Cüneyt Özdemir soruyor: Bugün her kanalda yorumcu olarak karşımıza çıkanlar 5 yıl önce neredeydi?
Köşe yazarlığından televizyon haberciliğine ve internet girişimciliğine kadar geniş bir yelpazede farklı roller üstlenen, çok yönlü bir medya insanı Cüneyt Özdemir. Özdemir’e göre medya ve siyaset ilişkileri Türkiye’de hiçbir zaman ihtilaflardan muaf olmasa da siyasetin bu kadar başrolde olduğu bir medya pratiği hayatın diğer değerlerinin unutulmasını beraberinde getiriyor.
Biraz da böyle şeyleri konuşmamız gerekiyor. Biz hep siyasette kimin kazandığını, doların kaç lira olduğunu, borsanın düşüp düşmediğini konuşuyoruz. Kimse ‘mutlu musun?’ diye sormuyor. ‘Mutluluk nedir?’ diye sormuyor. Hayatımızda böyle kavramlar yok gibi yaşıyoruz. Biz özellikle bu seçim dönemlerinde ve krizlerle yaşadığımız için hep bir olağanüstü hal baskısı altında yaşıyoruz. Niye bu kadar siyaset konuşuyoruz? Neden bu kadar hayatımızın başrolünde? Sıradan bir yerel seçim bile ölüm kalım meselesine dönüştü. Bunu anlamak kolay değil. Böyle bir normalleşme bağlamında da faydalı olduğunu düşündüğüm için programda yer veriyorum, köşemde de inceliyorum.
Ana akım, yan akım, uzak akım, bu tür şeylere ben karşıyım aslında. Gazeteciliğin bir tane tanımı var işte. Doğruların peşinde koşuyorsun, 5N1K kuralına göre. Bir haberi yapıyorsun ve yorumda da hürsün. Yapılması gereken bu. Bu kadar basit. İster ana akımda ol, ister küçük bir dergide yaz, ister bir bir blogda yaz. Fakat özellikle bu seçim öncesi süreçte biz şunu gördük. Daha doğrusu bizim yaşadığımız, hissettiğimiz, zaman zaman patronların direndiği, yöneticilerin bize yansıtmadığı bir baskının varlığı su yüzüne çıktı.
“Gazeteci olarak hepimiz bir sınav verdik Gezi’den bu yana.”
Bu benim 15’inci yılım. Biz pek çok başbakan gördük. Bakanlar geldi geçti. Cumhurbaşkanları geldi geçti. İyi olmaya çalışıyorum kendi içimde, objektif olmaya çalışıyorum. Farklı düşüncelere yer açmaya çalışıyorum. Bunu benim değil sizin değerlendirmeniz lazım bence.
Gazeteci olarak hepimiz bir sınav verdik Gezi olaylarından bu yana. Pek çok kişi baskılara direnme kararı aldı ve buna uydu. Bunları da oturup konuşarak, gazetecilik kitabının üzerine elimizi koyup ant içerek yapmadık. Bir içgüdüyle, gazetecilik içgüdüsüyle yaptık.
Bazı insanlar zannediyorlar ki bir tek bu dönemde baskı var. Türkiye’de her zaman gazetecilerin üzerinde baskı vardı. Şimdi biraz daha fazla abanıyorlar. Dün çok demokratik bir ülkeydik de bugün anti-demokratik bir ülke olmadık.
Türkiye’de her beş yılda bir dost ve düşmanlar yer değiştiriyor. Kahraman ve vatan hainleri yer değiştiriyor. Burada durabilen gazeteciler ayakta duruyor gördüğünüz gibi. Şu anda 2-3 kanalda yorumcu olarak ekranlara çıkan, gazetelerde haber yazan, bu insanlar 5 yıl önce yoktular. Kim bu insanlar? Gazeteci mi, ben tanımıyorum. Ben adliye muhabirliği yaptım, savaş muhabirliği yaptım, magazin muhabirliği yaptım, siyaset muhabirliği yaptım, Ankara muhabirliği yaptım, ben bunların çoğunu hiçbir yerde görmedim. Sürekli birileri beni tehdit ediyor. Yeter kardeşim, bir insanı ne kadar korkutabilirsin? Korkmuyorum. Beni cezaevine mi atacak? Atsın.
Bizim de hatamız var. Ben gazetecilikte sendikalaşmanın ne olduğunu bilmiyordum. Aptal gibi karşı çıkıyordum 15-20 yıl önce. Şimdi Yunanistan’daki meslektaşlarımıza bakıyorum. Bir grev yapıyorlar, bütün basın duruyor. Keşke daha örgütlü olsaymışız. Her şey o kadar saçma ki gazetecilik dünyasında. Başbakan diyor ki, bunlar gazeteci değil. Kimler gazeteci? Sarı basın kartı olanlar.
“İyi gazetecilik ne kadar biat ettiğinize bakıyor.”
Benim sarı basın kartımı elimden aldılar, biliyor musun? Niye? Çünkü ben bir kurumda 212’yle çalışmıyorum. Ben CNN Türk’e dışarıdan program yapıyorum. Bir internet girişimcisiyim. Yanımda onlarca gazeteci çalıştırıyorum Dipnot’ta yayın yapmak için. Birçok kişiye telif veriyorum. Ama devletin gözünde ben gazeteci değilim. Şu anda medyanın yüzde 50’sinde bambaşka bir kıstas var. İyi gazetecilik ne kadar biat ettiğinize bakıyor. Başbakanı ne kadar övdüğünüzle ilgili bir kariyer planı oluşuyor. Bir gazetede köşe sahibi olmaktan başlayıp televizyon yorumcusu olup, başbakanlık danışmanı olup oradan da milletvekili ve bakan olmaya kadar giden bir kariyer planı var medyanın yüzde 50’sinde.
