir sanatçı ikilisi. Kendileriyle 2001, 2011 ve 2013 yıllarında İstanbul Bienallerinde üç defa birlikte çalışma fırsatımız olmuştu. Bienaller dışında başka sergilere de katıldılar. Yeni işler de ürettiler.  Neredeyse 20 seneye dayanan bir tanışıklık durumu var. Hem İstanbul’un sanat dünyasının nasıl geliştiğini hem şehrin nasıl dönüştüğünü birebir izlemiş olan kişiler. Hazırlık çalışmalarına başladığımız zaman bu bizim için çok temel bir zemin oluşturdu. Sıfırdan başlamak zorunda kalmadık. Sonuçta hem buradaki sanat aktörlerini, sanatçıları ve kültür kurumlarını tanıyan bir ikiliyle birlikte çalışmış olduk.

Bienal 16 Eylül – 12 Kasım tarihleri arasında iki ay boyunca açık ama onun öncesinde kavramsal çerçevenin, başlığın belirlenmesi ve dünyanın farklı ülkelerine yapılan araştırma gezilerinin de dahil olduğu çok uzun bir hazırlık dönemimiz var. Geçen Aralık ayında basın toplantımızı gerçekleştirmiştik. Bu basın toplantısında iyi bir komşunun tanımının tek olmadığını; herkese, zamana, mekâna ve bağlama göre değişiklik gösterebileceğini gördük. Bunu söylerken de 40 soruya referans verdik. Bu sorular ile komşu tanımına çok farklı perspektiflerden yaklaşabileceğimizi bir performansla paylaşmıştık. Bir anlamda “İyi bir komşu kimdir?” sorusunu aslında izleyicilerin kendilerine sormasını da istiyoruz. Çünkü herkes hem birinin komşusu hem de herkesin bir komşusu var. Dolayısıyla çok kolay iletişime geçilecek bir tema olduğunu düşünüyoruz. Çok temel bir mesele gibi gözükse de özel alanda, mikro alanda yaşadıklarımız, makro alanda yaşanılanlara da ayna tutabiliyor. O anlamda da çekirdekte kurduğumuz kişisel ilişkiler aynı zamanda makro sistemlerdeki hem gerginliklere hem de buluşma noktalarına işaret edebiliyor.

Düşündürmeyi hedefliyorsunuz ve elimizde temel olarak iyi, komşu ve iyi bir komşu var. Üç şeyi birden düşüneceğiz. Bir de Uluslararası Billboard Projesi var. Afiş çalışmalarından biraz bahsedebilir misiniz?

Önce Uluslararası Billboard Projesi ile başlayayım. Projeye 2017 yılının Şubat ayında başladık. Bu senenin sonuna kadar da devam edecek. İrlanda’da Limerick şehrinde başladı;  Rusya’da Moskova’ya, ABD’de Şikago’ya gitti ve halen de farklı yerlere gitmeye devam ediyor.

Billboard projesi sonuçta kamusal alanda gerçekleştiği için sadece kemikleşmiş sanat izleyicisinin değil, genel izleyicinin de karşısına çıkan bir proje. Buradaki temel hedef, farklı şehirlerdeki kültür kurumlarıyla işbirlikleri yapmak ve bu işbirlikleri kapsamında da Bienal’in sorularının evrensel bir şekilde yaygınlaşmasını sağlayabilmek. Uluslararası Billboard Projesi’nde İsviçreli fotoğraf sanatçısı Lukas Wassmann, Bienal’in görsel kimliğini yürüten Rupert Smith ve küratörlerle birlikte altı fotoğraf ile eşleşecek altı soruya karar verdik. İstanbul’da da Bienal ile birlikte sokaklarda görmeye başlayacağız.

Buna ek olarak Bienal açılmadan evvel  Mayıs-Haziran ayları gibi iyi bir komşu poster kampanyasını başlattık. İlgilenen kişiler, bu soruların olduğu Bienal posterlerini kendi evlerinin camlarına asmaya başladılar. Çok güzel de bir ilgiyle karşılaştık. Bunu alışık olduğumuz tanıtım kampanyası gibi değil, aslında izleyicimizin doğrudan sahiplenebileceği ve kendi mahallesinde kendi komşularını komşulukla ilgili düşünmeye teşvik edebilecekleri sembolik bir jest olarak görüyoruz.

Bienal’de altı farklı mekân var. Birbirlerine de yakın mekânlar. Mekân seçimleri nasıl gerçekleştirildi?

Her Bienal’in kavramsal çerçevesine uygun olarak mekânları da belirlenir. İstanbul Bienali’nin sabit bir mekânı yok. Böylelikle aslında şehrin farklı mahallelerinde, farklı özelliklerde yapıları kullanabiliyoruz.

