Stephen King, sinemadaki favorilerini paylaştı: En sevdiği 10 film

Stephen King, sinema tutkusunu ve farklı beğenilerini ortaya koyan en sevdiği 10 filmi paylaştı.

Korku edebiyatının en büyük isimlerinden Stephen King, sözkonusu sinema olunca bambaşka bir beğeni dünyasına sahip olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Ünlü yazar, dün X hesabından yaptığı paylaşımda “en sevdiği 10 film” listesini paylaştı ve dikkat çekici bir tercihle kendi romanlarından uyarlanan yapımları özellikle dışarıda bıraktığını belirtti.

King, Misery, Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption), Yeşil Yol (The Green Mile), Benimle Kal (Stand By Me) ve uzun yıllardır mesafeli durduğu The Shining gibi klasikleşmiş uyarlamalarını listenin dışında tuttuğunu vurguladı.

King, bunun yerine karakterlerin derinliği, hikâyelerin gücü ve filmlerin unutulmaz atmosferleri nedeniyle hayranlık duyduğu yapımları öne çıkardı. King’in sıralama olmaksızın açıkladığı 10 favori film şöyle:

Sorcerer (Dehşetin Bedeli) / 1977

1977 yapımlı bir William Friedkin filmi olan Sorcerer, farklı ülkelerden gelen ve kendi geçmişlerinden kaçan dört adamın Latin Amerika’da nitrogliserin yüklü kamyonları bozuk ve ölümcül yollar üzerinden taşımalarını konu alıyor. Yolculuk boyunca karakterler hem doğanın acımasız engelleriyle hem de kendi içlerindeki korkularla mücadele ediyor.

Başrollerini Roy Scheider, Bruno Cremer, Francisco Rabal ve Amidou’nun paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda The Exorcist ve The French Connection ile tanınan William Friedkin oturuyor. 2013’te restore edilen kopyası Cannes Film Festivali’nde gösterilen film, eleştirmenler tarafından Friedkin’in en önemli yapıtlarından biri olarak anılıyor.

The Godfather Part II (Baba: Bölüm II)

(1974)

1974 yapımlı bir Francis Ford Coppola filmi olan The Godfather Part II, Corleone ailesinin yükselişini ve parçalanışını aynı anda konu alıyor. Film, bir yandan genç Vito Corleone’nin Sicilya’dan Amerika’ya göç edip yeraltı dünyasında güç kazanışını gösterirken, diğer yandan Michael Corleone’nin aile işini genişletmek için verdiği acımasız mücadeleyi ve yalnızlaşmasını anlatıyor.

Başrollerini Al Pacino, Robert De Niro, Robert Duvall, Diane Keaton ve John Cazale’nin paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda ilk filmle büyük başarı yakalayan Francis Ford Coppola oturuyor.

Film, 6 dalda Oscar kazanarak (En İyi Film, En İyi Yönetmen ve Robert De Niro’ya En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dâhil) sinema tarihine geçiyor ve eleştirmenler tarafından yalnızca serinin değil, tüm zamanların en iyi devam filmlerinden biri olarak kabul ediliyor.

The Getaway (Sonsuz Kaçış) / 1972

Bir Sam Peckinpah filmi olan The Getaway, hapisten şartlı tahliye ile çıkan usta soyguncu Doc McCoy’un özgürlüğü karşılığında son bir soygunu üstlenmesini konu alıyor. Ancak işler planlandığı gibi gitmeyince Doc ve karısı Carol hem polislerden hem de ihanet eden suç ortaklarından kaçmak zorunda kalıyor. Başrollerini Steve McQueen ve Ali MacGraw’ın paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda şiddeti stilize edişiyle tanınan Sam Peckinpah oturuyor.

1972 yapımlı film, hem McQueen ve MacGraw’ın ekran kimyası hem de Peckinpah’ın gerilim dolu anlatımıyla öne çıkıyor, gişede büyük başarı elde ediyor ve sonraki yıllarda suç-gerilim türünün klasiklerinden biri olarak anılıyor.

Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) / 1993

1993 yapımlı bir Harold Ramis filmi olan Groundhog Day, kibirli bir hava durumu spikeri olan Phil Connors’ın her sabah aynı günü, yani 2 Şubat’ı tekrar tekrar yaşamasını konu alıyor. Phil, bu döngüden kurtulabilmek için bencilliğini sorgulamak, hayatına anlam katmak ve gerçek bir değişim geçirmek zorunda kalıyor.

Başrollerini Bill Murray ve Andie MacDowell’ın paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda Ghostbusters’ın da yaratıcılarından olan Harold Ramis oturuyor.

Film, zekice kurgusu ve felsefi alt metniyle gişede olduğu kadar eleştirmenler nezdinde de büyük başarı elde ediyor, yıllar içinde kült statüsüne ulaşıyor ve Amerikan Film Enstitüsü tarafından en iyi komedilerden biri olarak gösteriliyor.

Casablanca / 1942

Casablanca, 1942 yılında Michael Curtiz’in yönetmenliğini yaptığı, II. Dünya Savaşı’nın gölgesinde geçen unutulmaz bir romantik dram. Film, Fas’ın Kazablanka şehrinde bir gece kulübü işleten Rick Blaine’in, yıllar önce aşk yaşadığı Ilsa Lund ile tekrar karşılaşmasını konu alır. Rick, Ilsa’nın kocası olan direniş lideri Victor Laszlo’nun Nazilerden kaçmasına yardımcı olup olmayacağına karar vermek zorunda kalırken, kişisel duyguları ile ahlaki sorumlulukları arasında sıkışır.

Filmde, başroller Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın unutulmaz performansları, Paul Henreid’in güçlü duruşuyla birleşiyor. Yönetmen Michael Curtiz, hikâyeyi hem romantik hem politik bir gerilim atmosferinde aktarıyor.

Casablanca; En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dahil olmak üzere üç Oscar kazanan film zaman içinde sinema tarihinin en ikonik yapımlarından biri olarak kabul ediliyor ve “As Time Goes By” şarkısıyla da hafızalara kazınıyor.

The Treasure of the Sierra Madre (Altın Hazineleri) / 1948

1948 yapımlı The Treasure of the Sierra Madre, John Huston’ın yönetmenliğini yaptığı bir macera ve dram filmi. Hikâye, Meksika’da şansını arayan iki yoksul Amerikalının, onlara katılan yaşlı bir altın arayıcısıyla birlikte Sierra Madre dağlarında zenginlik peşinde koşmalarını konu alır. Ancak altının cazibesi kısa sürede açgözlülük, güvensizlik ve ihanet duygularını körükler.

Başrollerinde Humphrey Bogart, Walter Huston ve Tim Holt’un yer aldığı filmin yönetmeni John Huston, aynı zamanda senaryoyu da kaleme alıyor.

Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Oscar’larıyla birlikte Walter Huston’a En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandırıyor ve zamanla yalnızca bir serüven hikâyesi değil, insan doğasının karanlık taraflarını işleyen güçlü bir klasik olarak sinema tarihine geçiyor.

Jaws (Denizin Dişleri) / 1975

Jaws, 1975 yılında Steven Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı ve modern gerilim sinemasının dönüm noktası kabul edilen bir film. Hikâye, yaz sezonunda küçük bir sahil kasabasını dehşete düşüren dev bir beyaz köpekbalığının peşine düşen bir polis şefi, bir deniz biyoloğu ve tecrübeli bir balıkçının mücadelesini konu alıyor: Kasaba halkı ile otoriteler arasında gerilim tırmanırken, üçlü ölümcül avın içine sürüklenir.

Başrollerini Roy Scheider, Robert Shaw ve Richard Dreyfuss’ın paylaştığı filmde Spielberg, olağanüstü gerilim yaratma becerisiyle filmi yalnızca bir yaratık hikâyesi olmaktan çıkarır ve sinema tarihine damga vuracak bir deneyim hâline getiriyor.

En İyi Kurgu, En İyi Müzik ve En İyi Ses dallarında üç Oscar kazanan ve John Williams’ın ikonik müzikleriyle hafızalara kazınan Jaws, “yaz gişe filmi” kavramını başlatan yapım olarak kabul edilir ve Spielberg’i Hollywood’un en önemli yönetmenlerinden biri hâline getiriyor.

