Hızla popülerlik kazandıktan sonra etkisi zayıflayan pazarlama ve iletişim trendlerinin evrimini ele aldığımız yeni yazı dizimize QR kod ile başlıyoruz.
Bu ay itibarıyla hızla trend statüsüne yükseldikten sonra silikleşen pazarlama ve iletişim trendlerinin gelişim süreçlerini inceleyeceğimiz bir yazı dizisine start veriyoruz. Denso Wave adlı otomotiv şirketinden çıkıp pazarlama dünyasında kasırgalar yaratarak büyüyen karekodun, daha doğru ifadesiyle QR Code (Quick Response Code / Hızlı Yanıt Kodu) furyasının hikâyesine odaklanarak başlıyoruz.
Karekod tanımı, datamatriks tipindeki iki boyutlu kodların genel ifadesi olup, kullandığımız QR kodlar, iki boyutlu karekodlar sınıfında yer alır. Dünyada varyasyonlarıyla birlikte 300’e yakın barkod çeşidi bulunuyor. Bu kodları iki genel kategoriye ayırabiliriz: lineer (tek boyutlu) ve matris (2 boyutlu).
QR kod/karekod kelimelerinin Türkiye’deki kullanımına dair ilk resmî belge, 2008 yılında Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Beşerî Tıbbi Ürünler Barkod Uygulama Kılavuzu1 olarak görünüyor. Yıllar içerisinde QR kod ve karekod, birbirinin yerine kullanılan kelimelere dönüşmüş.
Bu kadar bilginin ardından gelelim QR kodun hikâyesine…
Denso Wave, üretilen parçalarda kullanılan etiket sistemini geliştirebilmek için, IBM tarafından 1974’te piyasaya sunulan UPC’nin (Universal Product Code / Evrensel Ürün Kodu) kısıtlı yeteneklerini aşmak istiyordu2.
1990’lar penceresinden baktığımızda, otomotiv alanında küresel pazarın birbirine daha entegre hale gelmesiyle, kitlesel üretim tekniklerinin yerini daha esnek üretim tekniklerine bıraktığını görüyoruz. Bu teknik gelişmelerin ardından, ürünün tanımlanabilmesi için kalite sınıfı, hedef coğrafya, model bilgisi vb. farklı bilgi etiketlerine sahip olması gerekliliği doğdu. Üretilen parçaların küçülmesiyle de birlikte geleneksel UPC barkodunun yüzeylere sağlıklı bir şekilde eklenemediği fark edildi. Yani mevcut kod sistemi hem küçük parçalarda düzgün okunamıyordu hem sadece belli bir açıdan taranabiliyordu hem de 20 karakterlik veri sınırı bulunuyordu. Denso Wave, 1992 yılında sözkonusu problemleri, şirkette bu konularla ile ilgilenen Masahiro Hara’ya iletti. Masahiro Hara’dan, daha çok bilgi taşıyıp daha hızlı taranabilen bir sistem geliştirmesi isteniyordu.
Masahiro Hara, bu süreçte iki şeyden ilham alarak 1994 yılında kendine has iki boyutlu karekod fikrini geliştirdi. İlhamının ilk parçası siyah-beyaz taşlardan oluşan geleneksel Go oyunu tahtasıydı. Taşlarla bezeli iki boyutlu oyun tahtası, ona daha geniş bir veri saklama imkânı verecekti.
Üreteceği yeni kodun, daha hızlı okunabilmesi adına farklı açılardan da taranarak kolayca çözümlenmesi gerekiyordu. Onu etkileyen diğer şey, bir tren yolculuğu sırasında gözlemlediği binalara ait pencerelerin farklı büyüklüklerde olmasıydı. Bu gözlemleri sayesinde karekod fikrini geliştirerek açı problemini çözmeye çok yaklaşmıştı. Pencerelerden esinlenerek, karekodun üç kenarına okuyucuya kodun konumunu ileten çözümleyici kareler ekledi. Ulaştığı sonuç bu alanda bir devrimi getirmişti. Bu yeni sistem hem 7 bin 89 karakterlik bir veri saklayabiliyordu hem de artık her açıdan okunmaya elverişliydi. Son karelerin eklenmesiyle QR kod artık üretimde kullanıma hazır şeklini aldı.
QR kod, 2000 yılında global ISO standardı olarak kabul edildi. Ağustos 2002’de yaşanan farklı bir gelişme ile elektronik markası SHARP, Japon telekom operatörü J-Phone için dünyada ilki gerçekleştirerek J-SH09 modeli telefonların kameralarının, karekodları tanımasını sağlayan bir kod okuyucu geliştirdi. 2002’den 2011 yılına kadar endüstriyel üretim, eğitim ve dergicilik haricinde pek de kitlelere yayılmamıştı. GS1 tarafından 2011 yılında mobil telefonlar için ISO standardı olarak yayınlanmasıyla birlikte mobil kullanıcılara ulaşma konusundaki engeller de aşılmış oldu.3
Şirketler hızlıca QR kodu, mobil pazarlama stratejilerinin bir parçası haline getirdi. 2011’den 2017 yılına kadar farklı mobil uygulamalar karekod yaratma ve okuma konusunda hizmet sağlamaya devam etti. Bu noktada, iOS işletim sisteminin 11’inci, Android’in 9’uncu versiyonları telefona entegre kameralarla farklı bir uygulamaya ihtiyaç duymadan karekodu okumaya başladı. Bu entegrasyonla beraber, QR kod tüm dünyadaki mobil kullanıcılar arasındaki popülerlik yolculuğunda inanılmaz bir hız kazandı.