İstanbul Modern ve Pera Müzesi gibi sergi görmeye alışık olduğumuz klasik müze mekânlarını kullanıyoruz. Galata Rum İlköğretim Okulu yine ana mekânlarımızdan biri. Daha küçük ölçekli mekânlarımız da var. Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda üç sanatçı konumlanıyor. Kadınlar bölümünde bir erkek sanatçı, erkekler bölümünde bir kadın sanatçı ve Bienal boyunca her Cumartesi günü saat 17:30’da müthiş bir performans sergileyecek olan Tuğçe Tuna ve ekibini görüyoruz. Mahmoud Khaled, bundan evvel Cihangir’de bir ev olarak kullanılan ARK Kültür’ün üç katını da kullanarak bir ev-müze yarattı. Çok iyi bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Bienal için yeni işlerden biri. Bir de Asmalımescit’te sanatçı kolektifi Yoğunluk’un mekânını kullanıyoruz. Burası aslında bir sanatçı stüdyosu ve burayı Bienal mekânına dönüştürdük. Yaklaşık üç dört dakika izleyeceğiniz bir deneyim ve toplamda da maksimum üç dört kişi girebiliyor.

Bizim için Bienal mekânlarının komşu mekânlar olması önemliydi. Bu mekânlar birbirlerine yürüme mesafesinde olan mekânlar. Hem daha büyük hem daha küçük, tarihiyle bizi şaşırtacak çeşitli mekânların da sergi mekânı olarak kullanılabileceğine dair de bir örnek göstermiş olduk.

Bienal’e Bienal mekânlarının komşuları nasıl bakıyor?

Şimdiye kadar Bienal mekânlarının komşularının çok iyi birer komşu olduklarını söyleyebilirim. Çok sık karşılaşıyoruz. Belirli mekânların çevresindeki, mesela Galata Rum İlköğretim Okulu’nun çevresindeki kafeler bizim için iyi birer komşu. Afişlerimizi kendileri astılar. İstanbul Modern’in çevresinde şu anda çok ciddi bir inşaat süreci devam ettiği için orada bir komşuluk ilişkisi yaratma konusunda emin değilim. Ama diğer mekânlarda komşularımızın da iyi birer komşu olarak Bienal’i sahiplendiğini görüyoruz.

Bienal’e yurtdışında nasıl bakılıyor? Nasıl bir katılım bekliyorsunuz?

İstanbul Bienali uluslararası alanda hep dünyanın en önemli bienallerinden biri olarak görülüyor. İstanbul’a gelen izleyicilerimiz bütün mekânları gerçekten de vakit geçirerek gezebiliyorlar. Bunun olumlu bir etkisi var. Sanat dünyasında bazen yetişilemeyen, ne kadar vakit harcasanız da yine de bir şeyleri kaçırdığınız hissini veren etkinlikler karşısında bu Bienal’in ölçeğinin, dönemin de ruhuna uygun olduğunu düşünüyorum. Bu hafta gelen hem uluslararası medyadan, küratörlerden, sanat profesyonellerinden, müze direktörleri ve onların gruplarından çok olumlu geri dönüşler aldık. Bu olumlu geri dönüşlerin kulaktan kulağa yayılacağını ve ilerleyen zamanlarda başka kişiler için de teşvik edici olacağını düşünüyorum.

Türkiye’nin son dönemde karşılaştığı bazı olaylar, özellikle uluslararası medyada Türkiye ile ilgili çok olumsuz haberlerin çıkmasına yol açtı. Bunun için de nasıl bir geri dönüşü olacağını aslında önizleme haftası olana kadar da kestirebilmek mümkün değildi.

Komşu Etkinlikler olacak bir de…

Kamusal Program bu sene sanatçı ve akademisyen Zeynep Pekünlü koordinatörlüğünde gelişti. Etkinlikler, Seçilmiş Aileler ve Müşterek Kader ile iki ana başlık altında toparlandı. Her hafta bir etkinlik olacak. Kimi zaman konuşmalar, kimi zaman birlikte yemek pişireceğimiz, kimi zaman birlikte müzik yapacağımız, okuma grupları olan etkinlikler… Kamusal Program’ın formatını çeşitlendirmeye çalıştığımızı söyleyebilirim.

Bunun dışında Bienal boyunca Pera Müzesi’nde çocuklar için, gençler için eğitim programlarımız gerçekleştirilecek. Hem Pera Müzesi Eğitim Ekibi hem de Liverpool Bienali Eğitim Küratörü Polly Brannan ile işbirliğinde gerçekleştirdiğimiz programla birlikte çocuklara güncel sanatla belki de ilk tanışmalarını keyifli bir şekilde yaşatmayı hedefliyoruz. Bienal zamanında gerçekleştirilen birçok komşu etkinlik var. Bu komşu etkinlikler şehre farklı bir dinamizm katıyor. Ben de Bienal açılış haftası tamamlandıktan sonra tüm sergileri görmeyi heyecanla bekliyorum.

