Site icon MediaCat

Anadolu Rock’a yaşam öpücüğü

Anadolu Rock'a yaşam öpücüğü

Moğollar, Barış Manço, Kurtalan Ekspres, Cem Karaca… Bu isimleri duymamış olmanıza imkân yok ama L.S.D. Orkestrası, Optikler, Meteorlar, Yabancılar, Beybonlar gibi müzik grupları için aynı iddiada bulunmak zor. Kim bilir, belki bu varsayım da geçerliliğini yitirmek üzeredir zira Anadolu’nun rock müziğini diriltmeye gönül vermiş sektör çalışanı birkaç isim Haziran 2014’ten beri usul usul Türkiye sınırları dışına da çıkmaya başlamış bir projeyi hayatta tutuyor ve bu müzik türünün cevherlerini günümüze taşıyor.

Anadolu Rock yeniden sokaklarda

Anatolian Rock Revival Project; 1960 ve 1980 yılları arasında üretilmiş Anadolu Rock örneklerini ve bu sayede de Türkiye kültürel geleneklerini yeniden tanıtmaya yönelik bir çalışma. Proje, görsel ve işitsel dünyayı bir araya getiriyor. Parçalar için tasarlanan illüstrasyonlara eklenen QR kodları isteyenleri parçaları dinlemeye yönlendiriyor. Proje, Fikr’et semalarında hayat bulurken; ilk posterleri Gökhan Yücel, Zeynep Başay, Sedat Girgin, Kaan Bağcı, Mert Tugen, Deniz Tarsus ve Onur Bilgiç’ten oluşan yedi kişilik bir ekip üretmiş. Koleksiyon, dışarıdan ilgi gösteren pek çok grafik tasarımcısı ve illüstratörün de katkı sağlamasıyla her hafta yeni bir afişle zenginleşmiş. Proje, daha uzun süre devam edeceğe benziyor. Hikâyenin geri kalanını da projeye yaratıcılıklarıyla destek veren illüstratörlerden dinleyelim.

Gökhan Yücel, Fikr’et / Kurucu Ortak ve Kreatif Direktör (Anatolian Rock Revival Project Koordinatörü)

Nasıl başladı Anatolian Rock Revival Project?

Aslına bakarsanız en temelde, “bu şarkıları herkesin öğrenmesini nasıl sağlayabiliriz?” diye başladı her şey. Proje 1960 ila 1980 yılları arasında üretilmiş Anadolu Pop ya da Anadolu Rock diye bilinen türün örneklerini tanıtmayı amaçlıyordu, zaten bu beraberinde kültürümüzün tanıtılmasını da getiriyor. Bu anlamda işlerin Türkiye’nin tanıtımına hizmet ettiği de söylenebilir elbette. Ama özünde, o dönemde plaklar var, içinde 2 parçanın yer aldığı 45’likler çıkıyor. Tahmin edersiniz ki plaktan kasete geçilirken bu eserlerin çoğu kayboluyor. CD, DVD, Blu-Ray derken parçalar da unutuluyorlar. Ta ki, bu plakları biriktiren insanlar parçaları yeniden dijital kanallara yükleyene kadar. Yani tarihin iki döneminden iki teknolojinin buluşması sayesinde hayata geçebiliyor proje.

Bu parçaları yalnız başına “hadi arkadaşlar” diyerek paylaşmak da mümkündü tabii ama öylesi çok kuru kalacaktı. Bu benzersiz eserlere saygı duruşunda bulunabilecek işler yapmak istedik. Bunun için de her hafta ayrı bir illüstratör/grafik tasarımcının, ayrı bir parça için poster ürettiği bir formül geliştirdik. Bugün Türkiye’nin belki de en ileri olduğu alanlardan biri illüstrasyon. Çok yetenekli insanlar var bu alanda çalışan, çoğunlukla da iyi şeyler yapmak isteyen, bu tarz gönüllü projelerden kaçınmayan isimler. Zaten Anatolian Rock Revival Project fikrini ortaya atınca da hepsi düşünmeden evet dediler. Başta sadece 7 kişilik bir ekiptik, bir de Fikr’et vardı. İlk posterleri de Zeynep Başay, Sedat Girgin, Ethem Onur Bilgiç, Mert Tugen, Kaan Bağcı ve Deniz Tarsus’tan oluşan bu ekip üretti. Ama işler ortaya çıktıkça ve diğer illüstratörler projeden haberdar olmaya başladıkça, katılım talepleri de artmaya başladı.

