Sabancı Vakfı’nın “Kısa Film Uzun Etki” sloganıyla bu yıl yedincisini düzenlediği Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nda kazananlar, ödüllerine geçtiğimiz hafta düzenlenen törenle kavuştu.
Yedincisi “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Yer Alan Genç Kadınlar” temasıyla hayat bulan yarışmada finale kalan 11 eser arasından birincilik ödülünün sahibi “Kız Evi” filmiyle yönetmenler Ece Akın ve Mustafa Solmaz’ın oldu. “Peki Bu Kadın Kim?” filminin yönetmeni Dilşad Demir’e ikincilik, “Çamaşır İpi” filmiyle Hüseyin Urçuk’a üçüncülük ödülü sunulurken, Sosyal Etki Ödülü’nün sahibi “Çiçek Açar” filmiyle Süheyla Noyan, mansiyon ödüllerinin sahipleri ise “Balık Tutmak İstiyorum” filmiyle Melihat Ağgül ve “Örüntü” filmiyle Erkan Selçin oldu.
Bu yılki temadan yarışma sürecine, sinemanın kitleler üzerindeki etkisinden “Kız Evi”nin öyküsüne, bu yılki yarışmayı ve daha fazlasını dinlemek üzere Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan, Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması Sanat Yönetmeni Zeynep Atakan ve birincilik ödülünü kucaklayan yönetmenler Ece Akın ve Mustafa Solmaz ile bir araya geldik.
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması bu yıl odağına eğitim ve istihdam çemberinin dışında kalan kadınları alıyor. Bu yılki tema nasıl seçildi, geçtiğimiz yıllarda hangi toplumsal meseleleri konu edindi yarışma?
Nevgül Bilsel Safkan: Sabancı Vakfı olarak yarım asra yakın süredir ana amacımız, tüm bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum yaratılmasına katkıda bulunmak. İçinde olduğumuz ve başlattığımız her projeye de bu hassasiyetle yaklaşıyoruz. Toplumsal gelişmenin zaman aldığını bildiğimiz için tıpkı bu yıl yedinci senesini tamamladığımız kısa film yarışmamız gibi uzun soluklu çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Kültür – sanat faaliyetlerinin toplumsal gelişim üzerindeki pozitif etkisine de çok inanıyoruz. Toplumsal sorunlara sanat aracılığıyla dikkat çekmek için gerçekleştirdiğimiz Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması ile sinemaya gönül vermiş genç sanatçıların hayatına dokunmak, onları desteklemekten mutluluk duyuyoruz.
Yarışmanın en önemli özelliklerinden biri, her yıl küresel çapta farklı bir sosyal meseleyi sinema yoluyla ele alarak farkındalık oluşturmaya katkı sağlaması. Bu anlamda, yarışmanın başladığı 2016 yılından bu yana sırasıyla “Mülteci Kadınlar”, “Çocuk İşçiler”, “Ayrımcılık”, “Dijital Yalnızlık”, “Değişen İklimler, Değişen Hayatlar” ve geçtiğimiz sene de “Yeni Dünyada Yeni Meslekler” konularını işledik. Bu yıl belirlediğimiz “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Yer Alan Genç Kadınlar” teması ise bizim için ayrı bir öneme sahip. Türkiye’de 18-29 yaşları arasındaki her iki genç kadından biri ne eğitimde ne istihdamda yer alıyor. Yani her iki genç kadından biri sabah kalktığında işe gitmenin tatlı stresini ya da okula gitmenin heyecanını yaşayamıyor. Biz de en verimli yaşlarında hayata karışamayan 3,5 milyon genç kadının bu sorununa ayna tutmayı kendimize görev biliyoruz. Bu kapsamda geçtiğimiz yıl çok önemli paydaşlarla birlikte Geleceğini Kuran Genç Kadınlar projesini hayata geçirdik.
Çok değer verdiğimiz projemizin her platformda konuşulmasını sağlamak, özellikle de sanat yoluyla bu konuyu ele almak ve toplumda farkındalık yaratmak amacıyla bu yılki temamızı “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Yer Alan Genç Kadınlar” olarak belirledik ve genç kadınların hayatlarının başrolünde olmasını istedik. Buradan yola çıkarak da iletişimlerimizi “Başrolde İlk Kez” sloganı üstüne kurguladık.
Jüri yılın kazananlarını hangi kriterleri gözeterek belirledi? Dereceye girmeyi başaran işlerde nasıl ortak noktalar çarpıyor sizin gözünüze?
Sabancı Vakfı 7. Kısa Film Yarışması’na bu yıl Türkiye’nin 33 farklı ilinden yüzlerce başvuru yapıldı. Bu sene seçtiğimiz tema altında, yarışmaya başvuranların yarısı kadın yönetmen ve yapımcılardı. Yarışmamızın başladığı yıldan bu yana en yüksek oranda kadın yönetmen ve yapımcıdan başvuru aldığımız yıl bu yıl oldu.
Ön jüri değerlendirmelerinin ardından ise 11 film finale kalarak jüriyle buluştu. Bu filmlerin yedisinin yönetmen koltuğunda kadın yönetmenlerin oturduğunu belirtmek isterim.
Jürimiz her yıl olduğu gibi bu yıl da hem ulusal hem de uluslararası alanda önemli başarılara imza atmış isimlerden oluştu. Türkiye’den Yönetmen ve Senarist Biket İlhan, Yönetmen Zeynep Günay Tan, Oyuncu Kaan Urgancıoğlu, dünya sinemasından da ödüllü İspanyol Oyuncu Beatriz Rico ile Avrupa Film Akademisi (EFA) Başkanı, Yapımcı ve Yazar Mike Downey jüride yer aldı. Yarışma temasına en uygun şekilde hazırlanan, kriterlere uyan, akılda kalıcı ve yaratıcı bulunan eserleri belirleyen jürimiz; birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülünün yanında iki filmi de mansiyon ödülüne layık gördü.
