MediaCat

Türkiye’nin yetenek göçü: Gidenler

2016-2017’de Türkiye’nin varlıklı kesiminin yüzde 12’si servetlerini yurtdışına taşıdı, 113 bin Türk 2018’de yurtdışına göç etti. Bu göçün Türkiye’de yarattığı sonuçlara geçen ay yakından bakmıştık. Şimdi söz, göç eden yaratıcı zihinlerde.

Türkiye’nin yetenek göçü: Gidenler

2016 ve 2017 aralığında Türkiye’nin varlıklı kesiminin yüzde 12’si servetlerini yurtdışına taşımış, 113 bin Türk 2018’de yurtdışına göç etmişti. Bu göçün Türkiye’de yarattığı sonuçlara geçen ay yakından bakmıştık.

Türkiye’nin kültürel ve sosyal yaşamını domine eden söz konusu kesimin ağırlıklı olarak ülke yönetiminden ötürü göç ettiği savunulurken, bu ay gidenlerin perspektifinden bu önermenin doğruluk payını ele alıyoruz. Ve görüyoruz ki baş aktör siyasi dengesizlikken, yaratıcılık için alan oluşturulamaması, çok çalıştırıp emeğin karşılığını vermek istemeyen işveren, ajans-marka ilişkilerindeki ast-üst dengeleri Türkiye’nin acilen çözüm bulması gereken unsurlar.

Siyasi dengesizlik, güvensizlik, huzursuzluk…

İstanbul ve Londra menşeli dijital tasarım ajansı Lemonat’ın kurucusu Uğur Akdemir’e göre, bu yetenek göçünün başlıca sebepleri arasında Türkiye’deki siyasi gerilim, art arda yaşanan ekonomik krizler ve güvenlik, huzur gibi en temel insani ihtiyaçların karşılanamaması geliyor. “Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlar her geçen gün kendini daha güvensiz, kısıtlanmış ve kapana kısılmış hissediyorlar. Bu şartlarda mutlu bir hayat sürmek ve yeni fikirler üretmek neredeyse imkânsız” diyor ve ekliyor Akdemir: “Bu noktadan sonra da artık bu kapandan bir şekilde çıkmak istiyorsunuz.”

Yurtdışında yaratıcı endüstrilerin diğer iş kollarına kıyasla daha iyi imkânlar sunmasının büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyen Akdemir, bu nedenle göçlerin gelecekte Türkiye’deki yaratıcı endüstrinin çalışma dengelerini değiştireceğine inanıyor. Kendisi, Türkiye’de her zaman bu sektörde yer almak isteyecek yeni yetenekler olacağını belirtirken, başarılı sonuçlar için tecrübeye ihtiyaç duyulacağını ve bu noktada yurtiçinde bulunamayan tecrübeyi dışarıdan alma ihtiyacı doğacağını savunuyor.

Tasarımcı Ozan Öztaşkıran, İsveç’e yerleştiği ilk zamanlarda da kendisini en çok etkileyenleyen unsuru ‘ülke insanındaki huzur hali’ olarak tanımlıyor.

C-Section, Wanda Digital, Kollektif, Rafineri/Trafo gibi ajans deneyimlerinin ve dört yıllık bir ajans ortaklığı tecrübesinin ardından 2016’dan beri Stockholm’de çalışan bir tasarımcı Ozan Öztaşkıran. Akdemir’in bahsettiği siyasi dengesizlik, Öztaşkıran için de söz konusu göçü tetikleyen sebepler arasında. Ancak kendisi çocukluktan itibaren yurtdışı özendirilerek yetiştirilmeyi, çoğu şirketteki kötü çalışma koşullarını ve yaşam çevresinin yaratıcılığı yeterince beslemeyişini de nedenler arasında gösteriyor. “Bunların tümü yaşam kalitesini yükseltme amacını destekleyen faktörler. Özellikle İstanbul’da, gündelik yaşantı içerisinde çok fazla odak dağıtan etken var ve bu, yaratıcı zihinlerin en büyük düşmanı” diyen Öztaşkıran, İsveç’e yerleştiği ilk zamanlarda da kendisini en çok etkileyenleyen unsuru “ülke insanındaki huzur hali” olarak tanımlıyor. Öztaşkıran’a göre Türkiye’deki işlerin hedef kitlesinin Türk insanıyla kısıtlı kalması da yaratıcı zihinleri yurtdışında çalışmaya iten faktörlerden biri. “Yurtdışında çalıştığınızda daha bilinir işler yapma imkânı yakalıyorsunuz” diyor kendisi.

