Site icon MediaCat

Bedenin ötesinde bir gelecek

Çarşamba gününden bu yana Zorlu PSM ve brandweekistanbul.com adresinden erişilebilen oturumlarla ilham veren Brand Week Istanbul, son gününe Prof. Misha Sra’nın “Bir Gün Herkes Siborg Olacak” konuşmasıyla başladı. Prof. Sra, bilgisayar teknolojisinin son 60 yılda gördüğü gelişmeleri özetledikten sonra yapay zekâ teknolojisi ve Cyborg-XT hakkında ufuk açıcı içgörüler sundu.

Siborg (Cyborg) yapılanmasını iç, üst, dış ve öte olarak dört boyutta inceleyen Prof. Sra, öte boyutunun hayata geçmesiyle her insanın aslında birer siborg olabileceğini savunuyor. Prof. Sra’ya göre, bizi bütünsel anlamda güçlendirecek teknolojilerin neler olabileceği sorusunun cevabı, cihazları “insanları ileriye taşıyan yardımcı birimler” tanımından çıkarıp insanların temel yapıtaşlarından biri haline getirmekte yatıyor. Cyborg-XT adı verilen yapı da tam olarak öte boyutunu temsil ediyor; bedenin ötesinde bir gelecek vaat ediyor.

Yapay zekâ teknolojisinin sunduğu özgürlüklerin yanında etik temelli sorunlara da değinen Prof. Sra, performans sanatçısı Stelarc’ın şu sözüne atıfta bulunarak geleceğin vücutlardan öte bir boyutta şekilleneceğinin ve “homo cyberneticus” çağının hiç de uzak olmadığının altını çizdi: “Önemli olan yalnızca bedenin kimliği değil, bağlanabilirliğidir; hareketliliği veya konumu değil, arayüzüdür.”

“Teknolojiyi tarihî bağlama oturtmak lazım”

Brand Week Istanbul’un son gününde World Stage, Digital Right Watch Kurucusu, Avukat ve Yazar Lizzie O’Shea’nın “Geleceğin Tarihleri: Geçmiş, Dijital Çağımıza Nasıl Yol Gösterir?” başlıklı oturumuyla başladı.

Teknoloji tarihinin insanlık tarihiyle birlikte ilerlediğini söyleyen O’Shea, teknolojiye insanlığın geçmişinden yola çıkılarak yaratılan bir gelişme olarak yaklaşıyor. Bu da O’Shea’nın teknolojiyi anlayabilmede tarihin bizi aydınlatacağı görüşünün temelini oluşturuyor: “Teknolojiden faydalanmak istiyorsak geçmişi kullanmamız şart. Tarihi görmezden gelen insanlar geleceği anlayamaz. Geçmiş güçlü bir ilham kaynağı. Farklı perspektiflere sahip olabilmek çok önemli, farklı disiplinlere ihtiyaç var. Sadece kodlamayı anlamak yetmez, teknolojiyi tarihî bağlama oturtmak lazım.”

Ayrımcı algoritmalar yapmaya devam ettikçe kasten değil ama tasarım üzerinden ayrımcılık yapan bir sistem inşa etmeye doğru ilerlediğimize dikkat çeken O’Shea, adil ve sorumluluğu üstlenen algoritmaları tercih eden kişileri desteklememiz gerektiğini ve algoritmalar konusunda zorunlu bir regülasyona ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Kendini tekrarlayan kehanet

Deeper Yönetici Ortağı İhsan Özçıtak ve Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi Kurucu Ortağı Mehmet Ali Çalışkan, “Ne zaman tüketici, ne zaman seçmen, ne zaman yurttaşız?” sorularını yanıtlamak için Brand Week Istanbul sahnesinde bir araya geldi.

Seküler ve dindar iki ayrı modernleştirici akımın iktidar tecrübesinden geçtiğini söyleyen Mehmet Ali Çalışkan, iki tarafın da kendisine benzemeyenleri medyanın, kamusal politikaların, karar verme mekanizmalarının dışarısına attığını, bu durumun Türkiye’yi toplumsal anlamda yenilgiye uğrattığını ve bunun sivil toplum, siyaset ve iş dünyasına yansıdığını söyledi: “Bu yenilgiyle yüzleşmeyi becerebilirsek belki Cumhuriyet’in ikinci alanına geçerken bu yenilginin bize sağladığı öğretiler ayrı fırsatlar yaratabilir.”

Z Kuşağı’nın geleceği ve hayatı değiştireceği mitinin çok da gerçek olmadığını söyleyen Çalışkan, Z Kuşağı’nın da Türk toplumunun bir yansıması olduğunu ve yine düşünce yapılarında kimlik önyargılarını barındırdığını belirtti.