Son iki yıldır yarışmamıza dahil ettiğimiz sosyal etki jürisinden de kısaca bahsetmek isterim. Sosyal etki jürisi, sivil toplum tecrübesi bulunan isimlerden oluşuyor ve finale kalan filmleri sanatsal açıdan değil, toplumsal açıdan ele alarak değerlendirme yapıyor. Belirlenen bir filme de “Sosyal Etki Ödülü” veriliyor. Bu yıl sosyal etki jürisinde Dramaturg Dr. Sündüz Haşar, Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Programları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşecan Terzioğlu ve Eğitim Uzmanı Ali Koç yer aldı.
Son olarak belirtmek isterim ki dereceye giren yönetmenlerden biri, “Her yönetmen kendi derdini anlatır, ne mutlu bize bu yıl hepimizin derdi ortak” demişti. Evet, biz bu yıl, bu ortak dert etrafında birleşen ve beş dakikaya sığan çok güzel kısa filmler izledik. Bu meseleyi benimseyen ve filmlerinde çok güzel işleyen tüm sinemacılara bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Sizce sanat toplumsal meselelere farkındalık yaratmada nasıl bir rol üstleniyor? Bu bağlamda sinemanın kitleler üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Zeynep Atakan: Tarih boyunca toplumsal meseleler sanatçı için çok önemli olmuştur. Buna yaşanan dönemdeki zamanın ruhu eşlik eder ve en önemlisi ‘sanatçı sözünü söyler’. O söz o kadar incelikli söylenir ki sessizlikte bir çığlık olur ve çağlar ötesinden duyulur. Dolayısıyla düşündürür, konuşturur, farkındalık yaratır ve ilham verir ve o yüzden sonsuzdur. Yedinci sanat sinema bu anlamda en etkili olan sanat dallarından biridir. Bize geçmişten bir ışık tuttuğu gibi, bugünden anlattıklarıyla da hem günümüze hem de geleceği önemli farkındalıklar ve bilgi bırakır. Bir eserin bunu yaratması çok değerli bir şeydir. Sinema kitleler üzerindeki en etkili sanatlardan biridir.
Bir kısa filmi sanat yönetimi açısından başarılı kılan, mesajını daha çarpıcı biçimde iletmesini sağlayan etmenleri sıralayacak olsanız ilk üçte neler yer alırdı?
Bir kısa filmin başarısının en önemli kriteri, derdini slogan atmadan anlatabilmesi, hikâyesini doğru kurması, bunu yaparken seçtiği estetik biçimini uygulayabilmesi, cesaretli olması ve süreyi iyi kullanabilen bir kurgu anlayışı kullanması diyebilirim. Bir ek olarak, müzik ve ses tasarımını da önemsemesi çok değerli.
Filminiz Sabancı Vakfı 7. Kısa Film Yarışması’nın bu yılki teması çerçevesinde en iyi kısa film olarak gösterildi. Duygularınızı ve filmin hikâyesini bizimle de paylaşır mısınız?
Ece Akın & Mustafa Solmaz: Öncelikle birinci olmak insanı gerçekten çok gururlandıran bir duygu. Bu duygunun kaynağı da düşündüğünü, hissettiğini yansıtabilme mutluluğundan geliyor. Ama aynı zamanda bir sorumluluğu da beraberinde sizlere sunuyor. Birinci olduğumuzu öğrendiğimizde yaşamış olduğumuz tüm bu süreç, bir film şeridi gibi geçti gözlerimizin önünden. Mustafa’nın da deyimiyle kısıtlı zamanda ve imkânlar dahilinde sımsıkı tutunduk birbirimize. Ayrıca şunu da belirtmek istiyoruz ki film çekmek kesinlikle ekip işi. Biz bu filmde her şeyi üstlenen konumdaydık ve bu bize diğer yönden inanılmaz bir deneyim kattı. Bazen işler istediğiniz gibi gitmediğinde sizi dizginleyebilecek ve sürecin devamlılığını sağlayabilecek birine ihtiyaç duyuyorsunuz ve biz bu süreci karşılıklı olarak çok iyi yürüttüğümüzü düşünüyoruz. Daha yolun çok başındayız ama bize çok güzel bir ivme kazandırdı bu ödül. Sorumlulukların yanı sıra bize yaşattığı mutluluk, heyecan ve gurur için minnettarız.
Filmimiz, bu seneki temadan da anlaşılacağı üzere, toplumda kendi yerini belirlemek için çaba gösteren ancak belirli nedenlerden dolayı bunu başaramamış bir genç kızı anlatıyor. Başaramıyor çünkü kendisine yüklenen sorumluluklar ağır gelmeye başlarken bir süre sonra ailesinin kendi hakkındaki planları da devreye giriyor. Özellikle renklere önem verdiğimiz bu filmde bazı mesajları bazı tonlar üzerinden vermeye çalıştık. Bu durumu seyirciye de yansıtabildiğimizi temenni ediyoruz. Ayrıca bizim bu temayı işleme şeklimizin sadece bir temsil olduğunu, bu konunun ülkemizdeki her kesimden birçok kadının ortak bir problemi hâline gelmiş olduğunu da belirtmek isteriz.