“Yaratıcılığa alan yok”

Türkiye’de uzun bir süre farklı ajanslarda çalışan ve 2016’dan bu yana Frankfurt’ta freelance stratejik planlamacı olarak hayatına devam eden Esin Şentürk de Türkiye’de yaratıcı olmak için alan bulunamadığını düşünüyor. Sektörde ast-üst gibi şekillenen ajans-marka ilişkileri, kısıtlı alanda iş üretmek zorunda bırakılmak, özel hayata ve dolayısıyla üretmek için gereken yakıt olan kültürel faaliyetlere zaman bırakmayan çalışma saatleriyle boğuştuğunuzu söyleyen Şentürk “Sektörün bu öğrenilmiş çaresizliklerine ülkenin politik, ekonomik ve sosyal buhranı da eklenince daha özgür ve üretken yaşamak adına çözümler aramaya başlıyorsunuz” diyor.

Şentürk göç motivasyonunu, “çalışma saatlerinin makul olduğu, düşünce özgürlüğünü benimsemiş bir toplumda uluslararası çalışma deneyimi kazanabilmek” olarak tanımlıyor. Özellikle küresel markalardan brief’lerin geldiğini ve o brief’leri yerelleştirmelerinin istendiğini söyleyen Şentürk, onları hazırlayan ekiplerin bir parçası olmanın kendisi için hem büyük bir meydan okuma hem de müthiş bir çalışma şevki olduğunu belirtiyor.

Şikâyetlerden huzura kaçış

Türkiye’de çeşitli ajanslarda art direktör olarak çalışmış olan Roksan Sarıoğlu, şu an freelance tasarımcı olarak Londra’da ikamet ediyor. Kendisi toplumun genelinin aklında daha iyi bir hayat alternatifinin hep yurtdışı olduğu konusunda Öztaşkıran’la hemfikir.

Tasarımcı Roksan Sarıoğlu, yurtdışında yaşamanın muhtemelen hepimizin aklının bir köşesinde olduğunu ama sürekli ertelenen bir hayal olarak kaldığını söylüyor.

Yurtdışında yaşamanın muhtemelen hepimizin aklının bir köşesinde olduğunu ama sürekli ertelenen bir hayal olarak kaldığını söyleyen Sarıoğlu, “Şunu da başarayım, bu işi de bir yoluna koyayım derken aslında bu kısır döngünün içine hapsediyoruz kendimizi. Son zamanlarda daha cesur olabilmemizin sebebi ekonomik ve politik bunalımın bitmek bilmeyen bir hal alması” diyor. Kendisine göre, bu durumdan nasibini alan reklam sektöründe de yaratıcılık ve cesaret giderek azalarak vasatın kabul görmeye başladığı bir atmosfer oluştu ve bu, değerli insanları sektörden soğutuyor. Tüm bunların üzerine bir de “çok çalıştırayım, az vereyim” mantığı ve çalışana verilen değer binince, bu sektörde bu şekilde devam etmek için insanın elle tutulur bir nedeninin kalmadığını söylüyor Sarıoğlu: “Yurtdışında işini iyi yapan kreatif hem daha fazla değer görüyor hem de günlük hayatta da toleransın daha yüksek olduğu, insanların birbirlerine gülümsedikleri ve sevmeseler bile basit saygı ve nezaket kurallarını korudukları bir toplumda yaşamış oluyor.”

