New York Times’da film eleştirileri yazan Ben Kenigsberg’in “Sizin için bir filmi evde ya da sinemada izlemek arasında fark var mı?”” sorusuna yanıtı, “Kesinlikle. Bir filmi sinemada izlemek fark yaratır, üstelik sadece görüntü kalitesi, ses ya da evdeki dikkat dağınıklığından kaçınmak gibi bariz sebeplerden ötürü değil. Steven Spielberg’in Ready Player One’ını evde izleyip de, filmde yarattığı akışkanlığı açıklayabilen herkese meydan okurum” şeklinde olmuştu.
Sinema ve Netflix’in ev ortamında vaat ettiği zengin film havuzu karşı karşıya geldiğinde, tercihler ve alışkanlıklar değişkenlik gösterebilir elbette. Ancak ComScore verileri Kuzey Amerika’daki sinema bileti satışlarının, son 30 yılın en iyi yazını yaşattığını ortaya koydu. 2017’deki düşüşe ve Netflix etkisine rağmen yaşanan yüzde 14’lük bu yükselişin iki tetikleyicisi olarak Incredibles 2 ve Avengers: Infinity War gösteriliyor. Bu da bizlere düşünmek için bir fırsat verdi: Hangi rakip daha dişli?
13 milyar dolarlık içerik bütçesi
Netflix dediğimizde nasıl bir rakipten bahsediyoruz? Variety’nin derlediği rakamlar çarpıcı. Beyazperde; Milenyum Kuşağı’nın yeni nesil alışkanlıklarına yanıt veren becerileri, cesur yatırımları ve agresifliğiyle güç kazanan bir Netflix’le karşı karşıya. Netflix 2017’de yayınladığı 50 civarı orijinal filme karşılık, 2018’de hedefini 80’e yükseltti. Üstelik içerik bütçesini yılın başında 8 milyar dolar olarak açıklayan Netflix, yıl ortasına gelindiğinde bu rakamı 13 milyar dolar olarak güncelledi. Buna karşılık, Forbes yazarlarından Dana Feldman’ın ortaya koyduğu haliyle sinema devlerinin 2018 karnesi şöyle: Disney 10 film ve Warner Bros 23 film.
Hollywood, Netflix’i ödüllendirme konusunda her ne kadar temkinli davransa da, platformun son Emmy performansı göz ardı edilemeyecek cinsten: 112 adaylık. Bu haliyle Netflix HBO’yu da ilk kez geride bırakmış oldu. Ancak ödüller ve festivaller cephesi göründüğü kadar basit değil. Netflix, orijinal yapımlarını ABD’deki sinemalarda gösteriyor ve bu Akademi için kâfi. Ancak Fransa bu konuda çok daha katı çünkü festivalde yer alacak filmlerin yayın tarihlerinden sonraki üç yılda herhangi bir yayın platformunda yer alamayacağını şart koşuyor.
Bu yıl çokça tartışma yaratan ve Netflix’in Cannes’dan çekilmesiyle sonuçlanan bu süreç, Vox yazarlarından Alissa Wilkinson’a göre iki farklı sinema kültürünün -Fransa ve Amerika- çarpışması da demek. Olayın ardından açıklama yapan Netflix Chief Content Officer Ted Sarandos’un sözleri de bu yaklaşımı doğrular cinstendi: “Biz sinemanın geleceğinden yana olmayı seçiyoruz. Cannes sinema tarihine yapışıp kalmayı tercih ediyorsa, kendileri bilir.” Atlantic yazarlarından David Sims ise tartışmaya yeni bir boyut kazandırmıştı; zira Cannes’ın bu yaklaşımı, esneklik gösterebilen diğer festivaller için -Venedik, Berlin, Toronto gibi- avantaj anlamına da geliyor.