Projenin kapsamı, ulaşım ağı nedir?

Proje online-oflline birlikte çalışabilen bir ağ kurmaya çalışıyor denebilir aslında. Bu posterlerin hepsinin üzerinde kodlar yer alıyor. Kullanıcılar posterin üzerindeki kodları okutarak şarkıları akıllı telefonları üzerinden, sokağın ortasında dinleyebiliyorlar. Hedefimiz şarkıları dinletmek olduğu için, neden bunu gerçek dünyada yapmayalım diyerek kodları kullanmaya karar verdik. Böylece, posterler alelade görsel öğeler olmaktan çıkıp aynı zamanda dijital dinleme seçeneği sunan mecralara dönüştüler. Şimdi posterleri ait oldukları yere yani duvarlara ulaştırmaya çalışıyoruz. Organizasyonu zaman alsa da pek yakında dünyanın dört bir yanında, büyük şehirlerin duvarlarında görülmeye başlanacak bu posterler. İlerleyen zamanlarda, eğer kaynak da oluşturabilirsek bir belgesel ve kitapla da taçlandırmak istiyoruz projeyi.

Ne tür sonuçlar elde edildi?

Sonuçları tabii ki klasik bir iletişim kampanyası gibi değerlendirmek çok zor. Fakat hiç bütçesi olmayan bir proje için iyi gittiğini söyleyebilirim. Projenin duyulmaya başlaması 2-3 ay almış olsa bile şu anda çeşitli yayınlarla görüşmeye, değişik yerlerde haber olmaya başladık. Şarkıları yapan sanatçılarla iletişim kurmaya başladık, hepsi de çok pozitif tepkiler verip projeyi desteklediler. Daha önce Address İstanbul’da işlerin bir kısmı sergilenmişti ama ilk ciddi ve büyük kapsamlı sergimizi geçtiğimiz haftalarda Souq Karaköy’de gerçekleştirdik. Arkasının da geleceğini düşünüyorum. Yurt dışına da buradaki insanların bağlantıları üzerinden yayılmaya başlıyor ama son zamanlarda sayfalarımızda yabancı beğenileri çoğalmaya başladı. Şu anda yurtdışında şehirlerden gönüllülerle çalışmaya başlıyoruz, posterlerin yayılımı konusunda bizlere yardımcı olacaklar.

Parçaları nasıl seçtiniz?

O döneme dair parçaları çoğunlukla ben araştırıp bir havuza alıyorum ama döneme hâkim insanların önerileriyle de büyüyor repertuar. Bir yandan da projeye katılan isimlerin kendi tercihleri olabiliyor. Ama iki odak noktamız var diyebiliriz. Çok iyi ama bilinmeyen parçaların ortaya çıkarılması ve çok bilinen isimler yerine az bilinen ama sağlam müzikler üreten grupların şarkıcıların ön plana çıkarılması. L.S.D. Orkestrası, Optikler, Meteorlar, Yabancılar, Beybonlar gibi gruplar var pek bilinmeyen, onların parçalarının keşfedilmesini sağlamak zaten çok iyi bilinen ve popüler olan isimlerden daha önemli gibi.

Tasarımcılarla nasıl bağlantı kurdunuz?

İllüstratörler için iki ihtimal vardı; bir kısmı bizim zaten çok çalışmak istediğimiz, tarzını beğendiğimiz isimlerdi, bir kısmı ise gönüllü olarak projenin parçası olmak isteyen, daha önce tanımadığımız isimler. Ama iki grubun da ortak yönü işler için hummalı, detaylı çalışmalar yapmaları oldu. Kimse işi iki arada bir derede çıkarmadı neredeyse. Düşününce, öyle olması da lazım zaten, malum, gelecekte bu şarkılar o isimlerin işleriyle anılacaklar.

