Fütürist Amy Webb’in yükselen teknoloji trendleri ve çarpıcı gelecek senaryolarını paylaştığı SXSW sunumundan satırbaşları…
Future Today Institute’un her yıl South by Southwest (SXSW) sırasında yayınladığı Teknoloji ve Bilim Trendleri Raporu’nun (Tech and Science Trends Report) öne çıkan başlıkları bu yıl da Amerikalı fütürist ve yazar Amy Webb tarafından paylaşıldı. Gelecek teknolojilerin hayatlarımızı nasıl şekillendireceği hepimizin zihinlerindeki başlıca soru işaretlerinden olsa da Webb’in sunumunun başlangıcında parmak bastığı belki de en önemli nokta, bu trendlerin aslında tek başına anlamlı olmadığıydı. Raporun temasının re-perception (yeniden algılama) olarak belirlendiğini ifade eden fütürist, geleceği esas etkileyecek olanın trendlerden ziyade içlerinde başkalarının görmediği yeni fırsatlar ve riskler görebilmek olduğunun altını çizdi.
Yeniden algılamanın yaratıcılığın, inovasyonun ve girişimciliğin özü ve iyi bir yöneticinin sahip olması gereken temel bir özellik olduğunu belirten Webb, rapordaki trendleri yapay zekâ, metaverse ve sentetik biyoloji olmak üzere üç ana kümede topladı. Gündemindeki başlıca konular arasında metaverse ile yeni bir boyut kazanan dijital kimlikler, hayatlarımızda giderek daha geniş bir yer tutan yapay zekâ ve onu kökten değiştirmeye aday sentetik biyoloji vardı.
Webb, ilk trend kümesi olan yapay zekâdan bahsederken bu teknolojinin gerçeklik algımızı tamamıyla değiştirmekte olduğuna dikkat çekti. Yapay zekânın artık gerçeğinden ayırt edilemeyecek kusursuz görseller ve bir insanın yazabileceğinden farksız görünen metinler kaleme alabildiğine dikkat çeken Webb, OpenAI tarafından geliştirilen ve kendisinden istenen 500 kelimelik bir metni yalnızca 3,29 saniyede yazabilen GPT-3 yazılımını örnek gösterdi ve yapay zekâ sistemlerinin veritabanı ve pratik konusunda geliştikçe kendi kararlarını alabilecekleri bir döneme doğru ilerlediğimizi söyledi.
Webb’in gündeminde yapay zekânın, kişileri kalp atışları sırasında ciltlerinde oluşan mikro hareketleri izleyerek tanıma kabiliyetine sahip olması gibi “korkutucu” olarak nitelediği örnekler de vardı. ABD ordusu için geliştirilen bu teknolojinin kıyafet engeli tanımadığını ve kişileri 180 metreye kadar uzaktan tanıyabildiğini duymak sizi şaşırtabilir. Durum böyleyken endişe edilmesi gereken tek şeyin yüz tanıma sistemleri olmadığını belirten Webb, “Yapay zekâ sistemlerinin artık bizi tanımak için yüzlerimizi görmeye ihtiyacı yok” dedi.
Yapay zekâ bizi biyometrik verilerimizden tanımanın yanında, duygularımızı da gerçek zamanlı olarak algılama ve taklit etme yeteneğine sahip. Üstelik araştırma sonuçları, bu konuda ne kadar başarılı olduğunu da ortaya koyar nitelikte: İnsanlar, yapay zekâ tarafından yaratılan yüzleri gerçek yüzlerden ayırt edemediği gibi onları daha güvenilir buluyor.
Webb, yapay zekânın hayatlarımızdaki hâkimiyetini iyiden iyiye artıracağını öngördüğü 2027’ye dair iki farklı perspektif sundu. Bunlardan iyimser olanı yapay zekâ üretimi içeriklerin ayırt edilebildiği, şeffaflığın ön planda olduğu, sadece yüz tanıma değil, biyometrik tanıma sistemlerinin de kamusal alanlarda kullanımının yasak olduğu güvenli bir dünya profiliydi. Webb, dinleyenlerden işleri yapay zekâ tarafından devralınan insanların yapay zekâ iş koçları tarafından yeni mesleklerin gereklilikleriyle donatıldığını ve hayatın bugün olduğundan daha kolay ve şeffaf hale geldiğini hayal etmelerini istedi.
