Ad Hoc, yılın ilk sayısına bir soruyla başladı ve “Kaçıncı yeni?” dedi. Milenyumun ilk 20 yılını geride bırakarak insanlığın bitmek bilmeyen yenilik arayışını masaya yatırdı.
2020’den yeniliğe doğru…
İdeolojiler, içinde yaşadığımız çağı anlamlandırmamızı sağlar. Bireysel ya da toplumsal değişim için sunulan ipuçları ipin ucunu kaçırdığındaysa yenilik hızla tüketilir bir hal alır. Ad Hoc’un bu ayki ilhamı da bu değişen ideolojiler ve popüler kültürün ayak bastığı taşları yerinden oynatanlar oldu.
Yeniliğin perspektifinden yükselişe geçenlere, inovatif çözümlerden yeni girişimlere, yeniye “hayır” diyenlere ve onu kabul edenlere başka bir pencere açarak yılın ilk sayısından yeniliğe adım attı.
Üç isimle üç ayrı sohbet
Bu ay birbirinden farklı üç sohbeti okuyucusuyla buluşturan Ad Hoc, değerli isimleri ağırlamaya devam ediyor.
Kültürel kodlar üzerine uzun yıllardır yürüttüğü çalışmalarla kimi zaman markaların kimi zaman şehirlerin kaderinde rol oynayan Dr. Clotaire Rapaille Singapur’dan İstanbul’a, Washington’dan Londra’ya uzanan keyifli bir sohbetin kahramanı oluyor.
Bir diğer isim, belirsizlik içindeki riskleri analiz etmek ve “siyah kuğu”lara karşı hazırlık olmak için bizlere rehberlik eden Nassim Nicholas Taleb’ten başkası değil. Bu yıl Digital Age Summit’in konuşmacılarından biri olarak karşımıza çıkacak Taleb’in yeni teknolojilere, suni uzmanlara ve yapay zekânın risk seviyelerine dair söyleyecekleri var.
Son sohbetin konuğu ise İçimizdeki Lider adlı kitabıyla insana ve insanın liderliğine ışık tutan Duygu Alptekin Gürsu. Sadece kendimizi gözeterek ya da feda ederek değil, bütünü kapsayan pozitif değişikliklere odaklanarak liderliği keşfedebileceğimizi söylüyor kendisi.
Sorular ve cevap arayanlar
J.G. Ballard, Çarpışma adlı eserinde 20’nci yüzyıl toplumunun arzularından söz eder; onu 21’inci yüzyıla uyarlamak ve bugünün arzu üreten nesnelerini ele almak ise zaman ve mekân sınırı tanımayanlara düşer. Zira gelecek olarak adlandırdığımız şeylerin çoğunlukla teknolojik değişimler olarak anlaşılması kör bir noktadır ve gelmekte olan yeni değil; kalıntılar, ölü formlar, birbirine benzeyen yerler olacaktır. Öyleyse bugünün arzuları nerede gizleniyor?
Ipsos, insanları endişelendiren çeşitli tehlikeleri, zaman içinde tekrarlanan bir araştırmayla ölçerek dünyanın endişe haritasını çıkarıyor. Bu başlıkta endişe uyandıran riskler ve toplumların bu risklere karşı kendilerini ne derecede hazırlıklı hissettikleri ölçülüyor. Peki, dünya hakikaten hangi tehlikelerle karşı karşıya? Bu tehlikelerin hangilerine karşı kendimizi güvende hissediyoruz?
Son birkaç yıldır, birkaç kelimeden oluşan tamlamalara denk geliyoruz. Tamlamanın tek bir değişmeyeni var: Yalnızlık. Yalnızlığın savaşı oldu, jenerasyonu oldu, felsefesi oldu, sorunu oldu. Yalnızlık sizi ne zaman, nerede, hangi konumda bulur bilmiyoruz. Yalnız kalmayı tercih edip etmediğinizi de… Bildiğimiz tek şey illa birileri tarafından yalnızlaştırılacağız ya da yalnız olarak aksettirileceğiz. Zira yıllardır zamansal ve evrensel bir deneyim olmaktan öteye itilen ve araştırmalardan tutun bağlantısız haberlere kadar insanı derin dertlere sürükleyen bir konu haline geldi kendisi. Peki, yalnızlık nerede başlar?
Tüm bu soruların cevabında ise Ad Hoc sizleri yalnız bırakmıyor. Üstelik 150 yıllık araba sevdasına, teknoloji endüstrisinin protest doğasına, oyun endüstrisinin hegemonik işlevine ve daha nicesine yönelik sorgularla sizleri bekliyor.
Son olarak…
Yenilik diyorsak, Charles Dickens’ın sözlerine de kulak vermemiz gerek. Tüm zamanların hem en iyisini hem en kötüsünü, aklı ve aptallığı, aydınlığı ve karanlığı bir arada yaşıyoruz. Yeniyle birlikte gelecek olana şimdiden aşık olanlar kadar, eskiye tutunmakta direnenler de var. Kısacası sürdürülebilir, protest, nostaljiden kaçınan bir yeni için Ad Hoc’un Ocak sayısında görüşmek üzere.