“Toplumsal önyargılar, klişeler insanların performansını nasıl etkiliyor?” sorusuna yanıt arayan İhsan Özçıtak ise, Asyalı-Amerikalı matematikçi mühendis kadınların başarısız olduklarına dair bir önyargı olduğunu ve Asyalı-Amerikalı mühendis kadınların oldukları bir kontrol grubu oluşturularak her kadının önüne bir test konulduğunu, bunun öncesinde bir metinle kadınların güdülendiğini anlattı. Sonuç olarak Asyalı oldukları hatırlatılanlar daha başarılı olurken, kadın oldukları hatırlatılanların başarısız olduklarını paylaşan Özçıtak’a göre bu, kendini tekrarlayan bir kehanete dönüşüyor. Özçıtak, bireylerin farklı kimliklerine göre konuşulduğunda farklı tepkiler alındığının altını çiziyor.

“Hayatımın bir Charles Dickens kitabı gibi olmasını isterdim”

Ünlü yazar André Aciman, Brand Week Istanbul’un son gününde izleyicilere World Stage sahnesinden seslendi. Meslektaşı Melis Alphan’ın sorularını yanıtlayan Aciman, dinleyicilerle hayatı ve sanatı algılayış biçimine dair düşüncelerini paylaştı. İnsanların hayata müdahale gücünün oldukça sınırlı olduğuna inandığını söyleyen Aciman, kararlar almaktan hoşlanmadığını ve hayatı boyunca bundan kaçındığını belirtti.

Mısır’dan İtalya’ya ve oradan ABD’ye uzanan yolculuğunun tamamen hayatın akışının bir sonucu olduğunu söyleyen Aciman, hayatın fazla kaotik ve öngörülemez olduğunu, insanların onu yaşamaktan başka seçenekleri olmadığı için hayatı tolere ettiklerini düşündüğünü ifade etti ve ekledi: “Hayatımın bir Charles Dickens kitabı gibi olmasını isterdim. Bir başı, ortası ve her şeyin anlam kazandığı bir sonu olmasını… Oysa kader iyi bir hikâye tasarımcısı değil ve hayatın, sonunda insanı aydınlatan bir anlamı yok.”

21’inci yüzyılda insan olmayı da masaya yatıran Aciman, hayatta fark yaratmak için başkalarının henüz düşünmediği şeyleri düşünmenin ve iyi bir mizah anlayışına sahip olmanın önemine değindi. Buna karşın zekânın insanı her şeyi fazla irdelemeye ittiği için mutluluk getirmediğini, bu sebeple hayatta mutlu olmayı başaran insanların aptal değil ama biraz “şapşal” olduklarını söyledi.

Dünyayı değiştirebilecek bir güç: Spor

André Aciman’ın ardından World Stage’i devralan MediaCom Spor Eğlence & Kültür Global Lideri Misha Sher, “Spor: Kültürün Merkezüssü” isimli sunumuyla sporun kültürdeki yerini ve yatırımcılardan tüketicilere farklı tarafların gözünden sporu genel hatlarıyla irdeledi.

Spor pazarlaması söz konusu olduğunda en büyük zorluğun ilgili ve bağlam dahilinde kalmak olduğunu söyleyen Sher, insanlarla bağ kurabilmenin her zamankinden daha zor olduğu mevcut dönemde markaların kendilerine sormaları gereken en önemli sorunun hedef kitleyle nasıl bağ kurabilecekleri olduğunu belirtti.

Sunumuna Nelson Mandela’nın “Sporun dünyayı değiştirme gücü var. İlham verme gücü var. Diğer pek az şey insanları birbirine böyle bağlayabilir” sözlerini alıntılayarak devam eden Sher, insanları tüm farklılıklarına rağmen bir araya getiren bu endüstrinin toplumlar için eşsiz bir gücü olduğunu vurgulayarak pek çok şirketin de sporu bu amaçla kullandığını söyledi: McKenzie tarafından gerçekleştirilen araştırma sonuçları, spor & eğlence sektörüne yıllık 70 milyar dolarlık bir yatırım yapıldığını ve bu endüstrilerin markaların toplam satışına katkısının yüzde 60 – 80 civarında olduğunu ortaya koyuyor.

Pandeminin insanların dünyaya bakışını değiştirdiğini ve sporla ilgili tüm aktivitelerin de buna adapte olması gerektiğini söyleyen Misha Sher’in spor pazarlamasının geleceğiyle ilgili kilit öneme sahip olduğunu düşündüğü başlıklarsa şöyle: ürünün ötesine geçen amaç, online first strateji, yetenek havuzu olarak medya, kadın sporu ve deneyim ekonomisi.

Exit mobile version