Türküleri flamenko tarzında yorumlamalarıyla dikkat çeken Öykü ve Berk Gürman kardeşleri, müzik dışındaki projelerde çok fazla görmedik bugüne dek. Ancak Öykü Gürman arka arkaya iki reklamda boy gösterince kendisine bu değişikliğin sebebini sorduk ve Okan Bayülgen ile eşi sayesinde reklama dahil olduğunu öğrendik.
Daha önce reklamlarda oynamış mıydınız yoksa Kotex reklamı ilk reklamınız mı?
Daha önce oynamamıştım. Bunu kabul etmem de Okan Bayülgen’le Şirin Bayülgen sayesinde oldu. Disco Kralı’na katılmıştık. Sonrasında Okan’la bir arkadaşlık kurduk. Reklamın sanat yönetmenliğini Şirin yaptığı için beni daha çok o ikna etti. Okan Bayülgen’in de reklamı çekeceğini öğrenince, böyle bir şeye sıcak baktım. Açıkçası bir şeyler öğreneceğimi de düşündüm. Bu reklam filmleri önce bir sosyal sorumluluk projesiyle başladı. Çevre Bakanlığı ve Doğa Derneği destekli bir reklamdı, sloganı “Naylon torba kullanma, pamuklu torba kullan” olan. Onu Okan Bayülgen çekti. Daha sonrasında İsrail’e gittim ve orada başka kişilerle çalıştım. Okan’ın çektiği ilk reklamda koton torbanın üstünde küçük bir Kotex çiçeği vardı. Ama Çevre Bakanlığı ve Doğa Derneği destekli bir kampanya olduğu için Kotex olduğunu çok fazla belli etmiyordu. İkinci reklamda Kotex daha belirgindi.
İsrail’e bu kampanya çerçevesinde mi gittiniz?
Evet. Kotex firmasının teklifi üzerine gittim. İlk reklam filmini beğendikten sonra böyle bir teklifle geldiler. İkincisi birincisinin devamı gibi oldu. Daha sonra bu sosyal sorumluluk projesi benim de dikkatimi çekti. Bu reklam filminde oynamadan önce bu konu üzerinde çok fazla düşünmemiştim. Sonrasında bende de böyle bir bilinç oluştu. Çünkü naylon torbaların doğada yok olması uzun zaman alıyor. Nasıl ki belli şeylerden tasarruf etmemiz gerektiğini artık belli bir zamandan sonra konuşmaya başladıysak, bu reklam filmiyle de insanların dikkatini çekebileceğimizi düşündüm. Genel çerçevede bakınca böyle bir kampanyada yer almak benim için çok iyi oldu. Berk’le başladığımız kariyerimizde ayrı olarak da bir şeyler yapabildiğimizi göstermiş oldum. Aynı zamanda, çevreye duyarlı bir projede yer almak da hoşuma gitti.
Çok amatör şekilde çekilmiş bir müzik videonuzu dağıtarak piyasaya girdiniz. Bunun size avantajları ya da dezavantajları oldu mu?
Tabii ki avantajları oldu ama bir buçuk-iki sene kadar geçti o videoyu yayınlayalı. Üzerine ikinci albümümüz de çıktı. Ama Türkiye’de genelde şu oluyor. Nasıl ünlenirsen insanların aklında o şekilde kalıyorsun ve çıkan her haberde hep şöyle yazılıyorsun: “İnternette şöhret olan ikizlerin Öykü’sü”, “İkizlerin Berk’i” …
Hala bu tabirler kullanılıyor mu? “Bunlar internette meşhur oldular, sonra keşfedildiler” gibi…
Aslında biz o şekilde keşfedilmedik. Zaten albümü yapmaya başlamıştık. Buna eski plak şirketimizle beraber karar verdik. Teknoloji ilerliyor ve internet çok yaygın. YouTube üzerinden bir kamuoyu yoklaması yapmak bize ne getirecek diye düşündük. Böyle bir patlama yapacağına da inanıyorduk. Çünkü koşullara göre değişen bir şey bu müzik sektörü. O kadar çok şey var ki anlatacağım, bu konuyla ilgili. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarla, diğer çıkan sanatçılarla, bizim nasıl tükettiğimizle, üretimin azlığıyla ilgili. Sadece ünlü olmak için herkesin her şeyi yapabildiği bir dönemde, her şeyin bu kadar hızlı tüketildiği bir dönemde, böyle bir yoklama yapmak iyi bir fikirdi ve bunun neticesini çok iyi şekilde aldığımızı düşünüyorum.
Sevdiğimiz şeyi insanlara tanıtmak anlamında avantajları çok oldu bu videonun. Keşfediliyorsunuz ve fark ediliyorsunuz, insanlar sizi alıp bir yerlere taşıyor. Sonrası da var. Kariyerimizin başlangıcında TRT’de Boyalı Direk programını yaptık, canlı bir programdı. Daha sonra bu reklam teklifinin gelmesi, katıldığımız programlar, en son yine eğlence sektörüne yönelik Korolar Çarpışıyor programında yer almamız ya da ikinci albümümüzü yapıyor olmamız… Bunların hepsi birbirine bağlantılı ve devamını getirdiğimiz şeyler. Biz hep üretmemiz gerektiğini düşünüyoruz. İyi şeyler de kötü olanlardan ayrılacak diye ümit ediyoruz.