Bülent Gültek, Atölye İstanbul / Tasarımcı

60’lı ve 70’li yıllar Türkiye’deki rock müziğinin alevlendiği dönemlerdi. O dönemin sanatçıları Batı ritimleriyle Anadolu’ya ait müzik kültürünü bir araya getirerek ortaya yepyeni bir bakış açısı çıkardılar. Oradaki başarı ve samimiyetin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Proje, dönemin ruhunu hatırlatarak, belgesel nitelikli bir çalışma yapıyor. Benim de bunda tuzum bulunsun istedim.

Çocukken kağıtlara ve duvarlara karaladığım şeylerden biri de Barış Manço figürüydü. 80’li yıllarda TRT’de yayınlanan Dönence şarkısının klibini büyülenmiş gibi izlerdim. Daha önce de bir proje için Barış Manço illüstrasyonları yapmıştım ve çok keyifliydi benim için. Proje listesinden bir Barış Manço şarkısı seçmek istedim. O yıllara ait her eseri olabilirdi. Önce farklı bir şarkısının çizimiyle başladım, sonra çok sevdiğim Dağlar Dağlar parçasına yaptığım illüstrasyonla poster çalışmasını tamamladım. Barış Manço imajının bende bıraktığı etki üzerinden, şarkıyı fantastik bir kurguyla ele almak istedim. llüstrasyonlarımda kullandığım teknik yaklaşımları, şarkının içindeki sembollerle bir araya getirerek, dağları taşıyan Barış Manço karakterini soyut bir mekânda hikâyelendirdim. Dağlar Dağlar’ın yer aldığı 45’likteki ikinci versiyonu için de ikinci bir illüstrasyon versiyonu hazırladım. Renk seçimleri ise hikâyenin ve versiyonların yapısına göre ilerledi.

Ceyhun Şen, İllüstratör

Anatolian Rock Revival ile internette dolanırken tesadüfi bir şekilde karşılaştım. Çizgilerini hayranlıkla takip ettiğim arkadaşlarım da projeye dâhil olmuşlardı. İllüstrasyonları incelediğimde içimde bir Cem Karaca resmetme isteği doğdu. Elimdeki işi gücü bırakıp hemen bir eskiz hazırlamaya koyuldum. Kurtalan Ekspres’in Göğe Selam II albümünün de etkisiyle bir süredir sık sık Cem Karaca’nın Maden Ocağının Dibinde şarkısını dinliyordum. Gündemden düşmeyen maden faciaları da bu parçayı seçmemde etkili oldu. Seçtiğim parçadaki hüzün ve isyanı Cem Karaca’nın karizmatik silüeti ile harmanlamak istedim. Tasarımı şarkının bana hissettirdiği koyu ve gri tonlarla işledim.

Mehmet Özen, İllüstratör

Birkaç ay önce mail kutuma düşen, fazla uzun olmayan fakat derdini net ve uygun bir dille anlatabilmiş daha önce tanışmadığım hoş bir adamın (Gökhan Yücel, proje yöneticisi) e-postasını ilk ve en önemli sebep sayabilirim. Yapmak istediği, kısaca, eski güzel şarkıları tekrar hatırlatan yeni ve güzel afişler yapmaktı. Ben de “olur” dedim. İyi ki de kabul etmişim. Çok keyifli tasarımların olduğu bu çalışmanın bir parçası oldum. Açıkçası Anadolu Rock türüyle ilgili pek bilgi sahibi değildim. Fakat Selda Bağcan’ın “İnce İnce Bir Kar Yağar” yorumunu biliyor ve seviyordum. Daha fikrim sorulmadan bu parçayı çalışmayı çok istediğimi söyledim. Sağ olsunlar, kırmadılar beni. Tasarımda kullanılacak öğeleri hikâyesiyle, kurgusuyla, hatta kullanabileceğiniz renkleriyle olsun parça bize veriyor diye düşünüyorum. Durum bu iken illüstratör olarak yapmanız gereken aldığınız bu verileri anlatıma sadık kalarak, söylenmek istenenin dışına taşırmadan bir araya getirme becerisini gösterebilmek.