Kasım 2014’te İstanbul’da 759 kişinin katılımıyla bir bilinirlik araştırması4 yapılıyor. Bu araştırmanın verilerine göre daha önce QR kod görenlerin sayısı 430 (yüzde 59,97), gördükten sonra deneyimleyen kişi sayısı ise 430 kişi içerisinden 228 (yüzde 53,02) oluyor. Araştırmanın en çarpıcı noktalarından biri ise bu teknolojiyi deneyimleme nedeninin yüzde 90,36’lık ezici bir çoğunlukla “merak” olması.
Karekodu ilk duyduğumuz zamanları düşününce, hepimiz bu yeni teknolojiyi birkaç defa hatta daha fazla sayıda deneyimlemenin heyecanını yaşamıştık. Doğal olarak bu tutkulu deneyimimizi çoğunlukla içeriğinden bağımsız olarak yaşadık. Her teknolojik furyada olduğu gibi, tüketiciler olarak burada da önceliği keşfetmeye verdik.
Elbette bu merak tutkusu sonrasında, tüketici dünyasında uygun konumunu aramaya başladı ve altın yıllarını hepimizi evlere kilitleyen Covid-19 pandemisi ile yaşadı. Pandemi devreye girince, anlamsız olan taramalar doğal olarak kendine anlam yaratmaya başladı ve QR kodun kendi tarihi içindeki en geniş kitle kullanımına ulaşılmış oldu; artık her masada ve her reklamda kendine yer bulmuştu.
Reklamcılık penceresinden baktığımızda gözden kaçırılan asıl nokta, etkileşimdeki işlevsellik oldu -ki buna tekrar değineceğim. Elbette 2011’den günümüze gidişatı çerçevesinde, ülkemizdeki markalar da bu teknolojiyi sayısız kez kullandı fakat bizler, geçmişten farklı olarak artık kullanımının işlevselliğinin anlamlı olup olmadığını sorgulayan bir seviyedeyiz. Bu yüzden hem pazarlama iletişimi profesyonelleri hem de reklamcılar olarak, QR kodu kullanırken işlevsellikten uzaklaşmamaya çok daha fazla kafa yormalıyız.
2024’teki bir röportajında Masahiro Hara’nın emeklilik bir kenara, hâlâ yarattığı kodun üzerinde çalıştığını okudum. Onun gözünden konuya bakmaya çalıştığımda, QR kodun pazarlama alanındaki esas amacının, cisimler üzerinden kişilerin verilerle etkileşimini hızlandırma ve bilgiye erişimi biçimlendiren bir işlevsellik kazandırma düşüncesi baskın çıktı. Bu işlevselliğin tam anlaşılamaması, tüketici deneyimini zorlaştıran konuların başında geliyor.
Örneğin karekodu okutup siteye gitmektense web sitesinin alan adını yazmak daha kolayken, belirli bir alt sayfanın adını yazarak giriş yapmaya çalışmak karekodu okutmaktan daha zor. Başka bir örnek olarak, yoldan geçen otobüsün üzerindeki karekoddan yayaların faydalanabilmesi imkânsızken, duraktaki sabit bir rakette yer alan karekoddan verim almak daha olası.
Hem dünyada hem de ülkemizde, karekodları kısa mesaj ile gönderen reklam uygulamalarını da 8 saniyelik alt banta yerleştirenleri de gördük. Sosyal medya gönderilerine ekleyerek verimsiz/hatalı kullanan markalara da kullanıcı deneyimini artırmak için dijital ürün süreçlerinde nokta atışı yerlere konumlandırarak alkış alan kullanımlara da şahit olduk.
Dolayısıyla QR kodu pazarlama iletişiminde kullanırken yaratılacak etkileşimi iyi kurgulamak bir zorunluluk. Kodun bulunduğu medyanın sabit ya da mobil olması, büyüklüğü, kullanıcıdan talep edilen eylemler, yani her parametre değişiminde işlevselliğin nasıl etkilendiğini hesaplamak gerekiyor. Aksi durumda ise, mecra sonuç raporlarında, güdük kalmış taratma sayılarını açıklamak için bu furyanın bittiğini savunmak durumunda kalabilirsiniz.
Peki bu furya gerçekten bitti mi?
Pandemi ile birlikte pazarlama dünyasında bir kez daha gündeme gelen QR kodun bir daha trend olup olmayacağı belirsiz olsa bile; konfor yarattığı, hijyen ve düşük maliyetli kullanım sağladığı alanlarda daha uzun süre -eski tutkumuzla olmasa bile- taramaya devam edeceğimiz kesin.
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/Karekod
2- https://www.denso-wave.com/en/technology/vol1.html
3- https://www.qrcode.com/en/about/standards.html
4- Türk Tüketicisinin Qr Kod Kullanımı Üzerine Keşfedici Bir Araştırma, Ela Sibel Bayrak Meydanoğlu & Müge Klein. The Journal of Academic Social Science (2015)
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.