Akdemir’in aradığı “huzur”, Sarıoğlu için “mutluluk”a evriliyor. En büyük motivasyonu daha mutlu bir hayat yaşama alternatifini değerlendirme isteği olan Sarıoğlu, son zamanlarda çoğumuzun diline pelesenk olan bir durumdan bahsediyor: “Kimsenin hiçbir şeyden mutlu olmadığı ve herkesin her gün şikâyet ettiği ortamdan uzaklaşmak istedim. Bir an fark ettim ki her gün şikâyet ediyorum ve bundan besleniyorum.” Yaşamdaki motivasyonunun eve gece yarısı gelip bir saat dizi izlemek olmasını ya da haftasonu sadece bir gün kendine ayırabilmenin verdiği heyecanın olmasını istemediğini anlatan Sarıoğlu, kendisini her anlamda besleyebileceği, bireyin kendine ayırdığı vakte değer verilen, iyi yaşam şartlarının öncelik olduğu bir hayatı hak ettiğine inandığına söylüyor.

Uzunca bir süre Türkiye’de çalışmış olan Yiğit Karagöz şu an Scholz & Friends’te kıdemli art direktör çalışıyor. Türkiye’deki kariyerine ara vermesinin asıl sebebini “yeni ve farklı deneyimler yaşamak” olarak tanımlayan Karagöz, “Hamburg’a gelmeden dokuz yıl önce Belçika’da çalışmıştım. Şimdiyse bu tecrübemle buradaki kreatif süreci deneyimlemek, neler yapacağımı keşfetmek istedim” diyor.

Çözüm, mutlu bir Türkiye!

Türkiye’deki yaratıcılık için çözüm nerede sorusunun yanıtı ise ne yazık ki meçhul. Akdemir’e göre çözüm, çalışanlara yüksek maaşlar vadetmekten ziyade Türkiye’nin vatandaşlarına daha huzurlu, mutlu ve gerilimlerden uzak bir yaşam sunmasıyla mümkün.

“Düşünün ki, sistemine aşina olmadığınız bir memlekete gitmek ülkenizde kalmaktan daha cazip geliyor. Birçok zorluğu göze alarak gitmeyi seçmek sadece sektörün sorunlarıyla açıklanamayacak kadar büyük bir karar” diyen Şentürk, mesai saatleri, marka ajans ilişkileri, ajansların çalışanı besleyecek festivallere, etkinliklere katılımları gibi konuların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Durumlara şirketler gözünden bakan Öztaşkıran, “orada üretimin devamlılığı esas olduğu için kendi içinde çözümü üretecektir” diyor. Kendisi, şirketlerin kendi vazifelerini olması gerektiği gibi yerine getirmesinin bile Türkiye’deki yetenekleri elde tutma konusunda önemli olacağını ve bunun haricindeki sebeplerden ötürü gitmek isteyen birini tutmanın çok mümkün olmayacağını söylüyor.

“Maalesef bazı şartlar yıllardır aynı şekilde devam ettiği için sektördeki herkes her gün mesaiye kalmayı, işini hayatının merkezine koymayı kanıksamış durumda” diyor Sarıoğlu. Kendisine göre esnek çalışma ve freelance sisteminin gelişmesi bir çözüm olabilir. Ajansların çalışanlarının verimini gözetmek adına, spesifik projeleri, alanında uzman kişilere teslim etmeleri gerektiğini savunan Sarıoğlu, “Tabii bu sistemin gelişebilmesi için bizim yine ‘zaten bu elemana maaş veriyorum, neden başka birine ekstra harcama yapayım’ zihniyetinden uzaklaşmamız lazım” diyor. Ajansların, çalışanları ellerinde tutmak için çeşitli imkânlar sunduğunu söyleyen Sarıoğlu, “Bizde, çalışanlar ajansa muhtaç algısı var” diyor ancak söz konusu yetenek göçünün artışının, bu durumun gerçeklik payı olmadığının kanıtı niteliği taşıdığını da ekliyor.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.