Murat Kalkavan, İllüstratör

Fikri çok beğendim ve bir parçası olmak istedim. Kendime en yakın hissettiğim grubu seçtim. Mavi Işıklar’ın Helvacı parçası için bir illüstrasyon hazırladım.

Şarkıyı referans alarak aklımda canlanan Helvacı karakterini oluşturmaya çalıştım. Helvacı, havalı bir süper kahraman gibi ama onun da kendince dertleri, can sıkkınlıkları var.

Onur Karadağ, Move Mobil Medya Ajansı / Sanat Yönetmeni

Anatolian Rock Revival Project ilk başladığı dönem, proje çok hoşuma gitti ve ben de bir şeyler yapmak istedim. Daha sonra Gökhan Yücel ile konuşup projeye dâhil oldum. Bir kaç grup arasında seçim yapmam gerekiyordu, seçtiğim parçanın eğlenceli olmasını istedim. Daha sonra araştırma yaparken Silüetler ile karşılaştım, şarkılarını dinledim ve grup çok eğlenceliydi. Silüetler’in Lorke Lorke yorumu ve fotoğrafları benim aklımdan geçen resmi tamamlıyordu. Araştırma yaparken bulduğum fotoğraflarda grup üyeleri sandalın üzerinde fotoğraf çektirmişlerdi, acayip komik geldi tavırları. Seçtiğim parça da halay havası olduğu için gözümün önüne sandal üzerinde halay çeken Silüetler geldi. Daha sonra ne tarzda illüstrasyon yapacağımı düşünmeye ve denemeye başladım. Grup üyelerini stilize ve komik gösterecek birkaç eskiz denedim. Poster aşamasında kuşbakışı çizilmiş illüstrasyonu destekleyecek şekilde tipografiyi kullandım. Başlıkta da illüstrasyonu destekleyecek şekilde Lorke Lorke ve Silüetler arasında alan derinliği yaratmaya çalıştım, Lorke Lorke’yi önde havada, Silüetler’i ise deniz yüzeyinde gölge olarak konumlandırdım.

Orhan Ata, ETS Tur / Web Tasarım Uzmanı

Projeden haberdar olduktan sonra afişi yapılan şarkıları dinledim. Bazı şarkıları önceden biliyordum fakat pek çoğunu ilk kez dinledim diyebilirim. Önceden bildiğim bazı parçaların çok farklı ve kaliteli yorumlarıyla karşılaştım. Bu güzel ve unutulmuş parçaların tekrar gün yüzüne çıkarılması fikri beni çok heyecanlandırdı. Projeye benim de bir katkım olmasını istedim ve dâhil olmaya karar verdim.

Şarkıları dinlerken bir yandan da sürekli nasıl bir afiş çalışacağımı kurgulamaya çalışıyordum. Dinlediğim anda enerjisi bana en yakın gelen Aziz Azmet’in Hiç İstemem isimli parçası oldu. Aziz Azmet’in şiirsel sesi, müziğin ritmi ve şarkının konusu beni gerçekten içine çekti. O an, hazırlayacağım poster kafamda canlanmaya başlamıştı bile… Afişi çalışırken şarkının uyandırdığı duygular üzerine yoğunlaştım. Aşk, mutluluk, huzur duygularını ve bahar mevsimiyle ilgili çağrışımları yaratacak bir görsellik oluşturmaya çaba gösterdim. Şarkının sözlerinde geçen “Güneş bizim için doğacak, mevsimler hep bahar” ifadesi afişin temelini şekillendirdi. Arka plandaki büyük güneşi ve iki âşık figürün içinden yükseldiği bahar çiçeklerini bu ifadeyi güçlendirmek için kullandım. Renk seçimlerini ise iki temel faktör üzerine kurdum; birincisi şarkıdaki enerjiyi yansıtmak, ikincisi ise şarkının yapıldığı dönemi anımsatmak. Bu ikisi arasındaki dengeyi sağlamayı çalışarak renkleri seçtim.

