20’nci yaşını kutlayan DEPOfilm’den Cüneyt Utkular, Ender Sevim, Merve Su Yalçınkaya, Burak Erdener ve Melisa Divanoğlu ile birlikteyiz. Ekibin hayalleri büyük. Büyüme kaslarını hangi alanlara doğrultacaklarını belirlemişler. “DEPOfilm’in evrensel bir duruşu var” diyorlar. Haksız da değiller…
DEPOfilm 20 yaşında. Bu 20 yılda şirket hangi kaslarıyla büyüdü?
Ender Sevim: Kuruluşundan bu yana DEPOfilm’in en büyük motivasyonu, sektördeki işlerin kalitesini üst seviyeye çıkarmak ve kaliteli olanları da referans alarak yolculuğuna devam etmek oldu. Bu süreçte, ekibimizin ve yönetmenlerimizin yetenekleri çok büyük bir rol oynadı. Aslında, onların varlığı ve vizyonu, DEPOfilm’in bugünlere gelmesindeki en büyük etken diyebilirim. Bu yolculuk, global ve yerel yetenekleri bir araya getirerek, kaliteyi sadece korumakla kalmayıp sürekli bir adım ileri taşımayı hedefleyen bir süreçti.
Melisa Divanoğlu: En önemli şeylerden biri de ekiplerin ve yönetmenlerin sürekliliğinin olması. Gelen bir kişinin uzun yıllar DEPOfilm’de çalışması ve yükselebilmesi çok önemli. Ekiplerimizin ve yönetmenlerimizin birçoğu çok uzun süredir bizlerle. Bu da aslında reklamveren, reklam ajansı ve üçüncü partilerimizle olan ilişkilerin sürdürülebilirliğini olumlu yönde etkiliyor.
Merve Su Yalçınkaya: Kuruluşumuzdan bu yana yaratıcı yapımcılarla dolu, sürekliliği olan bir ekiple yolumuza devam ediyoruz. Farklı kültürlerden edindiğimiz deneyimlerle zenginleşmiş, vizyon sahibi ve tecrübeli bireyleri bir araya getirmek hep odağımız oldu. Hızlı aksiyon alma kabiliyetimiz ve yenilikçi yaklaşımımız sayesinde, etkili ve sürdürülebilir çözümler sunmak ilk hedefimizdi. Amacımız, sektörde fark yaratırken aynı zamanda sektöre değer katan ve kalıcı iş ortaklığı sağlayan bir yapı olmak.
Burayı farklı kılan başka neler var?
ES: Hızlı diyaloğun getirdiği avantajlara sahibiz. Talepleri çok hızlı karşılayabiliyoruz. Marka iletişimlerinde rekabetçiliğin ve hızın artması, reklam ajanslarının ve prodüksiyon şirketlerinin de çok hızlı yanıt vermesi gereken durumlar doğuruyor. Bu hızın son 10 yılda yukarı hareket ettiğini düşünürsek, DEPOfilm bu hıza kaliteli karşılık verebilmesinin avantajını yaşadı. Büyümenin itici gücünün de bu olduğunu düşünüyorum.
Cüneyt Utkular: Bence en büyük farkımız, yaptığımız işe büyük bir özen ve titizlikle yaklaşmamız. Her proje ve her yeni yolculuğa, bize neler kazandırabileceği ve öğretebileceği motivasyonuyla bakıyoruz. Bu süreçte öğrenmeye ve gelişime açık bir yaklaşımla ilerledik. İkinci olarak, eğitimli, hevesli ve alanında uzman bir ekibe sahip olmamızın başarımızdaki önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. DEPOfilm’in yalnızca yerel bir anlayıştan değil, küresel bir perspektiften beslenen, dünyaya açık ve evrensel bir duruşu var. Bu da bizi farklı kılan önemli unsurlardan biri.
Çeşitliliği yüksek bir yönetmen portföyüne sahip DEPO. Bu durum tercih edilirlikte nasıl bir fayda sağlıyor ve başta bahsettiğiniz “standartları yükseltme” hedefine nasıl hizmet ediyor?
ES: Bir filmde görüntü hikâyenin yüzde 50’siyse, ses de diğer yüzde 50’sidir; ikisi birlikte algınızı bir araya getirir ve sizi benzersiz bir yolculuğa çıkarır. Bence yapımcı ve yönetmen arasındaki ilişki de tam olarak böyle. Geniş bir yetenek havuzuna sahip olmak, yalnızca sektörünüzde değil, uluslararası arenada da sizi farklılaştıran, network’ünüzü genişleten ve vizyonunuzu geliştiren önemli bir faktör. Ancak mesele, sadece birçok insanı bir araya toplamak değil; ortak bir vizyon ve uyum içinde çalışan bir ekip oluşturabilmek ve bu kolektif enerjiyi, birbirini tamamlayan bir takımın başarısı olarak hayata geçirebilmek.