Bienal’in İstanbul dışında etkinlikleri de olacak. İlkini Diyarbakır’da yaptık. Bienal açılışından bir hafta önce Bienal küratörleri ile birlikte Diyarbakır’a bir gezi gerçekleştirdik ve Diyarbakırlı dört sanatçı Şener Özmen, Erkan Özgen, Cengiz Tekin ve Deniz Aktaş’ın birlikte kurmuş olduğu sanat mekânı Loading’in açılışına giderek Bienal ile ilgili bir sunum yaptık. Gelecek hafta Bienal sanatçılarından Göze İlkin’in İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde bir sergisi olacak. Volkan Aslan’ın Bienal için yeni ürettiği video işi Bienal açılışından hemen sonrasında 17 Eylül’den itibaren Midilli’de Midilli Belediyesi ve Elgiz Müzesi işbirliği ile Bienal boyunca gösterilecek.

Bienal boyunca İstanbul dışında gerçekleştirdiğimiz konuşmalara da devam etmek istiyoruz. İzmir’de, Eskişehir’de ve Mardin’de, özellikle üniversite öğrencileri ile bir araya gelerek Bienal’i etraflıca konuşabileceğimiz etkinliklerin hazırlığı içerisindeyiz. Böylece Bienal’in yaratmaya çalıştığı etkiyi, Bienal’in mekânları olan Tophane, Karaköy ya da Beyoğlu çevresi ile sınırlandırmayıp farklı projelerle halka halka genişletmeye çalışıldığını da görebiliyoruz.

Bir yanda küreselleşme, bir yanda herkesin bireyselleşmesi ve içe kapanması… Bizi “kardeşimizin bekçisi” yapan refah devletinin gerilemesine tanıklık ediyoruz. Diğer tarafta göçler, mülteciler, Meksika Duvarı gibi birçok tartışma süregeliyor. İnsanların en yakınındakilerden bile korkar hale gelmiş durumda. Bienal tüm bu tartışmalara nasıl bir katkı sağlayacak?

Bienal’de “iyi bir komşu kimdir, farklı kimliklerle aynı toplum içerisinde yaşamamıza izin veren kişi midir, iyi bir komşu olmak için ben ne yapıyorum” gibi sorularla, belki de en önemlisi kişinin kendine bakmasını öneren bir kavramsal çerçeveyle karşılaşıyoruz. Bir makro dönüşümün mikro sistemlerden, kendimizden başlayabileceğini öneren bir tema olduğunu söyleyebilirim.

Bienal ile ilgili hazırlık çalışmalarında şuna da çok rastladık: Komşuluk tanımı çok fazla kişisel hikâyeyi birden çağırıyor. Bienal’de iki yayınımız var. Sergi kitabının yanı sıra bir de hikâye kitabı yaptık. 69 kişi komşulukla ilgili kendi hikâyelerini yazdılar. Bu konular orada da gündeme geldi. Yine Bienal öncesinde başlatmış olduğumuz, T24 ile işbirliği kapsamında çok farklı disiplinlerden kişilerin iyi bir komşu üzerine yazılar yazmasını istedik. Bu yazı dizisinde de tartışıldı bunlar. Metropollerin dönüşümü, kentsel dönüşümler nasıl etkiledi komşuluk ilişkilerini; komşuluk eskiden nasıldı, şimdi nasıl… İlk iz belki daha geleneksel anlamda bakmak komşuluğun tanımına ama bunun dışında konuya farklı perspektiflerden de yaklaşılabileceğini görebiliyoruz.

Sizin kendi komşularınızla iletişiminiz nasıl? Gelecekler mi Bienal’e?

Çok komik bir anektodum var. Aralık ayında basın toplantısını gerçekleştirdikten bir gün sonra ofiste beni birisinin aradığını söylediler. Komşummuş. Numarasını bırakmış ve aramamı rica etmiş. Aradım. Gerçekten Bienal basın toplantısıyla ilgili haberleri okumuş olan ve iyi bir komşu temasının aslında bu dönem için ne kadar önemli ve geçerli bir tema olduğunu düşünen bir komşumla iletişime geçmeme vesile oldu Bienal. Benim de yaşadığım evin camında iyi bir komşu afişi var. Umarım tüm komşularım da Bienal’i ziyarete gelir.

Son olarak sizce iyi bir komşu, nasıl bir komşudur?

Bence iyi bir komşu özel alanımıza saygılı ve özel alanımıza müdahale etmeyen, ama aynı zamanda da bir şeyler paylaşabileceğimiz, ihtiyaç duyduğumuzda karşılıklı olarak yardımımıza koşabileceğimiz kişidir.

Exit mobile version