Sinemayla sosyalleşmek
Sinema ve evde film karşılaştırmasında, bir kez daha deneyimin baş tacı yapıldığını görüyoruz. National CineMedia’nın geçtiğimiz yıl yayınladığı veriler, Milenyum kuşağının kablolu TV ile olan bağını online platformlar için kopardığını; ancak sinemanın bu denkleme dahil olmadığını gösteriyor. Verilere göre bu neslin mensupları sinemayı yüzde 50 oranında daha fazla “tutku” olarak ifade etme eğiliminde. Bunda VR, Imax ve izleyicilerin telefonları aracılığıyla dahil olabildikleri interaktif deneyimler de etkili.
Mastercard’ın geçtiğimiz yıl Haziran ayında açıkladığı ve yedi farklı şehirde gerçekleştirilen Cinema & The Cities araştırmasının sonuçları da, Avrupalı sinemaseverlerin yüzde 70’inin filmi evde izlemek yerine sinemada izlemeyi tercih ettiğini, yüzde 64’ünün ise gelecekte film izlemek için sinemada gerçekçi bir deneyimi tercih edeceklerini ortaya koyuyordu.
Araştırmadaki şehirlerden biri olan İstanbul’da da sinema; seyahat ve yemek için dışarıya çıkmanın ardından en önemli sosyal aktivite olarak sıralandı. “10 yıl sonra film izlerken kendinizi nerede görüyorsunuz?” sorusuna İstanbulluların yanıtları ise; yüzde 13 oranında sinema salonunda patlamış mısır yerken; yüzde 22 ile herhangi bir yerde (film gösterimi yapılan akvaryum, hastane, endüstri siteleri, çatılar gibi alternatif alanlar); yüzde 48 oranında evde sanal gerçeklik sistemiyle ve yüzde 69 ile filmi deneyimlendirecek çok yönlü, özel efekt ve son teknoloji koltuklarla şeklinde paylaşıldı.
Netflix = Zengin içerik
Twentify’ın Temmuz ayında yayınladığı Türkiye’nin Dijital Gözü araştırmasında yer aldığı haliyle Statista verilerine göre, Netflix’in 2017 sonu itibarıyla Türkiye’de 117 bin abonesi olduğu tahmin ediliyor. Bu sayının ise 2018 yılında 234 bine; 2019’da ise 297 bine çıkacağı öngörülüyor. Aynı araştırma Netflix’in tercih sebeplerini yukarıdan aşağıya; zengin içerik, başarılı yapımlar üretmeleri, kolay kullanım, uygun fiyat ve diğer sebepler şeklinde sıralıyor.
Netflix’in memnuniyet skorunun diğer online platformlara göre en yukarıda olduğu da sonuçlar arasında. Buna karşılık sinemaya olan bağlılığımızı rakamlar üzerinden teyit ettiğimizde, Box Office verilerine göre, 2016’daki 58,2 milyonluk toplam sinema izleyici sayısının 2017 sonunda 71,2 milyona çıktığı görülüyor. Benzer şekilde toplam hasılatta da 691 milyon TL’den 870 milyon TL’ye yükseliş var.
2018’in ilk 43 hafta karşılaştırmasına bakıldığındaysa, 2018 karnesi 50 milyon seyirci ve 551 toplam film; 2017 karnesi 52 milyon seyirci ve 465 toplam film; 2016’nınki ise 43 milyon seyirci ve 458 toplam film olarak görülüyor.* Dolayısıyla toplam film sayılarında düzenli bir artış olduğunu söylemek mümkün.
Sinema ve Netflix. İçerikler aynı olsa da vaatlerin tamamen farklılaştığı iki deneyim kümesi. Kenigsberg’in baştaki meydan okumasına karşılık verecek cengaver var mıdır, göreceğiz.
*Toplam hasılat ve seyirci rakamları yıl içindeki filmlerin toplam rakamlarıdır. Yani o yıl içinde vizyona giren filmlerin, sadece o yıl içindeki hasılat ve seyirci rakamları ile, daha önceki yıllarda vizyona girip sadece ilgili yıl içindeki seyirci ve hasılat rakamlarının toplamlarından oluşan sonuçlardır.