Sosyal medya herhangi bir şey veya kişi hakkında oldukça şiddetli biçimde bir şeyler söylemek isteyen insanları cezbettiği gibi koroya katılmak isteyenlerin de ilgisini çekiyor. Ancak bu insanlar her zaman çoğunluğun görüşünü yansıtmıyor.
Reklamcılar insanların sosyal medyada ürünleri ya da reklamları hakkında söylediklerini (veya söylemediklerini) kesinlikle doğru kabul ederek büyük bir hata yapıyorlar -United Airlines hariç. Sosyal medya herhangi bir şey veya kişi hakkında oldukça şiddetli biçimde bir şeyler söylemek isteyen insanları cezbettiği gibi koroya katılmak isteyenlerin de ilgisini çekiyor. Ancak bu insanlar her zaman çoğunluğun görüşünü yansıtmıyor.
Bu da yetmezmiş gibi bu insanların fikrine karşı bir şey söylemek de mümkün olmuyor çünkü karşı görüş bildiren herkes lime lime ediliyor. Bilirsiniz, öfkeli kalabalıklara karşı gelmek çok büyük özgüven ister.
Belki de çok az sayıda uzmanın Donald Trump’ın galibiyetine yönelik tahminde bulunmasının sebebi budur. Sosyal medya özellikle küçük düşürmek konusunda etkili bir alan ve bu yüzden birçok Trump taraftarının sesi bastırıldı. Elbette kendi aralarında heyecanlı biçimde Trump’ın ülkeyi nasıl değiştirebileceğini konuştular ancak bu görüşler anaakım medya tarafından ciddiye alınmadı.
Sosyal medya kamuoyunun fikirlerine dair isabetli bir temsiliyet sunsaydı, Trump’ın gelişinin daha net görülmüş olması gerekmez miydi? Bir şey (isterse deli saçması bir fikir olsun) popüler hale geldikten sonra onun aksi yönde hareket eden başka bir popüler hareket oluşturmak çok zorlaşıyor. Kimse kendisine yanlış yönde hareket ettiğinin söylenmesini istemiyor. Ama sessizlik de aşırı istekli olmak kadar yanıltıcı olabilir.
Gazeteciler Jonathan Allen ve Amie Parnes yeni kitapları Shattered’da Hillary Clinton ve Bernie Sanders’ın popülaritesi ya da popülizmin Rust Belt’teki (ABD’nin nispeten eski ve ağır sanayilerini barındıran ve soğuk havanın egemen olduğu kuzey bölgesi) yükselişi gibi son derece basit gerçekler karşısında kayıtsız kaldığını yazmışlar. Bu konulara dair neden sosyal medyada bir uyarı olmadı? Çünkü destekçileri Hillary’nin planlarını bozmak istemediler.
Clinton ihtiyaç duyduğunda sosyal medya neredeydi? Shattered’dan bir alıntı: “Seçim gecesi ülkenin demokratları şoke oldu ve sessizliğe gömüldü. Kimse onları uyarmamıştı. Hillary’yi de. Kamuoyu araştırmacıları, Hillary’ye kazanmanın eşiğinde olduğunu söyleyen analitik takımı uğruna devre dışı bırakılmıştı.”
Yazarlar Clinton’ın e-posta skandalının kendisine birden çok alanda zarar verdiğini söylüyor. Parti yönetim kuruluna gidenleri durdurmak ve gönüllü toplama çabalarını engellemenin yanı sıra, skandal Hillary destekçilerinin Facebook ve Twitter’da arkadaş ve takipçilerine lobi faaliyetinde bulunma çabalarını da baltaladı. Destekçilerinden biri “Hillary’yi desteklemenin bir bedeli var. E-posta meselesi insanların ona destek vermesini garip ve bedel ödeten bir hale getirdi” diyor.
Bu da bizi sosyal medyanın kısa süre önce gündeme gelen Kendall Jenner’lı Pepsi reklamına getiriyor. Reklam, insanların Black Lives Matter gösterileri çerçevesinde polisle çatıştığı, herkesin diken üstünde olduğu günlerde yayına girdiği için tehlikelerle doluydu elbette. Reklamın niyeti “küresel bir birliktelik, barış ve anlaşma mesajı iletmek”ti ancak bu, sosyal medyadaki yorumlar reklamı gerçek hayatta yaşanan vahşeti olağanlaştırdığı yönündeki mesajlarla birlikte tamamen ters tepmiş oldu. Martin Luther King Jr’ın kızı Bernice King, protestolarla farklı bir dönem arasında bağ kurduğu şu tweet’i takipçileriyle paylaştı: “Keşke babam Pepsi’nin gücünden haberdar olsaydı.”
Hepsi güzel ve anlamlı meseleler. Ancak Morning Consult isimli firma tarafından 2 bin 200 yetişkinle gerçekleştirilen bir anket, katılımcıların neredeyse yarısının Pepsi reklamını izledikten sonra marka hakkında olumlu bir fikir edindiklerini de raporluyor. Rakamlar tam olarak şöyle; izleyenlerin yüzde 44’ü marka hakkında daha olumlu izlenimler edinirken yüzde 28’i hiç umursamamış, yüzde 25’i ise marka hakkında olumsuz bir görüşe kapılmış. Kim bilir, belki de olumsuz görüş bildirenler Pepsi’ye sataşmak için fırsat kollayan Coca-Cola severlerdi.
Bahse girerim Coca-Cola’nın “Dünyaya bir kola ısmarlamak istiyorum” (I’d Like to Buy the World a Coke) kampanyası yayınlandığı sırada sosyal medya hayatımızda olsaydı, sosyal medyada lince uğrardı. Pepsi sonu kötü biten reklamının amacını “küresel bir birliktelik, barış ve anlaşma mesajı iletmek” olarak açıklamıştı. 1971’de Vietnam Savaşı tüm çetinliğiyle sürerken yayınlanan Coca-Cola filmi de aynı amacı taşıyordu. Peki, Coca-Cola, bir tepede bir araya gelip şarkı söyleyen çocukların yer aldığı reklamıyla Vietnam’da ölenleri ya da savaşa karşı çıkan protestocuları mı olağanlaştırıyordu?
Eminim sosyal medyada Coca-Cola’nın elma ağaçları, bal arıları ve kar beyaz üveyikler hakkında yazılmış çok iyi bir şarkıyı dangalakça bir şekilde kullanıp gazlı bir içecek satmak için kullandığına dair linç kampanyası başlardı.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.