Rıza Türker, İllüstratör

Projeyi öncelikle bir takipçi olarak destekliyordum. Geçmişe biraz fazla bağlı, fil hafızalı bir adam olarak; çocukluğumun fon müziği olan, babadan dededen bir şekilde duyduğum şarkılar çizgilerle buluştukça iş daha da hoşuma gitmeye başladı. Sevdiğim ve hayran olduğum illüstratör dostlarımın işlerini gördükten sonra ben de projeye dâhil olmak istedim ve Gökhan Yücel’le bağlantı kurdum. Sağ olsun kendisi de büyük destekle ve memnuniyetle beni kabul etti.

Tahminim odur ki; Anatolian Rock Revival Project ekibi, başlangıçta ağır ve emin adımlarla ilerleme amacıyla, bir şarkı listesi hazırlamıştı. Bilindik sanatçıların bilinmeyen parçaları ile ismini şu anki jenerasyonun duymadığı grupları ve şarkıcıları yeniden hatırlatmak gibi bir gayeleri vardı. Ben de aklımdaki bir kaç grup ve parçadan bahsettim. İlk tercihim olan grup için o sırada bir başka illüstratör arkadaşım çalışıyordu. Gökhan’la konuştum ve resimlenmeyi bekleyen gruplar arasından Grup Çığrışım’ı seçtim. Zira Tünay Akdeniz’i, yaptıklarını severim. Antalya’da bir kaç kere aynı mekânda bulunsam da bir türlü konuşmaya fırsatım olmamıştı. Çalıştığım parçanın ismi Babam Yazdı Ben Besteledim. Grubun hangi şarkısını resimleyeceğimi düşünürken, bu isimle karşılaşır karşılaşmaz aklımda iki fikir belirdi ki her ikisini de kullandım. Bu nedenle ana çizim ve Youtube çizimi birbirinden farklı. Parçanın adı, bir baba-oğul öyküsü gibi durduğundan, aklımda ilk oluşan görüntü çocuğunu dizine oturtmuş bir baba figürüydü. İş yazmak ve bestelemek üzerine olduğundan, babanın kafasını bir kalem olarak çizdim, hepimizin çocuklukta kullandığı türden bir kalem… Çocuk içinse bizim jenerasyonun temel müzik aleti olan -reklam olmayacaksa eğer- Helvacıoğlu Blok Flüt’ü uygun gördüm ve biraz karikatürize şekilde çizip, pastel renkler ile renklendirdim. Geçmişimiz ne kadar renkli olursa olsun, yaşlandıkça solmaya, pastelleşmeye başlıyor zira.

Selçuk Ören, Über / Grafik Tasarımcı

Projeye dâhil olmaktaki ilk sebebim Gökhan Yücel. Kendisi ile çalışmayı her zaman sevmişimdir. İkincisi de Anatolian Rock Revival Project’in kendisine konu olarak seçtiği müzik ve ait olduğu zaman… Gökhan’ın yolladığı uzun listedeki şarkıları tek tek dinlerken nasıl bir görsel olabileceğini hayal etmeye çalıştım. Son dönem de okuduğum kitaplar yüzünden sanırım gözümün önünden en belirgin canlanan imaj Sür Efem Atını şarkısı oldu. Şarkının sözlerini dinlediğimde; çorak bir ovada atını dörtnala süren bir adam kafamda canlandı. Sonsuz yokluktan kurtulmak için hayaline sığınan bir efe… Bu duyguyu, hikâyeyi resimlemeye çalıştım. Hikâyeyi destekleyecek şekilde renk paletini seçtim. Şarkı, bir yandan anonim bir türkünün konusuna sahipken diğer taraftan gitar sololarının olduğu rock bir parça… Afişin tasarımında da aynı duyguyu ve tadı hissettirecek şekilde tasarlamaya çalıştım.

Uğur Erbaş, Grafik Tasarımcı

Projeyi Facebook sayfasından gören bir arkadaşımdan öğrendim. Üretilen işlere hayran oldum, hepsi harikaydı. Ayrıca dönemin müziği ve düşünce yapısı ilgi alanım olduğu için projenin çok isabetli olduğunu düşündüm.

