Dijital kaosta gerçeği aramak

Dijital çağda enformasyon bolluğu bireyi daha özgür ve bilinçli hale getirmedi. Aksine, birey daha fazla manipülasyona açık, daha kırılgan ve daha kolay yönlendirilebilir bir hale geldi. Bu noktada sormamız gereken soru artık “Gerçek nedir?” değil, “Gerçek ne zaman görünmez kılınıyor?” olmalıdır.

Haluk Gürgen - MediaCat Nisan 2025

İçinde yaşadığımız dijital çağ, sadece günlük yaşamlarımızı değil; ekonomiden siyasete, toplumsal ilişkilerden bireysel algılara kadar tüm yapıları derinden dönüştürüyor. Bu dönüşüm, farkında olduğumuz kadar farkında olmadığımız boyutlar da taşıyor. Bilgiye erişim tarihin hiçbir döneminde bu denli hızlı ve kolay olmamıştı. Ancak bu erişimin niteliği üzerine yeterince düşünülmüyor: Elde ettiğimiz şey gerçekten bilgi mi, yoksa sadece enformasyon ya da ham veri mi?

Veri, bilginin hammaddesidir ve kendi başına bir anlam taşımaz. Örneğin, hava sıcaklığı, enflasyon oranı ya da işsizlik gibi rakamsal ölçümler birer veridir. Bu veriler, bağlamdan bağımsızdır ve yalnızca kayıt altına alınmış bulgulardır. Enformasyon ise verinin belirli bir düzenleme, sınıflandırma ve bağlam içerisinde anlam kazanmış halidir. “Sıcaklık 22 derece” bir veridir; “yarın hava 22 derece olacak” ise bir enformasyondur.

Bilgi ise daha derinlikli bir düzlemde yer alır. Enformasyonun analiz edilmesi, deneyimle harmanlanması ve sezgiyle anlamlandırılması sonucu ortaya çıkar. Bilgi, yoruma ve yargıya dayanır; kültürel, tarihsel ve bireysel bağlamlarla şekillenir. Bu nedenle bilgi, öznel ve yorumlayıcıdır. Enformasyon nesnel bir zemine sahipken, bilgi çoğunlukla bireysel bir değerlendirme sürecinin ürünüdür. Ve bu ayrım, dijital çağda sıklıkla göz ardı edilmektedir.

Öznel hakikatler dönemi

Dijital çağda her saniye milyarlarca veri üretiliyor. Bu da doğal olarak enformasyonun hacmini artırıyor. Ancak aynı oranda bilgi üretimi gerçekleşmiyor. Veri bolluğu, yüzeyde bir “veri demokrasisi” izlenimi yaratıyor gibi görünse de aslında bilgiye ulaşmayı kolaylaştırmıyor; aksine bir anlam kirliliği ve zihinsel bulanıklık yaratıyor.

Bu karmaşada bireyler, çoğu zaman veriye ya da sağlam enformasyona dayalı düşünceler üretmek yerine, anlık duygusal tepkiler, kanaatler ve aidiyet temelli inançlarla hareket ediyor. Bilgiye erişim kolaylaşırken, zihinsel süreçler, sorgulama ve eleştirel düşünme ciddi biçimde zayıflıyor.

İşte tam da bu ortamda, dijital çağın kaotik enformasyon atmosferinden doğan post-truth (hakikat sonrası) kavramı karşımıza çıkıyor. Bu kavram, bilginin artık evrensel, objektif ve rasyonel bir yapıdan uzaklaştığını; onun yerine inançlara, kimliklere ve duygulara dayalı öznel “hakikatler”in yer aldığını gösteriyor. Dijital ortamda bağlamdan kopuk ve yüzeysel enformasyonlar hızla dolaşıma giriyor. Bu da hakikatin, hikâyelere –çoğu zaman da duygusal ve manipülatif anlatılara– dönüşmesine yol açıyor.

Bugün artık herkesin kendi “gerçeği” var. Ancak bu gerçekler çoğu zaman veriye değil, algıya ve aidiyete dayanıyor. Böyle bir zeminde bilgi yerini giderek duygusal anlatılara, yani hikâyelere bırakıyor. Gerçek, paylaşılabilirliğini kaybettikçe görünmez hale geliyor.

Dijital çağda enformasyon bolluğu bireyi daha özgür ve bilinçli hale getirmedi. Aksine, birey daha fazla manipülasyona açık, daha kırılgan ve daha kolay yönlendirilebilir bir hale geldi. Bu noktada sormamız gereken soru artık “Gerçek nedir?” değil, “Gerçek ne zaman görünmez kılınıyor?” olmalıdır.

Gerçeği şaibesi

Martin Heidegger’in “teknoloji hakikati gizler” sözü bugün hiç olmadığı kadar güncel. Dijitalleşme, veriyi görünür kılarken, bilgiyi görünmez kılıyor. Çünkü bilginin değeri artık doğruluğuyla değil, paylaşılma oranıyla ölçülüyor.

Bu ortamda siyaset de dönüşüme uğruyor. İdeoloji ya da politika üretmekten çok, enformasyon yönetimi yoluyla bir iktidar alanı kurma pratiğine dönüşüyor. Yalan haberlerin hızla yayıldığı, karşıt aktörlerin itibarsızlaştırıldığı, komplo teorilerinin dolaşıma sokulduğu bir dünyada gerçek, giderek daha da şüpheli hale geliyor. Bu da toplumları ortak sağduyu yerine kutuplaşmaya, diyalog yerine çatışmaya sürüklüyor.

Bütün bu gelişmeler yalnızca dijital çağın eseri değilse bile onun sağladığı zeminden bağımsız da düşünülemez. Belki de hakikatin yeniden görünür olabilmesi için, önce onu ne zaman ve nasıl kaybettiğimizi fark etmemiz gerekiyor.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.