Öykü-Berk adı bir marka haline geldi. Siz de bunun kalıcılığını sağlamak zorundasınız. Yaptığınız en etkili yöntemlerden biri müzik sentezleri… Bunların dışında başka şeyler var mı markanızı kalıcı hale getirmek için?
Aslında biz Berk’le ayrı projeler yapmak istiyoruz. Ayrı albümler çıkarmayı düşünüyoruz. Buna yeni karar verdik. Yeri geldiği için ilk defa sizinle paylaşıyorum. Berk İspanya’ya gitmeyi, döndüğünde de arabeskle flamenkoyu birleştiren bir albüm yapmayı düşünüyor.
İlk albümde, parçaların yanlarına parantezle flamenko müziğin formlarını da yazdık. Bunlar ne diye soruldu. Flamenko İspanyol halk musikisi. Şimdi bu ritimlere Türkçe söz yazdığımızda Türkçe flamenko oluyor. Ancak bunu yapmak için de İspanyol müziğini, flamenkoyu çok iyi bilmek gerekiyor. Bizim yaptığımız müziği gerçek anlamda Türkçe flamenko olarak değerlendirirsek, “Boyalı Direk” ve “Seni Ben Unutmak İstemedim Ki” gibi çıkış şarkılarımızın dışında, kullandığımız diğer ritimleri göz önünde bulundurursak, bizim müziğimiz çok kolay tüketilecek bir müzik değil. Ama sadece flamenko yapacağız diye bir şey yok. Berk eğer arabesk flamenko yapacaksa yapsın, ben Türk Sanat Müziği albümü çıkaracaksam çıkarayım. Çünkü biz bu işin eğitimini alan, birikimli ve bunu kalıcı bir şekilde yapmaya çalışan iki insanız.
Klipler, röportajlar ve yeni çıkan albümleriniz için sosyal ağlar hayranlarınıza ulaşabilmek adına çok önemli araçlar. Kendinizle ilgili ilk elden doğru bilgiyi vermek için Facebook, Twitter veya magazin programlarını kullanıyor musunuz?
Biz magazinde çok yer almadık. Sadece albüm çıktığı sırada ben magazin programında albümümüzün çıktığı haberini verdim. Onun dışında Facebook kullanıyorum ama benim adıma açılmış çok fazla kullanıcı hesabı ve grup var. Artık bu sosyal ağlar o kadar hayatımıza girdi ki, cep telefonu gibi. Olmadığı zaman bir eksiklik hissediyoruz. Aslında teknolojiyi çok da fazla sevmiyorum. Çünkü insanı çok fazla yalnızlaştırıyor.
Son olarak da yakın vadeli projeleriniz nelerdir?
Bir yarışma programı sunacağım büyük ihtimalle, tek başıma. Ama görüşmelerimiz devam ediyor. Ben böyle şeyleri yapmaya sıcak bakıyorum. Biraz önce de bahsettiğim gibi, bir sürü farklı şey yapmak gerekiyor. Tabii ki koşullar böyle olmasa, Türkiye’de albümler çok iyi satsa, sadece albüm satışından ve konserlerden geliriniz çok iyi olsa, böyle bir şey yapmayı tercih etmezsiniz. Hem korsan varken, albüm satışları bu kadar azalmışken bir şekilde varlığımı sürdürmek zorundayım. Açıkçası yeteneğim olduğunu da düşünüyorum.
İlk albümü çıkardıktan sonra hemen bir sürü dizi, film teklifleri aldık. Ben bir müzisyenim, şarkı söylüyorum, iyi bir vokal olduğumu düşünüyorum ve öncelikle benim bunu insanlara anlatmam gerekiyor. Tam kariyerimizin başında böyle bir çelişkide kalmak istemedim açıkçası. Ama sunuculuk, reklam filmi, bunlar daha kolay, rahat yapılacak işler. Ben çok deli dolu bir insanım, bu işle ilgili tutkuluyum, hep de böyle gülmeye, güzel enerji vermeye çalışıyorum insanlara. Bu anlamda sunuculuk yapmak keyifli olacaktır diye düşünüyorum. Berk İspanya’ya gidecek, geldiğinde beraber bir albüm yapabiliriz. Öncesinde ben ayrı bir albüm yapacağım, hatta çalışmalarına başladık. Bu sefer cover yapmayı düşünmüyorum. Kendi bestelerimle Cem’in (Köksal) bestelerinin olacağı, beni daha iyi ifade eden bir albüm olacak.
Röportaj: Hande Çetin
(Söyleşi MediaCat Dergisi’nin Ekim 2009 sayısında yer almıştır)