Hayır, düşünmüyorum. Ben gazeteciyim ve çok memnunum. Yapabildiğim kadar gazeteciliği yapıyorum. Ama bir gün dediğim gibi yapamayacak noktaya gelirsem de dünyanın sonu olmaz. Kötü ve içime sinmeyen bir gazetecilik yapacağıma mesleği bırakırım daha iyi.
O aslında ‘N’ değil, ‘K’. 5N2K oldu dünyada. Biz adını değiştiremedik programın ama. Kim ve kimden diye soruluyor gelen haber. Bu kaynak da önemli. Şu anda İletişim fakültelerinde 5N2K oldu aslında.
Evet, iyi bir yenilik olabilirmiş aslında. Şimdilik 5N1K olarak devam edelim diyoruz. Bunu öğretmek bile o kadar zor oldu ki insanlara. 15 yıl geçmiş aradan, hala ara sıra biri çeviriyor beni. Abi her gece seni seyrediyorum. Neydi 5N1K diyor. Her gece seviyorsun, seyrediyorsun, bak söylüyoruz orada. Jeneriğe koyduk yıllarca.
Sahadayım zaten. Yani çok kopmuş değilim sahadan. Evet, mesela gitsem IŞİD’la ilgili bir haber yapsam. Ama yapımcı arkadaşlarım engellediler beni, çünkü çok tehlikeli. Bir de bölgede tanınır bir yüze sahip olmak daha tehlikeli. Kaçırıyorlar, para istiyorlar, propaganda için kullanıyorlar. Ama elimden geldiğince yapıyorum. Seçim öncesi daha sık dosyalar yapıyordum. Bir de yapıyorsun izlemiyor insanlar. Sürekli Cemaat/AK Parti kavgasını seyretmek isteyen bir bünye oluştu insanlarda. Biz alan açmaya çalışıyoruz.
Biz Dipnot TV’yi 2010 gibi kurduk, bir haber portalı olarak konumlandırdık. Türkiye’nin en çok okunan ilk 10 haber sitesinden biri haline geldik. Ancak internet haberciliği bizi tatmin etmedi, beklediğimiz maddi geri dönüşümü alamadık. O yüzden Dipnot Tablet’in bir ayna sitesine döndürdük. Biraz daha aktüalite, dış haberlerin olduğu bir siteye dönüştürdük. Ekibi küçülttük, ajanslardan uzaklaştık, maliyetleri düşürdük. Ama Dipnot Tablet çok iyi gidiyor. Şu anda Dipnot Tablet, tablet yayıncılığının amiral gemisi.
Türkiye’de şu anda en çok okunan, tabletten yayın yapan bir dergiden bahsediyoruz. Geçen sayımız 56 bin kez indirilmiş. Düşünsenize, tablet gibi kısıtlı bir mecrada… Mesela Adnan Hoca’nın kediciklerini anket yaptığımız sayıyı 140 bin kişi indirdi. Bunlar haftalık bir dergi için akıl uçuran rakamlar. Biz şu anda bu dergiyi İngiltere’de yapıyor olsaydık bayağı bir para sahibi insanlar olurduk. Çünkü oradaki reklam payı daha geniş ve dijitalde daha oturmuş bir piyasa var. Buradaysa henüz yok, eksikliğini görüyoruz. İnsanlar bu mecrayı görmüyorlar, hala küçümsüyorlar.
“Basın özgürlüğünde 159’uncu olan ülkenin medyası yabancı yatırım almıyor.”
Biz, 5N1K’dan ya da başka işlerden kazandığımız parayı buraya yatırdık. Ben 3 yıl boyunca sıfır geliri olan bir şeyi finanse ettim. Gazeteciliğin dünyada 159’uncu sırada olduğu ve en çok tutuklunun olduğu bir ülkenin medyasına hiçbir yabancı yatırımcı yatırım yapmıyor.
Bir gazeteci olarak ben bunu yapmak zorunda hissettim. Ben birkaç tane daire alırdım Dipnot’a harcadığım parayla. Ama yapmadım. Ben orada bir değer yarattığımıza inanıyorum. En son Barselona’daydık, GSM fuarına gittik. Şimdi Türkiye’ye giyilebilir teknolojileri getirmeye çalışıyoruz.
Ben geniş bir yelpazede, medyada farklı rollerde yer alıyorum. Gazetede benden talep edilen güncel olaylarla ilgili yorum yapmam. Yani kendi birikimimle, hayata bakışımla, habercilik deneyimimle, vicdanımla çeşitli haberleri yorumlamamı bekliyor insanlar. Ben orada o rolü, o görevi üstleniyorum. 5N1K programında benden yorum yapılmasını kimse talep etmiyor, doğru soruları sormamı talep ediyorlar. Kendi fikrimi çok az söylüyorum, sizin aklınızdan geçen soruları sormaya çalışıyorum. Sosyal medyadaysa kafama göre takılıyorum.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.