Nasıl bir orkestrasyon gerektiriyor bu?
MSY: Her insanın kendine özgü güçlü ve farklı yönleri vardır. Ekip ve yönetmen birlikteliklerinde doğru uyumu yakalamanın, projelerimizi daha etkili ve çarpıcı hale getirdiğini deneyimledik. İşte bu nedenle, marka ve ajansların taleplerine yaratıcı ve hedefe yönelik çözümler sunabilmek, yıllar içinde doğru seçimler yaparak sinerjimizi özenle oluşturduğumuzun bir göstergesi oldu.
Burak Erdener: Nasıl farklı film janrları ve o janrlarda belirgin yönetmenler varsa, reklamda da alt-janrlar var diyebiliriz. Bazı yönetmenlerin bazı özellikleri -misal CGI’da iyi olmak- öne çıkabiliyor. Bu durumlarda elinizdeki portföy ne kadar geniş olursa, o kadar farklı işe cevap verebiliyorsunuz ve tercih noktası haline gelebiliyorsunuz.
Öte yandan çok deneyimli bir yönetmene hizmet verebilmek de ayrı bir olay. Dünyanın farklı kültürlerinden en iyi isimlerin bir projede bir araya gelmesi, doğal olarak her birinin alışkın olduğu farklı prodüksiyon tasarımları ve süreç yönetim yaklaşımlarını da beraberinde getirir. Yapım şirketi olarak bu çeşitliliğe hızlı adapte olabilmek ve süreci sorunsuz bir şekilde yönetmek, yalnızca projenin başarısı için değil, aynı zamanda herkesin en iyi katkıyı sağlayabileceği bir ortam yaratmak açısından da büyük önem taşıyor.
Reklam ajansları tarafında yetenek kazanma ve onu elde tutma sorunu giderek büyüyor. Prodüksiyon şirketleri tarafında da benzer bir sorun var mı?
ES: Reklam ajanslarında olduğu gibi prodüksiyon şirketlerinde de yetenek kazanma ve elde tutma önemli bir konu. Bizim yaklaşımımız, çalışanların kariyer yolculuklarında DEPOfilm’in bir değer yaratması üzerine kurulu. Burada çalışan birinin, ayrıldığında dahi kazandığı bilgi, deneyim ve ilişkilerle sektörde güçlü bir yer edinebilmesini önemsiyoruz. Çünkü bu, DEPOfilm’in en iyi reklamıdır. Elbette amacımız onları kaybetmek değil; ancak burada kalanlar için sürekli bir motivasyon yaratmak da kritik.
Bunun yanında, DEPOfilm’i dünyayla daha entegre hale getirme vizyonuyla yapımcı ve yönetmenlerimizin uluslararası projelere daha fazla dahil olmasını hedefliyoruz. Bu da ekip olarak en büyük motivasyon kaynağımız. Sektörümüzü farklılaştıran bir diğer unsur ise, üniversite mezunu olmasa da sektöre ilgi duyan kişileri kolayca sisteme kazandırabilmemiz. Yetenek kısa sürede kendini belli ediyor ve bu kişiler ya bizimle devam ediyor ya da sektörde başarılı bir yol çiziyor. Bu, genç yeteneklere verdiğimiz desteğin en somut göstergesi.
MD: Reklam ajanslarından farklı olarak, birçok farklı alana hizmet veriyoruz. Buraya gelen biri, teknikten kreatife, prodüksiyondan diğer uzmanlık alanlarına kadar geniş bir perspektifle ne yapmak istediğine karar verebilir ve farklı disiplinleri deneyimleyerek kendi yolunu çizebilir. Dolayısıyla bu seçenekler, sektörde yetenek kaybını azaltarak kişilerin ilgilerine ve becerilerine en uygun alanda devam etmelerine olanak tanıyor.
Sektörel bir okuma da yapalım. Prodüksiyon tarafında son 20 yılda standartlar nasıl değişti, “iyi”ye nasıl karar veriyoruz?
CU: Üniversiteden yeni mezun olup sektöre ilk başladığımda, 4-5 kişilik bir prodüksiyon ekibiyle çalışıyorduk. Kostümü de biz ayarlardık, cast çekimini de biz yapardık, post-prodüksiyon için de koşuştururduk. Bu, yaklaşık 25 yıl önceydi. Şimdi ise her işin bir uzmanı var. Bu uzmanlaşma, projelerin her aşamasında kaliteyi artırırken, bizi global ölçekte rekabet edebilir bir seviyeye taşıdı. Artık yalnızca yerel değil, uluslararası arenada da güçlü bir oyuncu olarak varlık gösteriyoruz.