Mean Streets (Arka Sokaklar) / 1973

 Martin Scorsese’nin yönetmenliğini yaptığı 1973 yapımlı Mean Streets, Amerikan bağımsız sinemasının en etkili filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Film, New York’un Little Italy mahallesinde yaşayan küçük çaplı gangsterlerin dünyasına odaklanıyor. Hikâye, kilise ile suç arasında sıkışan Charlie’nin iç çatışmalarını ve başına buyruk arkadaşı Johnny Boy ile olan karmaşık dostluğunu anlatıyor.

Başrollerinde Harvey Keitel ve Robert De Niro’nun yer aldığı filmde Scorsese, gençlik yıllarından esinlendiği bu hikâyeyi hem kişisel hem de çarpıcı bir üslupla perdeye taşıyor.

Film, ilk gösteriminde büyük gişe başarısı yakalamasa da eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanıyor ve zamanla Scorsese’nin yönetmenlik kariyerinin temel taşlarından biri hâline gelir ve Robert De Niro’ya Hollywood’daki yükselişinin kapılarını aralıyor.

Close Encounters of the Third Kind (Üçüncü Türden Yakınlaşmalar) / 1977

Close Encounters of the Third Kind, 1977 yılında Steven Spielberg’in imzasını taşıyan bir bilimkurgu klasiği olarak öne çıkıyor. Film, gökyüzünde gördüğü gizemli ışıklardan sonra hayatı altüst olan elektrik teknisyeni Roy Neary’nin hikâyesini anlatıyor. Neary, gördüklerinin peşine düşerken ailesiyle olan bağlarını yitiriyor ve insanlığın uzaylılarla kuracağı ilk temasın bir parçası hâline geliyor. Spielberg, sıradan insanların gözünden bilinmeyenle karşılaşma deneyimini umut ve merak duygularıyla işliyor.

Başrollerde Richard Dreyfuss’un güçlü performansı, François Truffaut’nun varlığı ve Teri Garr ile Melinda Dillon’ın katkıları dikkat çekiyor. Spielberg, görsel efektleri ve insana odaklanan anlatımıyla filmi sadece bir uzaylı hikâyesi olmaktan çıkarıp duygusal bir keşif yolculuğuna dönüştürüyor.

Gösterime girdiği dönemde büyük ilgi gören yapım, En İyi Görsel Efekt Oscar’ını kazanıyor ve görüntü yönetmeni Vilmos Zsigmond’a da Oscar ödülü getiriyor. Close Encounters of the Third Kind, aradan geçen yıllar içinde bilimkurgu sinemasının en önemli başyapıtlarından biri kabul ediliyor.

Double Indemnity (Çifte Tazminat) / 1944

Double Indemnity, 1944 yılında Billy Wilder’ın imzasını taşıyan ve film noir türünün en etkili örneklerinden biri olarak kabul edilen bir yapım sunuyor. Film, sigorta satıcısı Walter Neff’in, müşterisinin çekici karısı Phyllis Dietrichson ile birlikte kocasını öldürüp sigortadan para alma planına girişmesiyle başlıyor. Ancak bu tutku ve açgözlülük dolu plan, kısa sürede şüphe, paranoya ve kaçınılmaz bir trajediye dönüşüyor.

Başrollerde Fred MacMurray’in karizmatik ama karanlık bir performansı, Barbara Stanwyck’in femme fatale cazibesi ve Edward G. Robinson’ın keskin gözlem gücü öne çıkıyor. Billy Wilder, Raymond Chandler’la birlikte yazdığı senaryoyu gerilimi her an artan, gölgelerle dolu bir atmosferle perdeye taşıyor.

Gösterime girdiği dönemde büyük ses getiren film, 7 dalda Oscar’a aday gösteriliyor ve zamanla yalnızca bir suç hikâyesi değil, aynı zamanda insan doğasının zaaflarını işleyen bir başyapıt olarak sinema tarihine geçiyor.

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.