Anadolu Rock bir kültürün uyanışıdır bana göre. Genç kuşağın yaşadığı toprağı fark edip keşfetme çabası ile derinlere daldıkça daha da zenginleşen bir kültür. Aradan onlarca yıl geçse de biz hala o kültürün parçasıyız ve öyle olmaya devam edeceğiz. 70’li yıllarda yaşanan uyanışın bu günlerde bu proje ile devam ettiğini gördüğümde içimi büyük bir heyecan kapladı. Sayfaya mesaj atarak projede yer almak istediğimi ve beğenilerimi ilettim. Sağ olsun arkadaşlar beni kırmadılar. Önce iki parça seçip bazı çalışmalar yaptım ama Anadolu Rock açısından pek isabetli işler olmadı. Bunun üzerine Gökhan bana henüz çalışılmamış parçalardan oluşan bir liste gönderdi. Seçim yapmakta çok zorlansam da sonunda akımın erken çalışmalarından biri olan Moğollar’ın Dağ ve Çocuk parçasında karar kıldık.

Dağ ve Çocuk’u yıllarca dinlememin getirdiği bir görsel hatıram vardı. Bir müziği dinlerken hepimizin kafamızda oluşturduğu bazı resimler, sahneler ve duygular vardır. Bu duygular kişinin müziği ilk nerede dinlediğinden nasıl bir ruh haliyle dinlediğine kadar değişiklik gösterir. Dağ ve Çocuk uzun yollarda penceremden dağlar, dereler, uzak köyler geçerken dinlediğim bir parça olduğundan -özellikle sözlerin de bu pastoral yapıyı desteklemesi sebebiyle- gözlerimin önünde buram buram Anadolu kokan hayaller canlandı. Dağ’ın çocuğu çağırması ve “koş dedi eteklerimde yat, üzüntünü sök içinden at” sözleri afişin temasını oluşturdu. Sözler mekânı olabildiğince tasvir ediyordu. Yemyeşil ovaları, zümrüt yeşili çayırları, ormanlarında kuşlar öten, buz gibi pınarlarıyla Anadolu’nun bağrından yükselen yüce bir dağın tek başına kalmış bir çocuğa çağrısıydı bu şarkı. Doğa ve kilim kokuyordu. Bu sebeplerle gökyüzü masmavi, dağlar yemyeşil olmalıydı. Moğollar yazısında ve çocuk figüründe bağlantıyı kurmak ve fark edilir hale getirmek için kilimlerde sıkça görülen kök boya kırmızısını kullandım. Afişin alt kısmında kalan köy ise çocuğun geride bıraktığı hayatına işaret ediyor. Ayrıca kilim desenlerinin geometrik yapısı afişin tipografisinde ve geri kalanında kendini hissettirdi.

Zeynep Başay, Rafineri / Sanat Yönetmeni

Anatolian Rock Revival Project, Gökhan Yücel’in 7 kişilik bir ekip kurarak başlattığı ve benim de logosunu tasarladığım bir oluşum. İlk posteri benim yapmamın ardından ekipteki diğer illüstratör arkadaşlarım da projeye poster hazırlayarak destek verdiler ve bu tasarımları hep beraber sosyal medyada paylaşarak projeyi daha geniş bir kitleye duyurmayı başardık.

Seçtiğim parça Özdemir Erdoğan’dan Aç Kapıyı Gir İçeri. Özdemir Erdoğan’la, ben daha çocukken, ailemin Özgün Jazz Denemeleri albümünü alıp evde dinlemesiyle tanıştım. Yıllar sonra Aç Kapıyı Gir İçeri parçası Kaan Düzarat’ın düzenlemesiyle tekrar kafama yerleşti ve ben de Anatolian Rock Revival Project aracılığıyla bu parçayı görselleştirmeye karar verdim. Şarkının bende uyandırdığı hissiyat, uzun zamandır yalnız olan bir adamın sonunda aşkı bulmasıyla heyecanını dile getirmesi. Kafamda canlanan sahne ise bir ormanın derinliklerinde yeniden can bulan bir kalp-ev oldu. Hemen kâğıda karaladım; daha sonra da işin detayına girdim. Bunun için de yeniden hayat bulan bir kalp kadar kırmızı ve buz tutmuş ormanın solgun renklerini çarpıştırdım.

Exit mobile version