BE: İnternet sayesinde belirli araçlara erişimin kolaylaşmasıyla birlikte sektörde bazı dinamikler de değişti. Örneğin, bizim proje bazlı çalıştığımız freelance kişilerde bu değişimi net bir şekilde görüyoruz. Eskiden biri sektöre asistan olarak girer, işi ve alanı öğrenir, ardından “Acaba ben de yapabilir miyim?” sorusunun peşinden giderek, yıllar içinde senior bir pozisyona yükselirdi. Şimdi ise yeteneklerini doğru bir şekilde ortaya koyabilenler, bu süreci çok daha hızlı geçerek mesleğin üst seviyelerine ulaşabiliyor. Bu durum, sektöre daha hızlı ve yetenek odaklı bir ilerleme imkânı sağlıyor.
Prodüksiyon şirketlerinin, sürece katkı sunan diğer ajanslar ve reklamverenle olan işbirliği boyutunda neler değişti?
ES: Reklamveren, reklam ajansı ve ardından prodüksiyon şirketi sıralaması, sektörde hiçbir zaman değişmedi. Bu hiyerarşi içinde, sektör genelinin kurumsallaşmasıyla birlikte prodüksiyon şirketlerinin de kurumsallaşması ve ekip yapılarını güçlendirmesi büyük bir önem kazandı. Bu süreç, yeteneklerin uzmanlaşmasına olanak tanırken, aynı zamanda prodüksiyon şirketlerinin itibarını da artırdı. Bu gelişme yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde de benzer bir etki yaratarak, kurumsallaşabilen prodüksiyon şirketlerinin sayısında bir artış sağladı. Özetle, yaratıcılığın yanı sıra üretime değer katan yaratıcı yapımcıların, yönetmenlerin ve birlikte çalıştığımız tüm yeteneklerin varlığının önemi giderek daha fazla öne çıktı.
CU: Eskiden bir projeye hazırlanmak için 1,5 ayımız vardı; bugün ise bu süre bir haftaya düştü. Zaman ve bütçe kısıtlamaları arttı, ancak 20 yıllık deneyimimizle daha hızlı düşünüyor, yaratıcı çözümler üretiyor ve aynı kaliteyi koruyarak başarılı sonuçlar elde ediyoruz.
ES: Dijitalleşmeyle birlikte mecraların çeşitlenmesi yalnızca reklamverenleri ve reklam ajanslarını değil, prodüksiyon şirketlerini de etkiledi. Dijital harcamaların artması, prodüksiyon bütçelerinin bölünmesine neden oldu. Ancak ben her zaman şu perspektiften bakıyorum: Pasta küçülüyor gibi görünse de aslında büyüyor çünkü mecralar sürekli genişliyor. Mecralar büyüdükçe içerik ihtiyacı da artıyor ve bu, sektörümüzdeki herkes için yeni fırsatlar yaratıyor. Bu durum, sektördeki dinamiklerin değiştiğini gösteriyor; daha fazla platform ve daha çeşitli içerik talepleri, prodüksiyon şirketlerinin uyum sağlama ve yenilikçi olma gerekliliğini de beraberinde getiriyor.
Gelecek planlarında neler var DEPO’nun?
ES: Gelecek vizyonumuz, yılların getirdiği deneyimi ve büyüklüğü, taze kalmanın sağladığı heyecanla birleştiriyor. Bunun yanı sıra uzun soluklu işlere daha fazla odaklanmak istiyoruz ki son 4-5 yıldır bu alanda önemli adımlar atmaya başladık. Bugüne kadar ağırlıklı olarak sinema ve belgesel projeleri üzerinde çalıştık, ancak artık dijital platformlara yönelik belgesel, dizi ve sinema projeleri geliştirdiğimizi söyleyebilirim. Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde şirketin büyüme stratejisinin önemli odak alanlarından birinin içerik yaratımı ve üretimi olacağını ifade edebilirim.
Bir diğer önemli gelişme ise yurtdışıyla daha güçlü bir bağ kurmamız. DEPOfilm, yıllardır Türkiye’de çok etkin bir rol üstlendi; şimdi ise yurtdışına daha fazla erişim sağlayabileceğimiz bir planlama içerisindeyiz. Bu da uluslararası alanda daha aktif bir varlık göstermemizi sağlayacak.
Ofis açmaktan mı bahsediyoruz?
ES: Kuruluşumuzdan bugüne, DEPOfilm’in yapımcı ve yönetmenlerinin her zaman global arenada olma vizyonu varlığını korudu. Çalıştığımız markalar, reklam ajansları ve ekipler de bu hevesimize her zaman ortak oldu. 20 yılın sonunda, bu birikim ve ilişkilerin bizi bir sonraki aşamaya taşıması gerektiğine inanıyoruz. Doğru iş ortakları ile ülkeler arası bir köprü kurma ve bu vizyonumuzu daha somut bir hale getirme yolunda önemli bir noktaya geldiğimizi söyleyebilirim.