Sunduğu ikinci senaryo ise istilacı biyometrik tanıma sistemlerinin dört bir yanı sardığı, dezenformasyonun her zamankinden yaygın olduğu, üstelik yalan haberlerin yapay zekâ tarafından üretilmiş son derece gerçekçi görseller aracılığıyla yayılarak kitleleri benzersiz biçimde manipüle edebildiği tehlikeli bir gelecek tasviriydi. İnsanların topluluk içinde anonim kalabilmek için gömlek ceplerine kalp titreşimlerinin görülmesini önleyen engelleyiciler taktığı, cilt detaylarını algoritmaları şaşırtacak şekilde örtmek için özel fondötenler kullandığı ve buna rağmen her an izlendiklerini hissettikleri bir gelecek…
Webb, bugünden bakıldığında iki senaryo arasından iyimser olanının gerçekleşmesine yüzde 20, distopik gibi görünen ancak sanıldığından daha olası ikinci senaryonun gerçekleşmesine ise yüzde 80 olasılık biçti.
Amy Webb, son dönemin yıldızı parlayan trendlerinden NFT’lerin gördüğü ilginin de uzun soluklu olmayacağını düşünenlerden. Ünlü fütürist, ütopik meblağlara satılmalarına rağmen alıcıları için pek işlevsel olmayan ve içsel bir değer taşımayan bu ürünlerin pazarın doymasıyla kârlı yatırım araçları olmaktan çıkacağını ve metaverse’e dair dikkat dağıtıcı unsurlar olmaktan öteye geçemeyeceğini öngörüyor.
Fiziksel ve dijital dünyalar arasında köprü kuran teknolojilerin gelişmeye devam edeceği, sanal gerçeklik gözlükleri geliştikçe ve kitlesel olarak benimsendikçe sanal evrende farklı duyuları harekete geçirmeye yönelik teknolojilerin yükselişe geçeceği de öngörüleri arasında. Bu dünyanın daha sürükleyici biçimde deneyimlenmesini sağlayacak haptik eldivenlerin ve deneyimlenen ortamların özel kokularını salgılayacak cihazların hayatımıza girebileceğini belirten Webb, sonuç olarak karşımıza her zamankinden daha çok boyutlu ve gerçekçi bir sanal dünya çıkacağını söylüyor.
Webb, bir adım daha ileri giderek metaverse’te kendimizin bir değil birden çok versiyonunu yaratacağımızı öngörüyor. Bunun nedenini sorabilecek olanlara ise peşinen şu yanıtı veriyor: “Bunu zaten yapıyoruz. Örneğin, LinkedIn’de paylaştığımız versiyonumuz, Instagram’da ya da -umarım- Tinder’da paylaştığımızdan farklı.” Her ortam için farklı kimlikler tasarlamak ve bunları akılda tutmanın zorluğuna da değinen Webb, bu sorunun kalıcı ve doğrulanmış dijital kimliklerle aşılacağını, bu kimliklerin dijital ortamda hangi avatarı kullandığınızdan bağımsız olarak kim olduğunuzu tanımlayacak nüfus cüzdanları haline geleceğini belirtiyor.
Decentraland ve Meta’nın Horizon evrenlerindeki karikatürümsü ve daima mutlu görünen avatarlar ise zamanla yerlerini daha gerçekçi olanlara bırakacak gibi görünüyor. Webb, Unreal Engine’ın geliştirdiği Metahuman Creator ile tasarlanan hipergerçekçi avatarları geleceğin avatarlarının başarılı bir öngösterimi olarak niteliyor.
Webb, metaverse ve Web3 konusunda esas önemli olanın altyapı olduğuna ve devlet kurumlarının çok kısa bir süre içinde ne yapacaklarına ve kuralları nasıl düzenleyeceklerine dair bir plan geliştirmesi gerektiğine de önemle değiniyor.
Dijital cüzdanlar, sanal alanlar, bağlantılı panolar ve cihazlar… Webb, 2032’ye pozitif bir pencereden baktığında bunların Web3 sayesinde daha şeffaf, daha entegre ve güvenli bir ortam yaratabileceğine inanıyor. Tabii doğru koşullar bir araya gelir ve her şey olması gerektiği gibi denetlenirse.
Katastrofik senaryoda ise Web3’ün havalı avatarlar ve NFT’lerden ibaret olmadığını hatırlatarak; bu yeni dünyadaki çoklu kimlik sorunsalının reklam ve pazarlama hunisini bozabileceğine ve dijital pazarlamayı tamamen işlevsiz kılabileceğine vurgu yapıyor. Ve ne yazık ki, tıpkı 2027 senaryolarında olduğu gibi burada da katastrofik senaryoya yüzde 70 ile açık ara daha fazla gerçekleşme olasılığı biçiyor.
Webb, paylaştığı son trend kümesinde gelecekte beslenmemizi ve hatta aile yapılarımızı kökten değiştirecek bir kavrama işaret ediyor: sentetik biyoloji. Bilgisayar teknolojileriyle biyoloji biliminin kesişiminde konumlanan, mühendislik ve tasarım disiplinlerini de kapsayan sentetik biyoloji, tıpkı metaverse ve yapay zekâ gibi birçok farklı teknolojinin çatı terimi olarak kullanılıyor. Araştırmacıların organizmalara daha iyi var oluş amaçları tesis etmek için onları yeniden tasarlamak üzerine çalışmalar yürüttüğünü belirten Webb, gelecekte DNA’ların özel yazılımlarla amaca uygun olarak dizilebileceğini ve kolaylıkla düzenlenebileceğini söylüyor.
Veri trafiği arttıkça alanımızın azaldığına vurgu yapan Webb, gelecekte DNA’nın benzersiz bir veri deposu olarak kullanılabileceğini ifade ediyor ve örnek olarak Microsoft ve Washington Üniversitesi’ndeki araştırmacıların birlikte yürüttüğü bir çalışmayı gösteriyor. Çalışma sonucunda adeta “doğanın sabit diski” görevi görecek tam otomatik bir sistem geliştirildiğini belirten Webb, bu sistemle resim, video ve yazılı belgelerin DNA üzerinde depolanmasının mümkün kılındığını belirtiyor.
İnsan nüfusu arttıkça gıda endüstrisinin her zamankinden daha vahşi hale geldiği bir sır değil. Hayvanlara edilen zulmün ötesinde bugün tükettiğimiz, çeşitli ilaç ve hormon takviyeleriyle inanılmaz bir hızla, olması gerekenden çok daha fazla büyütülmüş hayvanların etleri sağlığımızı da ciddi anlamda tehdit ediyor. Webb, kökhücrelerden moleküler olarak gerçeğinden ayırt edilmesi mümkün olmayan sağlıklı tavuk etleri üretilebildiğine ve bunun anaakım beslenme alışkanlığına dönüşmesinin bozulan dengeleri iyileştirebileceğine dikkat çekiyor. Söz konusu “kültür tavuğu”nun Singapur’da halihazırda tüketicilere bir opsiyon olarak sunulduğunu belirtmekte de fayda var.
Peki ya kökhücrelerle canlı organizmalar, hatta bir insan yaratmak mümkün mü? Webb, deriden alınan kökhücreleri tersine mühendislikle herhangi bir hücreye dönüştürebilen IVG denen bir süreçten bahsediyor. Bu hücrelerin nasıl programlandıklarına bağlı olarak nihayetinde böbreğe, kas dokusuna hatta bir sperm ve yumurtaya dönüşebileceğine dikkat çeken Webb, bunun nihayetinde laboratuvar ortamında gerçek bir insan yaratmak anlamına gelebileceğini söylüyor. “Üstelik bu insanın ebeveyni tüm süreci başlatan kökhücrenin sahibine bağlı olarak yalnızca bir kişi olabileceği gibi, 10 kişi de olabilir” diyen Webb’e göre insanlık tarihinde gerçek bir devrim anlamı taşıyan bu durum, üreme biçimimizi ve aile anlayışımızı kökten değiştirebilir.
Webb, 2037’deki gerçekliği en iyi ihtimalle insanlar sentetik etlerle beslenirken hayvanların mutlu mesut yaşadığı, her şeyin genetiğinin değiştirildiği ancak bu değişikliklerin iyi amaçlara hizmet ettiği ve ölümün neredeyse isteğe bağlı olduğu bir dünya olarak hayal ediyor.
Karanlık senaryosu ise gerçekten karanlık. İklim krizinin iyice derinleştiği, sentetik biyolojinin sunduğu olanakların yanlış ellere geçtiği, DNA’larımızın kendilerine fidye ödemezsek genetik bilgilerimizi ve tüm biyoverilerimizi yayınlamakla tehdit eden bilgisayar korsanlarının eline geçtiği bir gelecek…
Ünlü fütürist, sunumunu şu sözlerle noktalıyor: “Yaptığınız her seçim, geleceği daha iyi hale getirmek için bir şanstır. Bunu hatırlayın.”
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.